Odalar tek kişilikti. Bu yüzden ayrı odalar verilmişti. Yine de Jimin'den ayrılamamıştım. Benim odamdaydık. Saçlarını okşayıp öpücükler kondurdum. Kokusunu içime çektim. Annem gibi kokuyordu. Ağlıyordu. Kim ağlamazdı ki? Olayı yeni yeni idrak edebiliyordum. Uyumamız istenmişti ancak nasıl uyuyabilirdik ki?
"Taehyung..." sesi kalbimin içinde yankı yaptı resmen. Çok zordu. Onu böyle görmeye katlanamıyordum. O çok kötüydü ve bu beni paramparça yapıyordu.
"Efendim Jimin?"
"Karşılık vermedim."
"Ne demek istiyorsun?"
Ne dediğini çok iyi anlamıştım aslında. Ağlamaktan konuşamıyordu. Gözümden yaşlar akıyordu ancak belli etmemeye çalışıyordum. Benim de çöktüğümü görürse çok daha kötü olurdu. Onu tanıyordum.
"Annem sizi seviyorum dediğinde..."
Daha fazla konuşmasına gerek yoktu. Yanına uzanıp sıkıca sarıldım. Saçlarını okşadım uzunca bir süre. Sabaha kadar ağlamış sonra da yorgunluktan olsa gerek uyuyakalmıştı.Daha saat sabahın beşiydi. Yerimde doğruldum. Cebimden küreyi çıkardım. Annem neden bunu elime tutuşturmuştu? Neydi bu? Pürüzsüz yusyuvarlak bir şeydi. Siyahtı. Simsiyahtı. Elimde yuvarlarken hafif bir pürüzünün olduğunu fark ettim. Daha yakından baktım. Bir şey yazdığı belliydi ancak zor okunuyordu.
-Sonte-
Ayağımla yazsam daha düzgün yazardım muhtemelen.
Sonte de neydi? Ne anlamı vardı ki? Bu kürenin ne anlamı olabilirdi ki? Kaldıramıyordum. Bu kadar çok şeyi kaldıramıyordum. Ruhum içimden çekilmiş gibiydi. Çok uzun bir süre duygularımla baş etmeye çalışmıştım. Çok çok uzun bir süre...Silah sesi... annem yere yığıldı. Etrafa dökülen kanı...
Aklıma gelen görüntüyle midem bulandı. Küreyi komodinin çekmesine atıp lavaboya koştum. Zaten boş olan midemi iyice boşalttım. Aynaya döndüm. Yüzüm bembeyazdı. Göz altlarım ağlamaktan şişmiş, uykusuzluktan morarmıştı.
Kapının tıklatıldığını duydum.
Banyodan çıktım ve kapıyı açtım. Bana silah doğrultmuş bir adam çıksa inanın ona beni öldürmesi için yalvarabilirdim. Nefes almak canımı acıtıyordu ancak Jimin için buna katlanmalıydım.
İstediğimin aksine karşımda gözleri parlayan JK vardı.
"Kahvaltı hazır. İstediğiniz zaman yemek için aşağıya inebilirsiniz."
Bana bir telefon uzattı.
"İçinde numaram var. İneceğiniz zaman beni arayın. Birlikte yeriz, sonra da size burayı tanıtmam gerekiyor."
"Pekala. Teşekkür ederim, JK."
Cümlemi bitirmemle gülümseyen yüzünün bir anda solduğuna şahit oldum. Yanlış bir şey mi söylemiştim? Zorla yeniden gülümsedikten sonra arkasını dönüp gitti. Kapıyı kapatıp Jimin'in yanına gittim. Onu uyandırmalı mıydım? Zaten zar zor uyumuştu. Ama aç olduğunu da biliyordum ve midesine bir şeyler girmeliydi.
"Tae..."
Kurumuş dudaklarından çıkan sesle ona yöneldim.
"Kahvaltıya inmemiz gerekiyor Jiminie. Bir şeyler yemeliyiz ki güçlü kalalım. Hadi kalk."
Kafasını sallayıp yavaşça ayaklandı. Lavaboya girdi.
Telefonu açıp rehbere girdim. Sadece onun numarası vardı. Aradığımda bir kere bile çalmadan açtı.
"Şey... biz..."
"Tamam anladım. Odanıza geliyorum. 2 dakikaya ordayım. Beni bekleyin."
Şaşırtıcıydı. Ancak iyi hissettiriyordu.
Jimin lavabodan çıkar çıkmaz ayaklandım ve ona sarıldım. Buna ihtiyacı vardı. Buna ihtiyacım vardı.
Kapı çaldı. Jimin anlam veremeyip endişeyle bana baktı. Ona güven verecek biçimde gülümsedim. Rahatladığı yüzünden okunuyordu. Kapıyı açtım. Dışarıya adım attığım anda JK yürümeye başladı. Arkasından ilerliyorduk.
"Rahat uyudunuz mu diye soracaktım ancak yüzünüzden uyumadığınız gayet iyi anlaşılıyor."
"JK..."
"Efendim?"
Bana dönüp gözleriyle gözlerime baktığında bir kıpırtı hissettim içimde. Onda farklı bir şeyler vardı. Hissediyordum ama anlamıyordum.
