***JUNGKOOK***
***FLASHBACK***Ölüm soğuktu. Bedeninin kasılmasını hissetmek, gözlerinin son kez karardığını görmek, yanındakilerin seni kurtarma çabalarını duymak... her şey soğuktu. Maviydi. Ancak içinde ufak bir sıcaklık vardı. Başkasını kurtarmışlık hissi... bu tamamiyle sıcaktı ve maviye hafif bir turuncu katıyordu.
Ancak başkasının ölümü, sevdiğin insanın ölümü... bu tamamiyle apayrı bir şeydi. Elinden bir şeyin gelmiyor oluşu, sanki seni bağlamışlar hissiyatı, ölüm meleğine 'onu değil beni al' yalvarışları... sevdiğin insanın son nefeslerini duyarken sadece onun yerine ölmek istersin çünkü o gittikten sonra da aslında bir ölüden daha farklı olamayacağını biliyorsundur. Sevdiğin insanın ölmesi bir insanı tamamiyle öldürür ve ruhunu bedeninden ayırırdı. Ve bu tamamiyle maviydi. İçinde herhangi bir rengin, bir sıcaklığın olmadığı, saf maviydi."Hayır öldüğüne inanmayacağım. O ölmedi. Vante hala yaşıyor. Biliyorum."
"Oğlum yapma artık böyle. O artık yok. Anla lütfen."
"Anne hayır. O ölmedi diyorum size. O ölmedi."
Bana hala inanmıyorlardı. Vante ölmemişti. Ölseydi bunu hissederdim değil mi? Cenaze töreni yapılmış olması da umrumda değildi. O küller ona ait değildi. Biliyordum.Vante... nerdesin... nefes aldığını biliyorum... nerdesin...
Onu bulmam gerekiyordu. Muhtemelen bir yerlerde tehlikedeydi ve benim onu bulmamı bekliyordu.
Konuşmayı kesmiştim. Yaptığım tek şey ağlamaktı. Birisi benle konuşmaya çalışınca boş bir şekilde ona bakıyordum. Yemeden kesilmiştim. Doğru düzgün hiçbir şey yiyemiyordum. Yediğimin de bir kısmını geri çıkarıyordum. Bedenim onun ölüm haberiyle yıkılmış, iflas ediyordu.Çantamı aldım. İçine su, biraz arıştırmalık, birkaç parça giysi ve biriktirdiğim parayı koydum.
Seni bulacağım Vante... seni bulacağım.
Kaç gün sürer bilmiyorum ancak bir gün bulacağım seni.Geceydi. Ailemin uyanmaması için sessizce evden çıkıp yürümeye başlamıştım.
Nereye gidecektim? Nerden başlayacaktım bakmaya? Tüm dünyayı gezmem gerekecek miydi? Hiçbir şey bilmiyordum. Sadece adımlarımın götürdüğü yere gidiyordum.Uyku bedenimi sarmıştı. Bir yerlerde oturup dinlensem mi diye düşünüyordum.
Bir arabanın yanaştığını duydum.
"Dışarda ne işin var çocuk?"
"B- ben bir arkadaşımı arıyorum."
"Üşüyor gibi görünüyorsun. Sana yardım etmemi ister misin?"
Küçüktüm. Daha 15 yaşındaydım. Masumdum. Daha hiçbir şey bilmiyordum. Dışardaki bu küçük masum bedenim çok savunmasızdı. Şimdiyse tehlike altındaydım. Ancak bunun daha farkında değildim.
"Olur."
"Arabaya bin küçük."
Orta yaşlıydı. Tehlikesiz duruyordu.
Arabaya bindiğimde kapıları kitlemişti. Vücudum korkuyla titremişti.
"Bana güzel bir gece yaşat ki sana daha yardım edebileyim tamam mı küçük?"
Üzerime gelen bedenine karşı koymaya çalışıyordum. Vücudum kaskatı kesilmişti. Hiçbir şekilde hareket edemiyordum. Kemerini çözdükten sonra benim kemerimi çözmeye başladı.
Ona bunu istemediğimi haykırıyordum ancak beni dinlemiyordu. Hiçbir işe yaramıyordu.
