Hoseok hyung anında bize baktı. Jungkook kolumdan tutup beni içeriye götürdü.
Sonte'yi bulup cebime attım. Ne olur ne olmaz...
"Bulurlarsa zorluk çıkarma. Yoongi hyung böyle istedi. Öldürme yetkileri var unutma."
Kafamı sallamakla yetinmiştim.
Sesleri duyabiliyorduk.
"Kim Taehyung ve JK'i arıyoruz."
"Ahh... JK sizinle olması gerekirdi diye düşünüyorum. Söylediğiniz diğer kişiyi de tanımıyorum."
"İkisi de aranıyorlar. İçeriye bakmamıza izin verin."
"Cidden yapacak mısınız bunu? Tabi ki izin vermeyeceğim."
"İzin vermezseniz zorla girmek zorunda kalacağız."
"JK ve diğeri burda değil. Zorlamayın ve gidin."
Bazı sesler geliyordu. Muhtemelen içeri girmişlerdi.
İçerdeki her ses yükselmesinde kalbim hızlanıyordu. Odanın ortasında ona sıkıca sarılmış kapıyı açmalarını bekliyordum. JK'e olacaklardan haberim olsaydı böyle durmayacağımı biliyordum ancak nerden bilebilirdim ki...Odaya girip bizi bulmaları uzun sürmemişti.
Korkuyordum. Saf korku vücudumu tamamiyle sarmıştı. Kalbim çok hızlı atıyordu.
"Sonunda... burdasınız demek. Gece boyu sizi aradık JK."
"Zorluk çıkarmayacağız."
"İstesen de çıkaramazsın zaten. Emir senin üstünden geldi ve muhtemelen oraya döndüğünde en alt rütbede olacaksın."
"Umarım sadece rütbemden olurum."
Bu ne demekti şimdi? Ceza mı vereceklerdi? Bu çok saçmaydı. Hayır aslında değildi, ihanet etmişti ancak Sınır'da yaşama gibi bir zorunluluğu yoktu. İkimizin de yoktu. Tam olarak ne için suçlanabilirdi ki?Arabadaydık. Aç ve uykusuz bedenim her şeyi daha da zorlaştırıyordu. Başımı Jungkook'un omzuna yasladım. Eğilip kulağıma fısıldadı.
"Bütün suçu üzerime alacağım. Seni zorla kaçırdığımı söyleyeceksin duydun mu beni?"
"JK hayır. Ceza alacaksın."
"Her türlü alacağım ceza aynı zaten Vante. Bırak da seni kurtarayım."
"Ne cezası verilecek?"
"Yakında öğreneceksin zaten."
"Jungkook..."
"Juvan."
"Juvan..."
(Seni seviyorum.)Kollarımızdan tuttuklarında JK onları itti.
"Kendi rızamızla geliyoruz zaten. Rahat bırakın."
"Kaçabilirsin JK. Önlem amaçlı."
"Öldürme yetkiniz olduğunu biliyorum. Ordan bakınca sevdiğim insanın öldürülmesi riskini alırım gibi mi gözüküyor?"
Bizi rahat bırakıp yürümeye başlamışlardı.İlerde göz altları ağlamaktan şişmiş kardeşimi gördüm.
"Jiminie..."
Bana sarıldığında ona sıkıca sarılmıştım.
Kulağıma fısıldıyordu.
"Özür dilerim. Onları engelleyemedik. Çok özür dilerim."
"Jiminie..."
Sakinleşip susmasını sağlamıştım. Avuçlarımı yüzüne koyup başımı başına yasladım ve devam ettim.
"Unuttun mu? Biz hep bir çaresini bulduk. Yine bulacağız. Bir yolunu bulacağız Jimine."
Arkamdaki adam beni iterken konuşmuştu.
"Yeter artık yürü!"
Anında Jungkook tepki gösterip adamın boğazına yapıştı ve sertçe sırtının duvara çarpmasına neden oldu.
"Ona bir kere daha dokunursan kendini toprak altında bulursun adi pislik! Anladın mı?!"
Öfkelenmişti. Onu hayatım boyunca ilk defa bu kadar öfkeli görüyordum. Adam öfkeli gözlerden korkup başıyla onayladığında Jungkook onu bırakmış ve kolunu belime sarıp yürümeye devam etmişti. Jimin yanımızdan geliyordu.İlk günlerde geldiğimiz o odaya geri gelmiştik. Yoongi hyung ve patron burdaydı.
"Ah demek burdasınız."
Patron konuştuğunda Yoongi hyunga bakmıştım. O tam anlamıyla çökmüştü. Bundan daha öte bir kelime yoktu onun için, tamamiyle çökmüştü.
"Kim Taehyung... dünyayı senin kurtaracağını duydum."
"Başka yolu bulunamaz mı? Bu cinayete girmez mi? Ölümüme neden olacaksınız."
"Sen ölmezsen dünyadaki herkes ölecek Taehyung.
Ve JK... bize ihanet ettin. Size ne ceza verileceğini biliyorsun değil mi?"
"Emin olun onu zorla götürdüm. O kalmak istedi ancak onu zorla götürdüm. Kaçma değil kaçırılmaydı. Tüm suçu üstleniyorum."
"Bu doğru mu Kim Taehyung?"
Yoongi hyunga bakmıştım. Başını yukarı aşağı sallamıştı. Kabul etmemi istiyordu.
"Doğru."
"Pekala JK. Suçunu zaten biliyorsun. Cezanı da biliyorsun. Daha fazla konuşmaya gerek yok sanırım."
Durdu. Arkamızdaki savaşçılara yönelip konuştu.
"Onu idam odasına götürün!"
"Ne?! Hayır! Hayır bunu yapamazsınız! Bu çok saçma. Neden? Hayır çok saçma. Lütfen... hayır lütfen..."
Gözlerim korkuyla dolmuştu. Onu kaybedecektim. Onu kaybetmek üzereydim. Yalvarmaktan başka çarem yoktu. Başka hiçbir şey yapamıyordum.
Onu tutan savaşçılara karşı koyup bağırmıştı.
"Zaten öleceğim durun da son bir kez sarılayım."
Savaşçılar patrona bakmıştı. Patron onayladığında onu bırakmışlardı. Serbest kalan Jungkook anında kollarını bedenime sardı. Hayır bu bedenin kaybolmasına izin veremem. Onun gitmesine izin veremem.
Geri çekilip dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Gözyaşlarımız birbirine karışıyordu.
"Söz vermiştin. Kollarınla beni sarıp asla bırakmayacağına söz vermiştin. Hayır ölemezsin Jeon Jungkook. Gidemezsin. Beni bırakamazsın."
"Juvan, Vante..."
Dönüp Yoongi hyung ve Jimin'e gülümsedi.
Yoongi hyung deli gibi ağlıyordu. O adam bile şu duruma deli gibi ağlıyordu. Bedenimi hissetmiyordum. Ayakta duracak halim yoktu. Jimin'in kolları bedenimi tutmuş, ayakta kalmamı sağlıyordu.
"Lütfen... lütfen yapmayın. Lütfen. Beni istediğiniz gibi kullanabilirsiniz. Öldürebilirsiniz. Deney yapabilirsiniz. Her şeyi yapabilirsiniz onu bırakın lütfen."
Jungkook'un nefes alması için kendimi sunmuştum onlara. Ancak unuttuğum bir şey vardı. Onlar çoktan bana sahipti.
"Bu dediklerini zaten yapacağız Vante. Bize sunabileceğin başka bir şey de yok gibi görünüyor. Yani... götürün onu ve görüntüsünü ekrana yansıtın. İhanet edenlere ne olduğunu görsünler."
Ölümünü izleyecektim. Birazdan sevdiğim adamın, dünyamın, ölümünü izleyecektim. Aynı zamanda kendi ruhumun ölümüne de şahit olacaktım.Patron Yoongi hyunga dönmüştü.
"Ah Min Yoongi... İlk defa ağladığını görüyorum. Çok acıklı değil mi?"
"Şerefsiz pislik. Her şeyimi elimden aldın. Son varlığımı da almak üzeresin. Bunu yanına bırakacağımı mı sanıyorsun ha?!"
Yoongi hyungu hiç bu kadar öfkeli görmemiştim.
Tamamiyle öfkesi ve üzüntüsüyle hareket ediyordu.
Büyük ekrana bir görüntü geldi. Büyük bir oda...
Jungkook içeri girdi.
Kameraya bakıp konuştu.
"Bunu izlemenizi istemiyorum. Vante... özellikle sen... gözlerini kapat olur mu sevgilim?"
Sadece ağlayıp ona bakıyordum. Yere çöktüm. Yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Onu ordan çıkaramıyordum. Siktiğimin hayatı yüzünden ölüyordu. Benim yüzümden ölüyordu.
"Lütfen yapmayın... lütfen..."Tişörtünü çıkardılar. Kollarını ve ayaklarını bir direğe bağladılar.
Patrona anlamsızca baktığımda konuştu.
"İhanet edenler Kim Taehyung... ölene kadar bıçak darbelerine maruz kalır. Etkili bir idam yöntemi değil mi?"
Ölene kadar?... bıçak darbesi?...
Siktiğimin kadını bundan zevk alıyordu. Onun ölümünü, bizim gözyaşlarımızı izlemekten zevk alıyordu.Herkes dışarı çıkmış ancak birisi kalmıştı.
Kenardaki bıçaklardan birini alıp Jungkook'a yöneldi.
"Kaç darbeye dayanabildiğini görelim bakalım JK."
Yavaşça koluna bıçağı sokup kanının akmasına izin verdi.
"Hayır. Hayır lütfen. Lütfen..."
Yoongi hyung kenardaki sandalyelerden birini alıp kapıya doğru fırlattı. Büyük bir sesle kapı da sandalye de yerle bir oldu.
Jungkook bağırmıyordu. İtiraz etmiyordu. Sadece acıyla inliyordu. Her inleyişi kalbimi sıkıyordu, atmasını engelliyor, nefes alamamama neden oluyordu.
İkinci kesik...
Üçüncü kesik...
Dayanamıyordum onun daha fazla acı çekmesine dayanamıyordum.
Yalvarışlarım yetersiz kalıyordu.
Vücudu kendi kanıyla yıkanıyordu. Çok kan kaybetmişti. Ölüyordu.Ve Jungkook... dünyam... sevgilim... kendini kaybediyordu.
Ve Jungkook... ölüme çok yaklaşmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"JUVAN." |TaeKook| ✔️
Fanfiction"Bana beni geri verebilir misin, Jungkook?" -KTH to JJK *minific* [TAMAMLANDI]