Jimin anlattıklarımızı pür dikkat dinliyordu. Tek bir kelimeyi bile kaçırmak istemiyor gibi bir hali vardı. Yemeğine bile daha dokunmamıştı.
"Öldüğünü söylediklerinde inanmamıştım. Çevrem zorla beni ikna etmişti ve ben depresyona girmiştim. Psikolojik destek alsam da atlatmam çok zor olmuştu. Hatta atlatamamıştım."
Bana dönüp devam etti.
"Öldüğünü düşünmek öyle canımı acıtıyordu ki..."
Gözleri dolmuştu.
Jimin araya girdi.
"Vay be... demek yeniden karşılaştınız. Hayatın bir oyunu falan olmalı."
Hala çoğu şeyi hatırlamıyordum. İstemsizce bileğime baktım. Beni biliyordu ve bu kesik izlerini biliyor olmalıydı değil mi? Zihnimi okuyor gibiydi. Konuşmaya başladı.
"Bunu şu an söylemem ne kadar doğru bilmiyorum ama mutluydun Vante. Sürekli sorunlar çıksa da bir şekilde atlatmasını biliyordun. İntihar sana göre değildi. Bileklerini kesmek asla ve asla sana göre değildi. Ve öldüğünün söylendiği güne kadar bileklerinde öyle bir şey yoktu. Bana kalırsa başka aileye verilmeden önce birtakım şeyler oldu."
Anlamıyordum. Kim neden bileğimi kesip geri diksin ki? Öldürmek istediyse boğazımı falan kesmesi gerekmez miydi?"Vante..." duraksadı.
"Bileklerini kesen birinin tereddüt çizgileri olur. Dümdüz bir kesik atamaz. Ama seninkiler gerçek olamayacak kadar kusursuz bir düzlükte. Bilmiyorum."
Gözleri alev alevdi. Bunu yapanı bulup onu deşmek istiyor gibi bir hali vardı.
Jimin'in sözleriyse işi daha ilginç hale sokmuştu.
"Taetae, sen hep bileğinde bir şey varmış gibi hissettiğini söylemiyor muydun? Belki de gerçekten vardır."
Jungkook'a baktım.
"Hastanede buna baktırabilir miyiz?"
"Yemekten sonra sizi götüreyim. Kafan için de bir kontrol yapılır en azından."Korkuyordum. Gerçeklerle yüzleşmekten deli gibi korkuyordum. Elimi tutmuş, sakinleşmemi istemişti.
Arkamızda birinin boğazını temizlerken omzumda hissettiğim eli beni ürkütmüştü.
"Yoongi hyung?"
Elimi çekmek istesem de Jungkook bırakmamıştı. Başkalarının öğrenmesini önemsemiyor gibiydi. Rahatlamıştım açıkçası.
"JK seninle biraz konuşmalıyız. Uzun sürmez. Odamda bekliyor olacağım."
"Pekala."
Yoongi hyung gittiğinde o da hafiften ayaklanmaya başlamıştı bile.
"Benden haber bekleyin. İşim biter bitmez hastaneye gidelim. Tamam mı?"
"Tamam. Bekliyor olacağız."
"Görüşürüz." Derken eğilip alnıma bir öpücük kondurmuş ve utanmama neden olmuştu. Tüm yemekhane bunu görmüş ve şu an herkesin bunu konuştuğu anlaşılabiliyordu. Jungkook gerçekten çok yakışıklıydı ve herkesi kendine çekebilecek bir cazibesi vardı. Üzerimdeki kıskanç gözler sinirlerimi bozmuştu. Jimin ise bana bakıp bakıp gülüyordu.
"Burdaki herkes senden nefret edecek."
"O kadar yakışıklı birini ben de olsam ben de kıskanırdım. Üzgünüm ama ben onu seneler önce kaptım."
Dediğime ikimiz de gülmüştük.***JUNGKOOK***
Yoongi hyungun neden çağırdığını az çok tahmin ediyor gibiydim. Koridorlardan geçerken bedenimi saran strese karşı koymak zordu. Kapısının önünde durmuş ve rahatlaması için bedenime biraz zaman vermiştim. Kapıyı tıklatıp içerden onay gelmesini bekledim.
"Gelebilirsin."
Kapıyı açtığımda o koltuğunda oturmuş elindeki birkaç dosyayı inceliyordu. Beni gördüğünde gülümsemiş karşısındaki koltuğu işaret etmişti.
"Gel JK."
Oturduğumda dosyaları kapatıp bir kenara koymuş ve bana bakmaya başlamıştı. Bir şeyler söylemesini bekliyordum ancak düşüncelerini tartmaya çalışıyor gibiydi.
"Dünki adam ömrü boyunca yer altında çalışacak. İçin rahat olsun. Hak ettiği ceza verildi."
Hak ettiği şey ölümdü. Sevdiğim insanın bedenine o pis ellerle dokunduğunu düşünmek bile içimi sinirle doldurmuştu.
"Kim Taehyung..." dedi. Anlamış gibiydi. Elini tuttuğumu görmüştü. Vante'yi unutabilmiş olmama sevinmiş gibi görünüyordu. Vante'den sonra kimseye yaklaşmadığımı biliyordu ancak bilmediği bir şey vardı.
"Aranızda bir şey mi var?"
"Yoongi hyung..." duraksadım. Bana inanmayacaktı biliyordum. Zar zor dudaklarımı bir şey söyleyebilmek için araladım.
"Kim Taehyung değil o. O Vante."
"JK o öldü. Bunu biliyorsun."
"Hayır ölmemiş. Dediğim gibi işte ölmemiş."
"Seni o depresyondan zar zor çıkardım şimdi geri o bokluğa mı dönmek istiyorsun?"
Ağır konuşmuştu. Gözlerim dolsa da devam ettim.
"Hayır o hatırlıyor. Vante olduğunu hatırlıyor. Dün bazı olaylar oldu ve hatırladı. Vante olduğunu şu an o da biliyor. Yarım yamalak da olsa biliyor."
Gözleri açıldı. Ne diyeceğini bilemiyor gibiydi. Kendi kendine tekrar etti.
"Ama o ölmüştü, o ölmüştü..."
"Ölmemiş hyung. O şu an burda. O burda."
Sesim çatallaşıyordu.
"Bu çok saçma. Düzenlenen cenaze töreni de mi yalandı yani? Neden böyle bir şey yapılsın ki? Hem küçüktünüz ama o da seni seviyordu. Senden uzaklaşmayı neden istedi ki?"
"Bana kalırsa bunu ona zorla yaptılar. Bugün hastaneye gidip bazı şeyleri araştıracağız. Yoongi hyung, sadece bana güven olur mu?"
"Onun için her şeyi yapabilirsin gibime geliyor. Kendini tehlikeye atmadığından emin ol."
"Güven bana."
"Güveniyorum zaten Jungkook."
Uzun zamandır bana ismimle hitap etmemişti. İçim ısınmıştı. Hiç dile getirmese de beni önemsediğini hissettiriyordu. Dediği gibi, beni o bokluktan çıkaran ve buralara kadar getiren kişiydi. Daha 15 yaşımda kendimi onun kolları arasında bulmuştum. Benim ailem gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"JUVAN." |TaeKook| ✔️
Fanfiction"Bana beni geri verebilir misin, Jungkook?" -KTH to JJK *minific* [TAMAMLANDI]