Gördüğüm rüyayla nefes nefese uyandım. Yine Finn'i görmüştüm. Buraya geldiğimde ilk 2 hafta aralıksız rüyalarımda görmüştüm onu ama 1 haftadır görmüyordum. Görmek de istemiyordum, sadece onu daha da özlememe sebep oluyordu.Gözlerimi ovuşturdum ve yataktan kalktım. Komodinin üstündeki saate baktım. Saat 6:30'du. Buraya geldim geleli uyku düzenim altüst olmuştu, bazen 10'da uyanıyordum, bazen 5'te.
Tuvalete girdikten sonra odama geri geldim. Dolabımdan taytımı ve sporcu atletimi aldım ve pijamalarımı çıkartıp onları giydim. Telefonumu ve kulaklığımı alıp aşağıya indim.
Salonda sızmış olan Lucas'ı ve Tim'i görünce göz devirdim. Evleri hemen yan tarafımdaydı ve bahçelerimiz ortaktı, mutfak kapısından kendi evlerine geçebiliyorlardı ama her sabah burada buluyordum onları. Büyük koltukta uyuyorlardı ikisi de. Lucas normal oturuyordu ama Tim uzanıp ayaklarını Lucas'ın kucağına koymuştu. Açık unuttukları televizyondan bir tane şarkı kanalı açtım ve sesi arttırdım.
Sıçrayarak uyandıklarında güldüm ve sesi kıstım. "Bu sefer kapıyı kilitlemiştim, nasıl girdiniz?" Lucas esneyip elini başının altına koydu. "Tim'in sihirli elleri var, her kapıyı açabiliyor." dediğinde göz devirdim. Timothée ayağa kalkıp gerindi ve bana baktı. "Koşmaya mı gidiyorsun yine?" Kafamı salladım. "Güzel, bana basketbol sahasına kadar eşlik edecek birisi lazımdı. Bensiz gitme." deyip koşarak bahçeye çıktı.
"Birkaç gün önce artık koşmaya gitmeyeceğim diyordun." Omuz silktim. "Düşünmem gereken bir şey yoktu ama şu an var. Koşarken tüm dertlerimi arkada bırakıyorum." İç çekti ve bacak bacak üstüne attı. Psikolog havasına girmişti yine. Üçümüz de aynı okuldaydık ve Lucas psikoloji bölümünü okuyordu. Bu senesi ilk senesi olmasına rağmen şimdiden psikolog gibi davranıyordu. Halbuki sadece 1 haftadır okula gidiyordu.
"Dinlemeyeceğimi biliyorsun, değil mi?" Güldü. "Dinleteceğimi biliyorsun, değil mi?" Bu sefer ben güldüm. "Bir psikiyatrist hastalarının sorunlarını daima anlar, o telefonunda fotoğrafı olan çocuğu düşünüyorsun yine." Yutkundum ve kulaklıklarımı taktım. Onlara Finn'den bahsetmemiştim ama duvar kağıdım ikimizin bir fotoğrafı olduğundan az da olsa anlayabiliyorlardı.
"O sadece arkadaşım, siz gibi." Kaşlarını kaldırdı. "Her gün görüntülü konuştuğun arkadaşlarınla niye fotoğrafını koymadın o zaman? O çocuğun farkı var işte. Yüzünü tam olarak göremiyorum orada ama saçlarından onunla konuşup konuşmadığını anlarım, onunla hiç konuşmadın." Onu duymamış gibi yaptım.
Salonla birleşik olan mutfağa doğru adımladım ve buzdolabını açıp su aldım. "Kahvaltı hazırlar mısın?" diye sorup ona baktım. Başparmağını kaldırdı. Onu müzik yüzünden duymadığımı yemişti, hem bana bir şeyler anlatmaya çalışmıyordu, hem de konuşmadan cevap veriyordu. "Görüşürüz." dediğimde el salladı.
Tim'in yanına gittim. "Ayla'nın yanına yeni bir öğrenci taşınmış." dedi yürürken. Ayla karşımızda oturan kızdı, konservatuar okuyordu o da. "Şu siteye normal bir aile taşınsa da yemeklerinden yararlansak, ev yemeği yemeyi özledim. Her öğün makarna veya pizza yiyoruz." diye söylendim. Olduğumuz sitede sadece öğrenciler vardı, bu hem iyiydi, hem kötüydü.
"Kanada'dan taşınmış." Başımı salladım. Sessizlik olunca bana dik dik baktı. "Niye sormuyorsun kim olduğunu? Kanada'dan gelmiş, senin geldiğin ülkeden." Omuz silktim. "Umursamıyorum, hem ülkedeki herkesi de tanımıyorum." Gözlerini kıstı ve saçlarımı karıştırdı. Elindeki basketbol topunu alıp kafasına attım.