Bölüm 9

955 349 133
                                    

Biz geldiiiiikkk.

Hoş geldik dimi :')

Bu bölüm @SinemNurYldrm'a hediyemdir.

Şu sıralar kitaba gösterdiğiniz ilgiye resmen aşık oldum. Desteğiniz için çok teşekkür ederim. Bu bölümde motiveniz sayesinde bu kadar çabuk yazıldı zaten. 

Ben çok heyecanlıyım.

Kaan için buraya mavi kalp bırakabilir misiniz?

Buraya da Rüya için küçük bir kelebek...

Bölüm sonunda görüşmek üzere panzehirlerim🖤

Bölüm 9
"Kardaki ayak izleri."
"Sus, sus ki gözlerimiz, hislerimizi haykırabilsin." 

Zamanın kıvrak sinsiliği ve akıl almaz gerçekliği, insanı en yıpratan seydi belki de

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Zamanın kıvrak sinsiliği ve akıl almaz gerçekliği, insanı en yıpratan seydi belki de. Hiçbirimiz yarınımızdan emin olmadan planlar yapar, bugünümüzü, yani şimdiki zamanımızı bir hiçliğe heba ederdik.

Şimdi düşünüyorum da, benim yarına eklenecek planlarım bile, birkaç saat öncesine dek yoktu. Kaburgalarımın altında, kan pompalayan bir kalp vardı evet ama onun bana bir şeyler hissettirmediği uzun zaman oluyordu.

Benim hayatımda hiçbir şey kalp de başlayıp beyinde bitmiyordu. Benim hayatımda her şey, beynimde filizleniyor ve aynı şekilde beynimde de kuruyordu. Kalp yoktu. Duygu yoktu.

Sadece avuçlarımdan kum tanesi gibi kayıp giden ömrüm vardı ve kum taneleri tükenmek üzereydi. "Üzgün görünüyorsun, doktor."

Kaan'ın sesini duymamla birlikte düşüncelerimi tozlu bir rafa kilitledim. Bakışlarımı ona çevirdiğim zaman, bana baktığını fark etmiştim. "Bu tespiti yaparken çok zorlandın mı, yüzbaşı?"

Güldü ama sanki komik olduğu için değil de, boşluğuna geldiği için gülümsemişti. O da en az benim kadar durgundu. "Kanımda akan medyumluk sağ olsun, şıp diye anladım."

Kendime tutamadan kahkaha attım ama onun aksine boşluğuma geldiği için değil, gerçekten komik olduğu için güldüm. "O zaman söylesene, üç vakte kadar başıma ne gelecek?"

"Hmm," diye mırıldandı içinde sıcak kahve olan karton bardağını dudaklarına yaklaştırıp, yudumlarken. Gözüm onun yutkunuşuyla birlikte hareket eden adem elmasına kaysa da, bakmamak için direndim. "Herkesin ağzına edeceğin belli."

Dudaklarımda asılı kalan gülüş genişledi. Ben de aynı onun gibi, kahvemden birkaç büyük yudum aldım. "Onu kör bile anlar, yüzbaşı."

Bakışlarını Ankara manzarasına çevirdi. Şu an bir dağın başında, arabaya yaslanmış bir şekilde kahve içiyorduk. Rüzgar estikçe saçlarım dalgalanıyor, geriye doğru uçuşuyordu. Bu hissi seviyordum. "Dimitri ile nasıl bir alakan var, anlayamıyorum."

Zevahir |18+Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin