"Jimin! Daha hızlı koşmalısın. Hadi!"
"Tae... bacaklarım artık beni taşımıyor."
Ona dönüp baktığımda yere yığıldığını gördüm. Ancak kaldıramadığı şey küçük bedeni değildi. Biliyordum. Ailenin gözlerinin önünde öldürülmesini kimse kaldıramazdı. Kalbimdeki bu büyük acıyla nefes almaya çalışıyor, kardeşimi güvenli olduğunu düşüneceğim bir yere götürmem gerektiğini kendi kendime tekrarlayıp duruyordum. Önünde durup eğildim.
"Bin sırtıma."
"Tae, neden kaçıyoruz? Bu çok saçma. Ne olursun kabusta olduğumuzu falan söyle."
Gözlerinin dolduğunu gördüğüm anda gözlerimin dolduğunu hissettim. Ancak güçlü durmam gerekirdi. Çünkü hala tehlikedeydik. Ne olduğunu ikimiz de bilmiyorduk. Bu da bizi daha büyük bir tehlikeye itiyordu.
"Sızlanmayı bırak Jimin! Bin sırtıma!"
Kollarını boynuma ayaklarını sırtıma doladığında var gücümle koşmaya başladım.
Tanrım... çok yoruldum. Ama hala nereye gitmem gerektiğini bilmiyordum. Sadece koşuyordum. En uzağa... omzumun gözyaşlarıyla ıslandığını fark ettim. Ancak ağzımı açıp bir şey dahi söyleyemiyordum. Korkuyordum. Korkuyu her hücremle hissediyordum. Korktuğum şey öldürülmem falan değildi. Korktuğum şey Jimin idi. Ona zarar gelsin istemiyordum. O hayattaki tek varlığımdı ve ben onu kaybedemezdim.
***
"Kim Taehyung! Yerinde kal! Hareket ederseniz ateş açacağız!"
Robotumsu sesi duyduğumda arkamı döndüm. Jimini sırtımdan indirdim ve kendimi siper edip onu kapatmaya çalıştım. Ne yapacaktım? Ne yapmalıydım? Bana seslenen kişiye ve yanındakilere dikkatle baktım. Onlar neden o kadar solgundu? Ve sesleri neden robot gibiydi? Cidden neler oluyordu? Gözyaşlarımın istemsiz bir şekilde aktığını hissedebiliyordum. Ancak bedenimi hissedemiyordum. Buraya kadar mıydı?
Arkamdan sarılan kola baktım. Jimin kollarını bana sımsıkı sarmış, sürekli aynı şeyi tekrarlıyordu.
"Seni seviyorum Tae. Seni çok seviyorum."
O da sonumuzun geldiğini kabullenmiş gibiydi. Ama hayır bitemezdi burda. Böyle olmamalıydı. Daha 22 yaşındaydık. Daha çok küçüktük. Bir yolu olmalıydı.
Bize yaklaşan birkaç kişiye sadece bakıyordum. İnsan olduklarından bile şüpheliydim. Zaman sanki durmuştu. Çok yavaş hareketlerle geliyorlardı yanımıza.Bir ses... helikopter miydi?
Silah seslerinin yükseldiğini fark ettim? Anlam veremiyordum. Her taraf karışmıştı. Aklım karışmıştı. O an iç güdüsel olarak hareket edip Jimin'i ara sokağa ittim. Ve sadece bekledim. Jimin'e baktığımda korku dolu gözlerinin bana baktığını gördüm. Sadece bakıyordu. Şoka girmiş olabilir miydi?
"Nerdesiniz? Biz iyi insanlarız! Sizi kurtarmaya geldik! Lütfen bizden korkmayın."
Bize seslendiklerinin farkındaydım. Kimdi onlar?
Ne yapacağımı bilemiyordum ancak onlara güvenmekten başka seçeneğimiz yoktu. Ayağa kalktım ve ara sokaktan çıktım, arkamdan Jimin'in geldiğini hissedebiliyordum.
"Sizi güvenli bölgeye götüreceğiz. Bizimle gelin. Sınır'a gidiyoruz."Helikoptere bindiğimizde nefes nefese kalmıştım. Kalbim sıkışıyordu. İyi değildim. İyi olamazdım. Az önce ailem gözümün önünde öldürülmüştü. Ve biz az önce ne yaşamıştık böyle? Anlam veremiyordum. Çok saçmaydı. Kabus olduğuna emin olabileceğim kadar saçmaydı ama gerçekti.
"Vante?!"
Helikopterdekilerden biri bana şaşkınlıkla bakıyordu. Ne demişti bana? Vante mi? Bu neden bana bu kadar tanıdık gelmişti? Ama... Vante de neydi? Anlamsız bir şekilde ona bakmıştım. Kalbimin bir anlığına ritmi değişmişti. Siyah saçları dağılmış, kahkülleri gözlerini ufaktan rahatsız ediyordu. Gözleri şaşkınlıktan olabildiğince açılmış, şokunu gizleyemeyerek bana bakıyordu. Anlamadığımı anlaması çok sürmedi.
"Vante? Sen..."
Karıştırıyor olmalıydı. Birine benzetiyor olmalıydı.
"Ben... Kim Taehyung."
Kafası karışmıştı. Ne olduğuna anlam verememişti. En az bizim kadar şok içindeydi. Elini uzattı.
"JK."
Jimin'e baktı. Benim de bakışlarım Jimin'e yöneldi istemsizce. Aşağıya bakıp kendine gelmeye çalışıyordu.
"O Jimin. Kardeşim."
"Ah anladım. Seni galiba biriyle karıştırdım. Kusura bakma lütfen."
"Sorun değil."
Jimin'in elini tutup sıktım. Rahatlatmaya çalışıyordum pek işe yaradığı söylenemezdi.
JK hala bana bakıyordu. Kafasında bir şeyleri anlamlandırmaya çalışıyordu.*** FLASHBACK ***
"Jimin-ah sence de b-"
"KIM TAEHYUNG'U BİZE VERİN. YOKSA BİZ ALACAĞIZ."
Lafım aşağıdan gelen sesle kesilmişti. Robotumsu bir sesti. Annemin ayak seslerini duyabiliyordum. Merdivenleri hızlı hızlı çıkıyordu. Odamıza büyük bir hışımla girdi. Yüzünde korku vardı. Sadece korku. Titremiştim. Elime küçük bir top verdi. İkimizi yanına çekti. Sımsıkı sarıldı.
"Çocuklar. Koşun. Olabildiğince uzağa. Arkanıza bile bakmadan. Sadece koşun. Sorgulayacak vakit yok. Sadece koşun."
Gözyaşlarına boğulmuştu. Aşağıdan bir silah sesi geldi. Annemin irkildiğine şahit oldum. Ama sanki bunu bekliyordu. Biliyor gibiydi. Hemen bir şeyler aktarmaya çalıştı.
"Doğum tarihin..."
Bu da ne anlama geliyordu şimdi? Şöyle bir durumda doğum tarihim ne alaka anne?
Kollarımızdan tutup aşağıya sürüklemeye başladı. Bizi hemen mutfak kapısından çıkardı. İkimize de son bir kez sarıldı.
"Birbirinizi ne pahasına olursa olsun koruyun. Sizi seviyorum."
Bir ses geldi. İrkildim. Jimin'in bağırışı kulağımda yankılandı. Annemin yere yığılışını izledim. Sikeyim... sikeyim... birilerinin ne olduğunu hemen anlatması gerekiyordu. Etrafa cevap ararcasına bakıyorum ancak buna zaman yoktu. Bize gelen birisi vardı. Silah doğrulttuğunu görebiliyordum. Jimin'i bileklerinden kavradım ve koşmaya başladım.
Elimdeki küreyi cebime attım. Düşünüyordum. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Az önce ailem öldürülmüş müydü? Sanki kamera şakası falandı. Gerçek olduğuna inanmak istemiyordum. Gerçek olamazdı.
"Jimin! Daha hızlı koşmalısın. Hadi!"*** ŞU AN ***
Bana baktığını hissediyordum. Sanki beni en ince ayrıntıma kadar ezberlemeye çalışıyordu. Vücudum bu durumdan rahatsız olmuştu ancak neden ruhum rahatlıyordu. Onunla tanışıyor olma ihtimalimizi düşündüm. Hatırlamadığım o 15 senede onunla tanışmış olabilir miydim? Gerçi adım Taehyung, Vante değil. Tanışıyor olamazdık hayır.Helikopter kocaman bir yere iniş yapıyordu. Etrafı çitlerle çevriliydi ve çıkan kıvılcımlardan anladığım kadarıyla elektrik veriliyordu. Bunu neden yapmışlardı? Burası da neresiydi böyle? Ordan kaçmak yerine bu insanların yanına geldiğime pişman mı olacaktım? Jimin'i tehlikeye atmış olamazdım değil mi?
Binaya giriş yaptığımızda her yere dikkatle bakıyordum. Kaçmamız gerekirse ne yapardık? Nereye saklanabilirdik? Her birini aklıma kazımaya çalışıyordum. En ufak noktayı bile...
uzunca koridorlardan geçtikten sonra bir odaya giriş yaptık. Kocamandı. Her yerde bilgisayarlar, silahlar vardı. Ağzım açık kalmıştı. Odada biri vardı. Silahları inceliyor ve bir şeyler düşünüyor gibiydi. Jimin'in elini elimde hissettiğimde küçük elini sıkıca kavrayıp tutmuştum. Korkuyordum ancak bunu yansıtmamalıydım. Jimin'den güç alıyordum. O da benden güç alıyordu. Her zaman yaptığımız gibi...
"Yoongi hyung, ölüler onları kovalıyordu. Onlardan bir şey istiyor gibiydiler. Muhtemelen canlarını istiyorlardı orası ayrı. Buraya getirmek en doğru seçenek diye düşündüm."
Duyduğum şeyle kanım dondu. Ölüler mi? Canımız mı? Yoongi denilen adam bize döndü. Bir JK'e bir de bize baktı.
"İyi yapmışsın JK. Onlara birer oda verilsin. Uyusunlar. Yarın ayrıntılı konuşuruz. Dinlenmeye ihtiyaçları var gibi duruyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"JUVAN." |TaeKook| ✔️
Fiksi Penggemar"Bana beni geri verebilir misin, Jungkook?" -KTH to JJK *minific* [TAMAMLANDI]