***JUNGKOOK***
İki çeşit ölüm vardır.
Biri kendi ölümünüzdür.
Diğeri ise en sevdiğiniz kişinin ölümü ya da en sevdiğiniz şeyin artık olmayışından kaynaklı gerçekleşen ölümdür.
İkinci bahsettiğim ölümün kendi ölümünden tek farkı nefes alıyor olmanızdır. Sadece havayı akciğere çeker ve geri bırakırsınız. Havanın akciğerine girişi de dahil hiçbir şey hissetmezsiniz. Artık acı diye bir şey olmaz hayatınızda. Her sabah kalktığınızda gözlerinizi açmamayı dilersiniz. Ağlayamazsınız bile. Sadece etrafa boş bakışlar atarsınız. Bakarsın bakmasına ama göremezsiniz. Kör olmuşsunuzdur. Nefreti, korkuyu, üzüntüyü, sevinci... ve en önemlisi aşkı... bir daha asla hissedemezsiniz. Sadece... sadece ölüsünüzdür işte. Sadece ölü... Etrafta dolaşan bir ceset misali...
Ve ben bunu ikinci kere yaşıyordum.***YOONGI***
Namjoon yere yığılmıştı. Son anlarını yaşıyordu. Kardeşim... ölüyordu. Silahını alıp kafasına doğrulttum. İşte o an gelmişti. Tüm nefretimi kusabileceğim, tüm hıncımı alabileceğim, kendimde ona dair her şeyi bitirebileceğim o an... belki de yıllarca bu anın hayalini kurmuştum. Peki şimdi tetiği neden çekemiyordum?
Sadece ağlıyordum. Onun bana yalvaran gözlerine bakıp ağlıyordum. Alnının ortasına bir delik açmak istiyordum. Yapamıyordum.
"Senden nefret ediyorum! Bana yaptırdığın her şeyden! Ailemi öldürmenden! Etrafımdaki herkesin senin yüzünden çürümesinden! Her! Şeyinden! Nefret! Ediyorum!"
Bağırarak silahı bir kenara fırlattım.
Duvara tüm sinirimi atabileceğim bir yumruk atmıştım.
Jimin gözlerini açmış bana bakıyordu.
O andaysa ikimiz aynı şeyi düşünmeye başlamıştık. Hafifçe fısıldadı:
"Taehyung..."
Kameraya yöneldim.
"Taehyung lütfen iyi ol. Umarım düşündüğümüz şeyi yapmamışsındır. Taehyung lütfen..."
Neden içimde kötü bir his vardı? Kurtulduğumuz için iyi hissetmem gerekmez miydi? Ben korkuyordum. Deli gibi korkuyordum."Efendim! Burdasınız."
Gelen savaşçılara baktım.
Yere çökmüş ağlıyordum.
Jimin ise yere boş boş bakıyordu. En az benim kadar korkuyordu.
"Ne oldu?"
"Biz de bilmiyoruz efendim. Sizi eve götürmeye geldik. Sınır'a gidiyoruz."
"Ölüler?"
"Onların şu an cesetten farkları yok. Galiba Kim Taehyung yaptı bunu."
"Telsizden onun nasıl olduğunu sor."
"Denedik efendim ancak cevap alamıyoruz galiba orda durumlar karışık."
Jimin'e baktım. Ölüyordu. İçten içe ölüyordu.Helikoptere bindiğimizde kollarını boynuma dolamış ve ağlamaya başlamıştı. Omzum onun gözyaşlarıyla ıslanıyordu. Oraya vardığımızda onun cesetiyle karşılaşmak istemiyordu. Onunla konuşmaya ihtiyacı vardı ve eğer o öldüyse...
Aşağıya, harap şehre bakıyordum. Bütün ölüler yere yığılmıştı. Bu kadar mıydı? Kazanmış mıydık? Bu birinin, çok sevdiğimiz o kişinin, ölümüne mi neden olmuştu?
Kim Taehyung, lütfen yaşıyor ol.***JUNGKOOK***
Sonte kapıyı açmış, içeri girmeme izin vermişti. Gidemiyordum. Yanına gidemiyordum.
Yavaşça ilerledim. Bir cevap almaya ihtiyacım vardı.
"Vante..."
Ömrüm boyunca sesim hiç böyle titrememişti.
Yanına çöktüm.
Onu ellerimin arasına aldım.
Tek bir tepki bile vermiyordu. Sadece et yığını gibi duruyordu. Tüm bedenim titriyordu.
Bileğinden akan kanı neredeyse her yerini kırmızıya boyamıştı.
Tanrı şahidim olsun, akan kanı bir umut durdurmak için bileğinden tuttuğumda nabzını hissettiğimi sandım.
Bir dakika... nabzı...
"Tanrım Vante..."
Gözlerini hafifçe aralamıştı.
"Sözümü tutuyorum sevgilim."
Sesi kesik kesik çıkmıştı. Konuşmakta zorlanıyordu. Yaşıyordu. O yaşıyordu.
"Arabayı ayarlayın! Hemen! Onu hastaneye götüreceğim!"
Herkes şaşkındı. Ben de şaşkındım. Tanrım o yaşıyordu. Ölmemişti. Söz verdiği gibi yüzde üçlük umudu onu hayata bağlamıştı. Ancak yorgundu. Gözlerini kapattı ve bir daha açmadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"JUVAN." |TaeKook| ✔️
Fanfiction"Bana beni geri verebilir misin, Jungkook?" -KTH to JJK *minific* [TAMAMLANDI]