-21- Firar -21-

549 51 5
                                    

***TAEHYUNG***
'30121995'
Herkes etrafımda toplanmış ekrana bakıyordu.
'Doğrulandı'
Yazısı çıktığı anda ise bakışlar bana dönmüştü.
Şimdi yapacak tek bir iş vardı.
Arkadan bir ses duydum. Telsize konuşuyordu.
"Sonte'yi ekrana verin ve etrafından uzaklaşın. Hemen!"
Kısa bir süre sonra Sonte yan taraftaki büyük ekranda verildi. Herkes açılmasını bekliyordu. Jungkook kolumdan tutmuştu. Her an gideceğimi düşünüyor gibiydi ve korkuyordu.
Siyah küre birden kırmızıya döndü. Ancak geri eski halini aldı. Önümdeki ekrana döndüğümde alarm vermeye başladı.
'Sonte'yi sistem açamıyor. Dışardan açılmalı.'
Yazı yanıp yanıp sönüyordu.
Özellikle yapılan kamera şakası falan mıydı? Hayır neden böyle bir sorun çıktı ki şimdi?
Yeniden denedim. 'Açılamıyor.'
Tekrar denedim. 'Açılamıyor.'
Tekrar... tekrar... tekrar...
Klavyedeki ellerimin üzerinde onun elini hissettiğimde duraksadım.
"Vante... olmuyor. Bırak artık. Dışardan açılmalı dedi. Başka bir yolu daha var demek ki. Bulacağız. Sakin ol güzelim."
Kollarını bana sarmıştı. Sakinleşmemi bekliyordu. Sakinleşemiyordum. Olmuyordu.
"Şşş... sevgilim. Sakin..."
Sesi beni yumuşatıyordu. Nefeslerim düzene biniyordu yavaş yavaş. Ona baktım.
"Odaya gidelim Jungkook."
Başka şeyler düşünmeye çalışıyordum. Kafamı meşgul etmeliydim yoksa düşüncelerim beni karanlığıma hapsedecekti.
Onu kucağıma alıp yürümeye başladım. Kollarını boynuma dolamıştı. Yorulmaya başlasam da onu indirmedim. Kendimi bildim bileli böyleydim. Zihnim beni meşgul ettiğinde fiziksel olarak kendimi yorardım. Düşüncelerimden sıyrılmamı sağlardı.
Nefes nefese kalmış yürümeye devam ediyordum.
Kıpırdandı.
"Bıraksan iyi olur yürüyebilirim."
Cevap vermemiştim. Odaya az kalmıştı zaten.
"Vante... yoruldun bırak artık."
"Az kaldı."
Kıpırdansa da inmesine izin vermemiştim.
Odaya geldiğimizde onu indirip kapıyı açmış sonra yeniden kucağıma almıştım. Bacaklarım titremeye başlamıştı. Terlemiştim. Yine de iyi gelmişti. Daha iyiydim.

Jungkook'u yatağa yatırdım. Ayakkabısını çıkardıktan sonra tişörtünü çıkardım. Mutfağa yönelip bir bardak suyla geri yanına döndüm. İlacıyla beraber ona uzattım. Konuşmuyor oluşum onu endişelendiriyor gibiydi.
"İyiyim Jungkook. Öyle bakmayı bırak artık."
"İnanmış gibi yapmamı mı istersin?"
"Gerçekten iyiyim."
Kremleri çıkarıp yavaşça yaralarına sürmeye başladım.
"İyileşirsen çok daha iyi olacağım."
"Yeterince iyileştim bence."
"Kolunu kaldır bakayım."
"Neden?"
"Kaldır."
Kaldırdığı anda acı çektiği için geri indirdi.
"Gördün mü bak daha kolunu kaldıramıyorsun."
"Bunu söyleyebilmek için mi kaldırttın? Ne kadar hainsin."
"Ah tabi ne sandın."
Elini yüzüme koyup göz göze gelmemizi sağladı.
"Seni özlediğimin farkındasın değil mi?"
"Ben de seni özledim Jungkook bu yüzden olabildiğince çabuk iyileş."
Yaralarıyla ilgilenmeye devam ettim.
Huzursuzdum.
"Jimin iyi midir?"
"Yanında Yoongi hyung olduğu için pek endişeli değilim. Endişeli olduğum şey Yoongi hyung. Jimin'i korumak için her şeyi yapabilir ve umarım kendi hayatını daha fazla tehlikeye atmaz. Konu Jimin olunca mantıksız hareket ediyor. Dediğim gibi, onu ilk defa böyle görüyorum."
"Tanrım lütfen iyi olsunlar."
"Ekipler onları arıyor. İyi olacaklar Vante. Her şeyin üstesinden geldik. Bunun da geleceğiz."
"Evet, biliyorum."
Her ne kadar umut ışığı saçmaya çalışsam da içimden bir ses bir şeylerin kötü gideceğini, aramızdan birini kaybedeceğimizi söylüyordu ve o kişi muhtemelen ben olacaktım.
"Biraz dinlenmek ister misin? Yanımda uyur musun?"
"Yatağımda uyurum Jungkook. Sen de yat hadi."
Kalkmak üzereydim ki kolumdan tuttu.
"Sürekli aynı şeyleri konuşuyoruz. Diretmekten bıkmadın mı gerçekten?"
"Konu senin sağlığın Jungkook."
"Fiziksel olarak sağlığım iyiye gidiyor ancak sen benden uzak durdukça ruhum çöküyor Vante anla."
"Ben yokken ne yapıyordun sen?"
"İnan bana tam bir ölüydüm."
Yavaşça yanına kıvrıldım. Gözlerimi kapattım. Uyumaya çalışsam da muhtemelen uyuyamayacaktım. Jimin de uyuyamıyordu muhtemelen. O bu haldeyken nasıl uyuyabilirdim ki?