"Lütfen yapma... istemiyorum lütfen yapma."
"Şşş... sana yardım etmeye çalışıyorum unuttun mu?"
"Lütfen..."
Pantolonumu çekiştirip çıkarmaya çalışıyordu.
Cama tıklatılan bir sesle irkildim. Oraya baktığında dışardaki adam camı açmasını söyledi.
Adam camı açtığı anda kafasına silah doğrultuldu.
"İn arabadan seni pislik."
"Dur sakin ol. İniyorum tamam."
İçeriye usulca bakmıştı.
"Sen de in lütfen."
Silah daha büyük bir tehlikeydi ancak rahatlamıştım. O benden çok büyük görünmüyordu. En fazla 18 idi. Ancak silahı özgüvenle tutuyor, korkutuyordu.
"Seni şuracıkta öldürmemem için bir sebep söyle."
"Ben..."
"Tek bir sebep orospu çocuğu! O küçük bedenden ne istiyorsun ha?!"
Silahı indirmişti. Ve devam etti:
"Siktir olup git! Bir daha yüzünü görürsem onu dağıtırım. Anladın mı beni?"
Adam anında arabaya binip uzaklaşmıştı.
Bana yöneldi. Korkuyordum.
Elini pantolonuma atıp fermuarı geri çekti. Kemeri yeniden taktı.
"Sen iyi misin?"
Sıcacıktı. Tam anlamıyla sıcacıktı.
Ağlıyordum. Titreyen sesimle cevap verdim.
"Teşekkür ederim."
"Adın ne?"
"Jungkook."
"Evin nerde Jungkook? Seni evine götürelim. Dışarda ne işin var?"
"Ben bir arkadaşımı arıyorum."
"Şimdi bir anlaşma yapalım."
Ona bakıp devamını getirmesini söylemeye çalışıyordum. Az önceki adam da benle bir anlaşma yapmak istiyor gibi duruyordu ve ben şu an söyleyeceği şeyden korkuyordum.
"Seni sıcacık yatağına yatıralım. Yarın sabah evinin önüne geleceğim ve arkadaşını beraber arayacağız olur mu?"
Rahatlamıştım.
Usulca kafamı onaylarcasına salladım.
Elimden tutmuş, beni evime götürüyordu. Geldiğim yolu hatırlamaya çalışıyordum buraları pek bilmiyordum.Kapının önünde durup bana bakmıştı.
"Yarın burda olacağım tamam mı Jungkook?"
"Şey... sen... kimsin?"
"Ah özür dilerim. Kendimi tanıtmadım."
Elini bana uzatıp konuşmasına devam etti.
"Min Yoongi."
Uzattığı elini sıkmıştım. Zaten söylemiştim ancak o an yeniden söylemek isteyen yanımı durduramamıştım.
"Jeon Jungkook."
"Memnun oldum Jungkook. Hadi şimdi git uyu ve yarını bekle. Çok fazla bir şey kalmadı zaten. Ayrıca kahvaltını yapmadan yanıma gelme yoksa anlaşmamız iptal olur tamam mı?"
Kafamı sallayıp içeri girmiştim.
***7 sene... 7 sene boyunca onu aramama yardım etmişti. Ancak elimize hiçbir şey geçmemişti. Buna rağmen bu adama minnettardım. İllegal işlerle uğraşsa da sıcacık kalbi beni sadece o arabadan kurtarmamıştı. Beni benden, karanlık tarafımdan da kurtarmıştı.
Beni yedirmiş, içirmiş ve giydirmişti.
Bana beni sevdiğini hiç söylememişti ancak bunu çok güzel hissettirmişti.
Kimsenin yanımda olmadığı zamanlarda o hep yanımdaydı.
Ailem öldükten sonra beni yanına almış, ufak bir eğitimden sonra yanında bir iş ayarlamıştı.
Bu adam benim ailemdi.
Ve ona kimseye olamayacağım kadar minnettardım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"JUVAN." |TaeKook| ✔️
Fanfiction"Bana beni geri verebilir misin, Jungkook?" -KTH to JJK *minific* [TAMAMLANDI]