"Onlar kimdi? Ve siz kimsiniz?"
Sorumla beraber Jimin'in meraklı gözleri benimkileri bulmuştu. Cevap bekleyen bana bakıyordu. Gözleri dolmuştu.
"Bunları yemekten sonra detaylıca konuşacağız, Taehyung. Şu an sadece kendinize gelmek için biraz vücudunuza zaman tanıyın ve rahatlayamaya çalışın. Şu an güvendesiniz."
Merdivenlerden aşağı inmeye başladığımızda gözümün kararmasıyla Jimin'in elini sıkıca kavradım. Şu an bayılmak, istediğim bir şey değildi. Jimin anlamış olacak ki hemen solmuş yüzümü elleri arasına alıp konuşmaya başladı.
"Tae, iyi misin? Bana bak. İyi misin?"
JK arkasını dönüp baktığında hemen yanıma koşup beni sırtına aldı.
"Uzun süredir aç olmalısınız. Uyumadığınızı da düşünürsek... iyi değilsin. Bir şeyler yedikten sonra hastaneye gidelim."
Jimin'e baktım.
"Önce neler olduğunu öğrenmek istiyorum." Dediğimde beklediğim itiraz gelmişti.
"Tae, sonra da öğreniriz. Önce kendine gelmen gerek."
"Ben iyiyim."
"Dedi sırtımda bayılmak üzere olan kişi."
İstemsizce gülümsedim. Garipti. Bu çok garipti.
Yemek salonuna girdiğimizde gözler üzerimize çevrildi. En az 200 kişi vardı. Masaya oturduktan birkaç saniye sonra herkes geri yemeğine döndü. Yemekten birkaç lokma aldım. Lezzetliydi ama annemin yemeklerinin yerini asla tutamazdı. Babamın her kahvaltı yapışımızda yanımıza gelip "günaydın çocuklar!" Diye bağırışı geldi aklıma. Artık böyle bağıran biri olmayacaktı. Gözümden bir damla yaş düşünce hemen Jimin'e baktım. Yemekle sadece bakışıyordu.
"Güç toplamalısınız. Lütfen yiyin."
JK endişeli bir ifadeyle bakıyordu bize. Yememiz için yalvaran gözleri vardı resmen.
Zar zor yemiştik bir şeyler. Şimdiyse tahminimce dünkü odaya gidiyorduk.
Adımlarımızın sesleri kulağımda yankı yapıyor, bir an önce o odaya varmak istiyordum. Her ne kadar her şeyi öğrenmek istesem de bir yandan da her şeyi bilmenin ne kadar acı verici olabileceğini düşünüyordum.
İçeri girdiğimizde Yoongi dünki yerinde sadece duruyordu. Bizi bekliyor gibiydi. Masayı gösterip oturmamızı işaret etti ve odadaki diğer kişileri dışarıya gönderdi. Sadece Yoongi JK ve biz kalmıştık.
"Neler yaşadığınızı anlatır mısınız lütfen? Ölülerin neden peşinizde olduğunu bilmemiz gerek."
Jimin'in gözleri dolmuştu. Bu seferkinin sebebi korkuydu. resmen duygu karmaşası yaşıyordu. Bir saniye hissettiği duygu diğer saniyedeki hissettiğiyle uyuşmuyordu. Toparlanması için uzun bir süreye ihtiyacı olacaktı. Benim de...
"İnanın bilmiyoruz. Aşağıdan sesler duyduk. Annem yanımıza koşarak geldi ve durmadan koşmamızı söyledi. Babamız ve annemiz..." sözlerim boğazımda düğümlendi. Devam etmek istemedim ancak zorladım kendimi. Bu adamların bildiklerine ihtiyacımız vardı.
"...onlar öldüler."
JK derin bir nefes verip arkasına yaslandı. Neden bu kadar berbat halde olduğumuzu şimdi anlamış gibiydi.
Yoongi konuştu.
"Anladım. Yani neyin ne olduğunu bilmeden sadece koştunuz ancak sizin peşinizden geldiler."
"Aynen öyle. Peki kim onlar? Biliyor gibisiniz."
"Onlar aslında ölü insanlar. Bir şekilde bir cihaz üretildi ve o cihaz sayesinde bedenleri kullanılıyor. Ölü oldukları için öldüremiyoruz hiçbir silah fayda etmiyor. Bedenler birisi tarafından yönetiliyor ancak kim olduğunu da bilmiyoruz. Bizim de bildiğimiz çok bir şey yok. Ancak burda güvendesiniz. Burası insanları toplamak ve onları güvende tutmak için tasarlandı. Her gün onlara karşı savaşacak bir silah üretmeye çalışıyoruz. Daha başarılı olamadık ancak başaracağız. Elbet bir gün..."
Anlattıklarını ağzım açık dinliyordum. Bu da neydi böyle? Ölülerin bedenini kullanabileceğin bir cihaz mı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"JUVAN." |TaeKook| ✔️
Fanfiction"Bana beni geri verebilir misin, Jungkook?" -KTH to JJK *minific* [TAMAMLANDI]