***YOONGI***
Jimin'i uyanık tutmaya çalışıyordum. Onu arada kaldırıyordum. Yürütüyordum. Hareket ettiriyordum. Acıkmıştı ve aç olduğu için oda ona olduğundan çok daha soğuk geliyordu.
Kapı açıldı. Ölülerden biri elinde tepsiyle içeriye geldi. Yerdeki kameraya baktı. Muhtemelen gözündeki kamera Namjoon'a iletiliyordu. Bize baktı. Tepsiyi yere koyup geri çıktı. Kilit sesi gelmemişti. Kapıyı kitlememişti. O halde kapının ardında bizim burdan çıkmamızı engelleyecek çok büyük engeller vardı ve Namjoon o engellere güveniyordu. Tepsiyi alıp Jimin'in önüne koydum. Hemen yemeye başlayacaktı ki durdurdum.
"Bekle."
Bir parça ağzıma atıp yuttum. Bekledim.
Ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu.
"Fazla düşünüyorsun Yoongi. Bizi öldürürse elindeki kozu kaybeder."
Bir yandan haklıydı. Ancak o adamı benden iyi tanıyan yoktu. Ne kadar ileri gidebileceğini benden iyi bilebilecek kimse yoktu.
Birkaç parça ağzıma attım ve gerisini Jimin'e bıraktım. Bana bakıyordu.
"Az yedin biraz daha ye."
"Tokum Jimin merak etme."
Hayır fazlasıyla açtım ancak şu surumda yiyebilecek biri değildim.
Kapıya yöneldim.
Büyük bir salona bakıyordu. Ölüler etrafta dolanıyorlardı. Ben ses çıkarana kadar beni fark etmemişlerdi bile. Bu neydi şimdi? Bana bakıp yanıma geldiler. İçeri sokup kapıyı üzerime kapattılar.
Şaşkınlıkla bana bakan Jimin'e yöneldim.
"Birazdan kaçacağız."
Cebimdeki cam parçalarından birini ona verdim.
"Unutma ensesini hedef alacaksın. Tepsiyi almaya geldiklerinde kapıda olacağım, içeri girer girmez ensesinden onu vuracağım. Onu yakalayıp yere sakince bırakmalısın."
Başını olumlu anlamda sallamıştı.
Kapının önünde oturup beklemeye başladım. Jimin ise kapıya yakın bir yerde oturuyordu. Sadece bekledik. Bekledik ve bekledik...

Kapının diğer tarafından sesler gelmeye başladı. Evet geliyordu sonunda. Kapı açıldığı an cam parçasını ensesine sapladım. Jimin dediğimi yapıp onu tutmuş ve yere yavaşça bırakmıştı. Kolundan tutup arkama geçirdim ve odadan çıktım. Diğer ölü bizi fark etmeden salondan çıkabilmiştik. Bu çok saçmaydı. Niye böyleydi? Bizi getirdikleri yoldan geri döndük.

Çıkış kapısı kilitliydi ve birden arkamda alkış sesi duymaya başladım.
Namjoon...
"Wow umuduna hayran kaldım abi. Gerçekten çıkabileceğini düşündün mü? Eskiden hiçbir şeye umudun yoktu. Sana bu umudu aşılayan yanındaki küçük insancık mı?"
Etrafındaki ölülere komut verdiğinde bizi yeniden odaya götürmek için sürüklemeye başladılar.
Ne yani bunu yapacağımızı tahmin mi etmişti? Sırf oyun olsun diye rahatça çıkabilmemiz için umut mu vermişti? Kafayı sıyıracaktım.

***TAEHYUNG***
Gözlerimi telsiz sesiyle açtım.
"JK! JK beni duyuyor musun?"
"Söyle."
"Bir video daha geldi. Görmeniz gerek."
"Geliyorum."
Aceleyle yataktan çıkıp tişörtünü giyinmeye çalıştı. Ona yardım etmeye çalışıyordum ancak ikimiz de acele ettiğimizden elimiz ayağımız birbirine girmişti. Çok hızlı hareket ediyordu. Acısına rağmen hızlı hareket ediyordu.

"Ne oldu? Rapor ver."
Adam yanındakilere dönüp konuştu.
"Videoyu ekrana yansıtın."
Büyük ekran açılmıştı.
Jimin ve Yoongi hyung...
İkisi de yerde oturuyordu. Yoongi hyung umutsuzca kameraya bakıyordu. Jimin'in üzerinde Yoongi hyungun ceketi vardı. Soğuk muydu?
Kamerada yeniden Namjoon gözüktü.
"Pekala... bu gördüğünüz iki kişi az önce firar etmeye çalıştı. Ancak gördüğünüz üzere başarısız oldular."
Yoongi hyung her an onun üzerine atlayacakmış gibi duruyordu.
Birden kameraya döndü ve konuştu.
"Ne olursa olsun emirlerim hala geçerli JK unutma."
Namjoon, Yoongi hyunga dönüp gülmüştü. Tekrar kameraya baktığında konuşmaya başlamıştı.
"Bu firar girişiminin bir cezası olmalı değil mi? Neredeyse 48 saatiniz kalmıştı. Ben bunu biraz düşüyorum. Artık 12 saatiniz var. Taehyung, Sonte ile birlikte yola çıkmaya başla istersen. Anca gelirsin."
Göz kırptı ve video kapandı.
Sikeyim... sikeyim...

"JUVAN." |TaeKook| ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin