FinnYine aynı rüyayı görüyordum. Ya da... olanların rüya olmasını ve şimdi gerçekten uyanmayı umuyordum. Çok kötü bir kabustan uyanmak ama yine de yanımda olsun istiyordum. Olanların gerçek olmasını istemiyordum, onu kaybetmek istemiyordum.
"Finn." diye bağırdı tekrardan. Buğulu gözlerle tekrar etrafıma bakındım ama hiçbir yerde yoktu, onu bulamıyordum. Bulunduğum yer bembeyazdı, uçsuz bucaksız bir yerdi. "Millie, neredesin güzelim?" dedim var gücümle. "Sana ihtiyacım var Finn." dedi ama sesi az öncekinden daha kısık gelmişti.
.
Nefes nefese uyanınca ona sarılmayı bekledim, beni öperek sakinleştirmesini bekledim ama burada değildi. Başımda bana endişeli gözlerle bakan doktor ve hemşire vardı. Onların arkasında da annemler ve bizimkilerden birkaçı vardı.
Sertçe yutkunup şaşkın şaşkın onlara baktım. Olanların hepsi gerçekti. Dün aynı rüyayı görmem, kolyemin kırılması, Millie'nin ısrarlarıyla motorsiklete binmemiz ve sonra kaza yapmamız, daha doğrusu bir arabanın bize çarpması. Kaza anını az çok hatırlıyordum. Nefes alamıyordu ve kaskını çıkarmıştı, arabanın üstümüze geldiğini görünce de kendisini hiçe sayarak beni korumaya çalışmıştı.
Yan tarafıma baktım ama onu göremedim. "Millie nerede?" diye korkuyla sorduğumda cevap vermediler. Üstümdeki ince örtüyü yere attım ve kolumdaki serumu çıkarttım. Hemşire ve doktor kollarımı tutuyorlardı ama onların ellerinden kurtulmuştum. Millie'nin yanına gitmem lazımdı, ona bir şey olması beni çok ürkütüyordu.
Çıplak ayaklarım soğuk zemine değince tüm bedenim ürperdi ve başım döndü. Belli etmemeye çalıştım ama babam farkedip yatağa oturtmuştu. "Hayır hayır onun yanına gitmem lazım baba." deyip ayağa kalktım. Doktor bir şeyler geveledi ama babam umursamadan bana destek olmak için kolumu tuttu. "Ona bir şey olmadı değil mi?" Beklentiyle yüzüne baktığımda bir şey demedi.
"Neden cevap vermiyorsun?" Dudaklarını birbirine bastırıp üzgünce bana baktı. Kolumu sertçe çekip koşar adımlarla odadan çıktım. Kötü bir şey olmuştu. Yoksa cevap verirlerdi. "Millie?" diye bağırdım koridorun ortasında. "Bu taraftan." dedi Wyatt ruhsuz ruhsuz. Gösterdiği tarafa doğru koştum.
Millie'nin ailesini ve diğerlerini görünce yavaşladım. Ne olduğunu öğrenmekten çok korkuyordum. Ellerimle yüzümü sildim ama pek işe yaramamıştı, gözyaşlarım yine yüzümü ıslatmıştı.
Tam karşılarındaki odadan hemşire elinde bir şeylerle çıktı. Kapının aralığından Millie'yi görünce kalbimde büyük bir sızı oldu. Ben onun saçının teline bile kıyamazken böyle olması içimi acıtmıştı. Hiç iyi görünmüyordu.
Kapı kapanmadan içeriye girmek için koştum ama karnımda olan acıdan yetişememiştim. Kapı görevlilerin okuttuğu kartla açılıyordu ve hiç açma şansım yoktu. "Açın şunu." diye bağırdım kapıyı yumruklarken. "Millie." dedim cansız çıkan sesimle. Elimi açarak kapıya koydum. "Buradayım, uyan." Dizlerimin üstüne çöküp kafamı kapıya dayadım ve vurmaya devam ettim.
Az önce odadan çıkan hemşireye baktım. "Aç şu siktiğimin kapısını." diye bağırdığımda ürküp birkaç adım geri gitti. "Lütfen aç." Çaresizce yalvarmaya başladığımda üzgünce bana baktı.
O sırada güvenlik gelmişti. Kalkmamak için direnince bir elini koluma, diğer elini de karnıma koydu. Acı dolu inleyerek karnıma koyduğu elini çekmeye çalıştım. Annem daha fazla dayanamayıp yanıma çöktü. "Dikişi var orada." diye tersledi adamı. Yürüdüğümde acımasının sebebi buydu demek ki.