Bölüm 23

938 115 310
                                    






Bir varmış... bir yokmuş...

Hayatımızdaki insanlar tıpkı masalların başındaki bu kalıplaşmış cümle gibiydi. 2 gün önce sıcacık koynunda yatarken, bir gün sonra aniden elinden kayıp gidiyordu ve bir daha asla bulamıyordun. Ondan geriye kalan sadece arkasında bıraktıkları oluyordu. Elleri, gözleri, saçları... hepsi gidiyordu.

Onu bir daha karşında canlı canlı görmemek çok fazla acı veriyordu. Saf acıydı bu acı. Daha önce hiç tatmadığım bir acı ve asla tatmak istemediğim bir acı. Ama şu an o acıyı fazlasıyla yaşıyordum.

Hayatta en sevmediğim kişinin bile bu acıyı çekmesini istemezdim. Kalbimdeki bir boşluğun içine düşüyordum ve oradan çıkmaya çalıştıkça daha da büyük bir boşluğun içinde buluyordum kendimi. Benim için sonu gelmeyen bir boşluk olarak kalacaktı. O boşluğu da doldurmak istemiyordum, Millie'nin gidişiyle oluşan bir boşluktu çünkü. Tekrar onunla doldurmak istiyordum.

Elimdeki tişörte iyice sarıldım. İçimi onun kokusuyla doldurmak istiyordum, o koku burnumdan hiç gitmesin istiyordum. Ama o kokunun sahibini bugün toprağın altına koyuyordum. Artık o büyülü kokusu gidecek, onun yerine toprak kokacaktı.

Bağırarak ağlamaya başlamıştım yine. Ağlarsan rahatlarsın sözü benim için tamamen yalandan ibaretti şu an. Beni rahatlatmıyordu, içimdeki yarayı daha da deşiyordu. Ama ağlamama da engel olamıyordum. Nasıl olabilirdim ki?

Odamın kapısı açıldı, sonra bedenimi saran kollar hissettim. Şu anda bana sarılıp ağlama diyerek saçlarımı okşayan kişinin o olması için her şeyi yapardım ama elimden hiçbir şey gelmiyordu. Onu geri getirmek için elimden hiçbir şey gelmiyordu.

Tek yaptığım ortada bir bok parçası gibi durup onun eşyalarına sarılarak ağlamaktı. "Neden anne, neden onu seçti? Neden başkasını değil de, her şeyden çok sevdiğim kişiyi aldı benden?" Bir şey demeden saçlarımı okşamaya devam etti. Diyecek bir şeyi yoktu çünkü.

Ne diyebilirdi ki?

Sanki küçük bir çocukmuşum gibi 'O şu an çok güzel bir yerde ve seni izliyor.' mu diyecekti?

Ya da 'Ağladığını görse çok üzülürdü, ağlama.' mı diyecekti?

Aslında bunları söylemesine ihtiyacım vardı. Tıpkı küçük bir çocukmuş gibi bunu söylemesine ihtiyacım vardı. Varlığını hissetmesem de onun beni bir yerlerden gördüğüne inanmaya ihtiyacım vardı.

Saçlarımdan öptü ve çenemden tutup kafamı kaldırdı. "Gitmemiz lazım, tamam mı?" dedi gözlerimi silerek. Onun da ağlamasına az kalmıştı ama beni daha fazla üzmemek için kendisini tutuyordu.

Burnumu tişörte bastırdım ve kafamı salladım. Babam yanıma gelip kollarımdan tuttu. Ama kalkmak istememiştim. "Hadi oğlum." dedi yumuşak sesiyle. "Ona veda etmek istemiyorum, bunu yapamam."

"Hepimizin orada olup, senin orada olmadığını görürse üzülür." Noah'nın ağlamaklı sesini duyunca kafamı kaldırıp kapıya baktım. Hepsi oradaydı ve onlar da ağlıyordu. Ne zamandır burada oldukları hakkında hiçbir fikrim yoktu. "Onun üzülmesini ister misin?" dediğinde başımı hayır anlamında salladım.

Tim bana doğru geldi ve dizlerinin üstüne çöküp ellerini uzattı. "Hadi dostum, son kez de olsa onu mutlu et." dedi ve gözünden akan yaşı sildi. Titreyen ellerimi uzattığımda gülümseyerek tuttu ve ayağa kalktı. Ben de ayağa kalkınca sarıldı.

"Geç kalacağız, gitmeliyiz." deyip benden ayrıldı. Kafamı salladım. Sersem gibi olduğumdan babam yürümeme yardım ediyordu.

Arabaya bindirdi ve yanıma oturdu. Hıçkırınca elimdeki tişörtü daha sıkı tuttum. Babam kollarını bana sardı ve kafamı göğsüne bastırdı. "Benim yüzümden oldu bunların hepsi, benim yüzümden oldu. Onun yerinde ben olmalıydım, giden ben olmalıydım."

 FILLIEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin