-10- En Güzel Mahvoluş -10-

820 71 8
                                    

***YOONGI***
Jimin'in odasına geldiğimizde etrafa bakındım. Tamamiyle dağınıktı ama bundan rahatsız değildi. Rahat tavırları hoşuma gitmişti. Benden korkmuyordu ve bu durum benim de rahat olabilmemi sağlıyordu. Yatağına oturup bağdaş kurmuştu.
"Film izleyelim mi Yoongi..."
Duraksayıp gözlerime bakmıştı.
"İnan hyung demeni ben de istemiyorum Jiminie."
Tanrım... gözlerinin parladığına şahit olmuştum. Film izlemek güzel olabilirdi ancak saat geç olmuştu ve eminim ki o da en az benim kadar yorgundu. Yorgunluğu kaldırabilirdim ancak onun da bedeninin bu kadar yorgun olması istemeyeceğim bir şeydi.
"Saat geç oldu. Uyuman gerekmez mi? Birazdan giderim."
"Düşüncelisin ancak bir sorun var ki ben zaten doğru dürüst uyuyamıyorum. En azından iyi bir gece geçireyim. Ama sen yorgunsan..."
"Hayır değilim. Asla değilim."
Heyecanla itiraz edişim onu güldürmüştü. Gülerken kaybolan gözlerinde kaybolmak istiyordum. Günlerdir duygularımı reddediyordum ancak artık kabullenmiştim. Bu çocuk beni deli gibi etkiliyordu.

Masadan bilgisayarı alıp koltuğa oturdum. JK'in bilgisayarıydı. Muhtemelen daha önce de birlike film izlemişlerdi.
"Pekala... ne izlemek istersin? Hangi tarzdan hoşlanıyorsun?"
Yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirip yanıma gelmişti. Elimden bilgisayarı alıp bacaklarımın arasına oturmuş, sırtını göğsüme yaslamış, bilgisayarı da kendi bacaklarına koymuştu. Muhtemelen o bacaklar yakında yanacaktı. Arkamdaki yastıklardan birini alıp bilgisayarın altına koyduğumda şaşkınlıkla yüzünü bana çevirmişti. Kahretsin çok yakındı. O çok yakındı. Düşünme Min Yoongi. Düşünme. Hayır. Düşünme. Dudakları çok güzel... tanrı aşkına Min Yoongi... düşüncelerini acilen kapatman gerek.

"Bunu izleyelim mi?"
"Hmm güzel bir şeye benziyor. Açıyorum."

O ekrana bakıyor ben ise gözümü ondan alabilmeyi başardığım saniyelerde ekrana bakıyordum. Saçlarıyla oynamaya başladım. Yumuşacıktı. Ellerim cennette geziniyormuşçasına durumdan zevk alıyordu. Ekrana baktığımda ekrandaki yansımama odaklandığını fark etmiştim. Gülümsememe engel olamadım.
"Filmi izlemen gerek, beni değil."
"Aynı şeyi benim de sana söylemem gerek sanırım."

Film bittiğinde gece saat 3'tü. Odama gitsem iyi olacaktı. Bilgisayar kenara koyup kalkmak için yeltendiğimde üzerimdeki beden kendini ağırlaştırmış ve kalkmama izin vermemişti.
"Böyle kalabilir miyiz Yoongi? Şu anda zamanın durması için her şeyi yapabilirim."
Ben bu sözlere nasıl karşı koyabilirdim? Her zaman dışarıya sert, katı, umursamaz görünen bu kişilik nasıl böyle yumuşayabilirdi? Bu çocuk bana ne yapıyordu?

Kollarımla onu sardım. Kokusunu içime çekiyordum. Dünyanın en güzel kokusu falan olabilirdi.
Saat 4 olmuştu ve o kucağımda uyuyakalmıştı. Halimden çok memnundum. Sabaha kadar gözümü kırpmadan onu izlemek istiyordum. Ancak böyle uyumaya devam ederse sabah tüm vücudu ağrıyla dolardı. Yatağına yatması daha iyi olacaktı. Hafifçe altından çekildim. Onu uyandırmak istemiyordum. Bir kolumu bacaklarına diğer kolumu ise boynuna dolayıp kaldırmıştım. Hafifti. Düşündüğümden çok daha hafifti. Yatağına yavaşça bıraktım. Küçük masum bedenine bakıyordum. Yavaşça yanına uzandım. Cildi pürüzsüzdü. Güzelliği karşısında nutkum tutuluyor, içimde ona karşı yanıp tutuşan hormonlarıma engel olamıyordum. Elimi yüzünde hafifçe gezdirdim.
"Güzelliğin bana zor anlar yaşatıyor Park Jimin."
Gözlerinin hafifçe aralanmasıyla dediğim şeye pişman olmuştum. Duymasını istemezdim. Uyanık mıydı? Uyuyor gibi mi yapıyordu? Benden uzaklaşmasını, kaçmasını istemiyordum.
"Ben de seni seviyorum Min Yoongi."
Uykulu sesi afallatmıştı. Tüm hücrelerim söylenen bu sesi atlatmaya çalışıyor, zihnimde sesi yankı yapıyordu. Uykulu bedeni yavaş yavaş hareket ediyordu. Dudağımdaki dudaklarını hissettiğimde sıcaktan pek hoşlanmayan bedenim ateşle kavrulmuş ve bunun bana zevk vermesiyle titremişti.
Geri çekilmişti. Yorgundu ancak bu anı bırakmak istemiyordu.
"Uyusan iyi olacak Jiminie."
"İstemiyorum. Bu an bitsin istemiyorum."
Dudaklarına yönelip daha sıcak bir öpücük kondurmuştum.
Onu kollarımın arasına alıp sıkıca sarmıştım. Göğsümdeki başını öpmüştüm. Rüya falan olamazdı. Rüyaysa da uyanmak istemiyordum. Sonsuza kadar bedenimdeki bedeniyle kalmak istiyordum. Bu çocuk beni mahvediyordu ve ben hayatımda hiç bu kadar güzel mahvolmamıştım.

Havanın aydınlanmasını izlemiştim. Hiç uyumak istemiyordum. Yanında biraz daha kalma düşüncesi bile hücrelerimi sıcacık yapıyordu.
Biraz kıpırdanmıştı. Uyanmıştı ancak benim uyuyor olduğumu düşünüyor olacak ki rahatsız etmek istemiyormuşçasına yavaşça yerinden doğrulmaya başlamıştı. Neden bilmiyorum ama beni uyanık görmesini istemiyordum. Gözlerimi kapattım. Üzerimdeki gözlerini hissedebiliyordum. Ona bakmak istiyordum. Bir yanım ise hala gece yaşanan o şeyle utanıyordu. Yataktan çıkıp mutfağa yönelmişti. Bir bardak su içip lavaboya gittiğini seslerden anlayabiliyordum. Duvardaki saate baktığımda birazdan alarmımın çalacağını fark ettim. Neden yanında biraz daha duramıyordum ki? Banyodan çıkıp bana doğru ilerlediğinde alarmımın sesi odayı kapladı. Şaşırmıştı. Alarmı kapatıp ona baktığımda gülümsüyordu. Tam bir çocuktu. Bana ne yaptığını bilmeyen aptal bir çocuk... ve bildiğim tek şey o çocuk artık benim hayatımdan da öteydi. Yatakta doğrulup oturur pozisyona geçtim. Bana ilerleyen bedenini izliyordum. Her seferinde beni şaşırtıyordu asla ne yapacağını kestiremiyordum. Kucağıma oturmuş, bacaklarını belime dolamıştı. Alnını alnıma dayayıp sadece beklemişti.

"Göz altların hiç iyi görünmüyor. Uyumadın mı sen?"
"Seni izlemeyi tercih ettim."
Gülüp dudaklarıma dudaklarını bastırmıştı.
"Benim yüzümden bugün onca şeyle uğraşırken yorgun olacaksın. Özür dilerim."
"Hayatımdaki en güzel yorgunluğa sahibim şu an. Özür dileme."
Laboratuvara gidip ilgilenmem gereken şeyler vardı.
"Jiminie, gitmem gerek."
Yüzünün düştüğüne, gülümsemesinin solduğuna şahit olmuştum. Üzerimden kalkmaya niyetli olmayan vücuda bakarken derin bir nefes alıp onunla beraber ayağa kalkmıştım.
Şaşkın gözleri açılmış bana bakıyordu.
Onu masaya oturttum. Bacaklarının arasında ona bakıyor anın tadını çıkarıyordum.
"Telefonunu ver."
"Ne?"
"Telefonunu ver Jiminie."
Kafası karışık bir şekilde telefonunu cebinden çıkarıp bana uzattığında almış ve numaramı kaydetmiştim.
"Bir şey olursa ara olur mu? Boş vaktim olursa yanına gelirim. Kahvaltı için söz veremem ancak akşam yemeğinde muhtemelen size katılırım."
Yüzünde büyük bir gülümseme yer aldığında kaybolan gözlerine bakmıştım. O gözlere derin ve anlamlı bir öpücük yerleştirdiğimde küçücük avuçlarını yüzüme yerleştirmişti.
"Gitmen gerek Yoongi. Sonra görüşürüz hadi git. İşlerin aksamasını istemem."
Her ne kadar gitmemi söylüyorsa da bunu istemiyordu. Keşke zorunda olmasaydım.
Ondan ayrılıp kapıya yöneldim.
"Görüşürüz Jiminie."
Elini kaldırıp fısıldarcasına konuşmuştu.
"Görüşürüz."

"JUVAN." |TaeKook| ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin