Zamanla olan yarışımız çoktan başlamıştı bile. Herkes etrafta koşuşturuyordu ve ne yapacağını bilemiyordu.
3 günün sonunda hala bir şey yapılmazsa o adama istediğini vermekte kararlıydım ancak bunu kimseye söyleyemezdim çünkü muhtemelen Yoongi hyungun emri nedeniyle benim Sınır'dan çıkışıma izin vermezlerdi. Jungkook da asla bırakmazdı. Bu planım sadece bana aitti.Gelen videodan sonra geçirdiği küçük çaplı krizden sonra bayılmıştı ve şu an odamdaydı. Onu yalnız bırakmak istemiyordum ancak zamanımız gerçekten azdı. Muhtemelen uyandığında gözleri ilk beni arayacaktı. Bir şeye ihtiyacı olursa orda olamayacaktım ve bu beni üzüyordu. Her şeye rağmen uyandığında bana ulaşsın diye telefonunu tam yanına koymuş ve bir de not bırakmıştım.
'Uyandığında haber ver sevgilim.'Laboratuvarda bilim adamlarının yanındaydım. Sonte'ye zarar vermemeye çalışarak üzerinde deneyler yapıyorlardı.
"Düşündüğünüz ve yaptığınız her şeyi bana da aktarmanızı istiyorum."
Bütün bu olanlar yaşanmadan önce yazılım son sınıf öğrencisiydim. Yani eğer bana bir şeyler aktarırlarsa belki yardımcı olacak bir şeyler düşünebilirdim. Onların düşünmediğini düşünmek zor bir ihtimaldi. Ancak yapabileceğim başka hiçbir şey yoktu.
"Bir holograma benzediğini düşünüyoruz. Aslında bu tarz hologramlar hemen kendini açar ancak bunda öyle bir durum söz konusu olmadı. Bilgisayara aktarmak istiyoruz ancak üzerinde kodu yok. Sadece adı yazıyor. Adının kod olabileceğini de düşündük ancak yanlış kod işaretini aldık. Bozuk olduğunu düşünmeye bile başladık ancak yapım malzemesi çok güçlü bozulmuş olma ihtimali çok çok düşük."
"Anladım."
Onları izlemeye devam ediyordum. Sonte'ye bakıyordum. Dalmıştım. Düşünüyordum ancak aklımdan geçen binlerce düşüncenin hepsi de işe yaramaz şeylerdi.
Bir an için o güne geri döndüm. Neler yaşandığını hatırlamaya çalıştım.Aşağıdan ses geldi,
Annem yukarı çıktı,
Elime Sonte'yi verdi,
Aşağıdan silah sesi gelince fısıldadı
'Doğum tarihin...'Bir dakika? Olabilir miydi? O an neden bunu söylemiş olsun? Bir sebebi olmalı değil mi?
"Şey... galiba kodun ne olduğunu biliyorum."
"Ne?"
"Kodun ne olduğunu biliyorum."
Kolumdan tuttu ve beni sürüklemeye başladı. Bilgisayar odasına gidiyorduk. Telefonum çaldı. Jungkook olmalıydı.
"Efendim Jungkook?"
"Güzelim nerdesin? Yanına geleceğim."
"Bilgisayar odasına gidiyorum Jungkook. Acelem var. Gelmene gerek yok kendini zorlama da yat biraz. Yanına gelirim birazdan."
Ah... tabi bu yapay zeka beni öldürmezse...Bilgisayar odası tıklım tıklımdı herkesin ağzından bir ses çıkıyordu.
Beni buraya getiren adam birden bağırdı.
"Kodu biliyor olabilir. Hemen Sonte'ye giriş yapmaya çalışın."
Bana dönüp devam etti.
"Bu biraz uzun sürebilir istersen otur."
"Acaba bir ihtimal... bana bilgisayar verebilir misiniz?"
"Ne için?"
"Ben de giriş yapmayı deneyeceğim."
"Sistem çok karışık anlayamazsın ki."
"Yazılım son sınıf öğrencisiydim. Ben de bir şeyler biliyorum. Lütfen..."
"Pekala."Önümdeki bilgisayara bakıyor ve Sonte'ye ulaşmaya çalışıyordum. Çok zorluyordu. Neden bu kadar büyük bir güvenlik önlemi almışlardı ki?
Öyle odaklanmıştım ki gelen sesle irkildim.
"Efendim burda ne işiniz var? Dinlenmeniz gerekmez mi?"
Jungkook gelmişti. Kapıya tutunuyor ayakta durmaya çalışıyordu. Beni görür görmez yanıma geldi.
"Ne yapıyorsun?"
"Sonte'yi açabilirim."
"Vante..."
"Jungkook sadece güven tamam mı? Ölümümü falan düşünme. Verdiğim bir söz var unuttun mu? Ölmeyeceğim. Tamam mı sevgilim? Sadece sakin ol."
Ekrandaki karmaşık görüntülere bakıp bana döndü.
"Tüm bunları nasıl yapıyorsun?"
"Yazılım öğrencisiydim."
Herkes girmeye çalıştığı için sistem çok zorluyordu. Etrafa göz ucuyla ufaktan bakıp herkesin duyabileceği şekilde bağırdım.
"Herkes sistemden çıksın. Hemen!"
Herkes bana bakmıştı. Emrimi anlamlandıramayan gözler Jungkook'a döndü.
"Onun sözleri benim sözlerimle eş değerdir. Dediğini yapın."
Jungkook konuştuktan sonra herkes sistemden çıkış yaptı.
Evet böylesi daha iyiydi. Daha hızlıydı.Ve sonunda... önümde kodu soran ekran belirdi.
Ellerim titriyordu. Açılınca ne olacaktı? Verdiğim sözü tutabilecek miydim?
Şu ana kadar klavyede hızlıca hareket eden ellerim şu an doğum tarihimi yazamayacak kadar yavaştı.
Ellerimi klavyenin üzerine koyup derin bir nefes aldım.
Başımda, saçlarımın arasına konan bir öpücük...
Tüm cesaretimi ondan almıştım. Öpücüğüyle bana her şeyini vermişti. Benim bundan başka hiçbir şeye ihtiyacım yoktu.
'30121995'***YOONGI***
Bizi sandalye hapsinden çıkarıp gitmişti.
Ben onun abisiydim bunca şeyi bana nasıl yapabilirdi?
Hayır o kesinlikle kardeşim falan değildi. Üstün zekası vardı ve en sonunda psikopata bağlamıştı. Küçükken tüm insanlığı öldürüp keyif yaşamak istediğinden bahsederdi, bunun için sürekli formüller üretirdi sonra da işe yaramadı diye çöpe atardı. Bunu gerçekleştireceğini asla düşünmemiştik. Ailemi öldürerek başladı işe. Sonraysa nefretini tüm dünyaya savurdu. Yine de onu suçlayamıyordum. O benim küçük kardeşimdi. Ancak yaptığının cezasını çekmeden onu bırakmaya niyetim yoktu."Jiminie bunu neden yaptın? Seni kullanacak. Bana ve onlara istediğini yaptırmak için seni kullanacak."
Kızgındım, üzgündüm... tam bir duygu karmaşası yaşıyordum.
"Seni öldürmesine nasıl izin verebilirim Yoongi? Gözlerimin önünde ölmeni nasıl izleyebilirim. Ölmeyi tercih ederim Yoongi. Bunu yapamam."
Ağlıyordu. Öleceği için değildi. Tehlikede olduğu için değildi. Kendisi için korkmuyordu. Az önce öleceğimi düşünmüştü ve bu düşünce bile canını fazlasıyla acıtmıştı. Sarılmaktan başka bir şey yapamadım. Kollarımın arasına alıp rahatça ağlamasını sağladım.Odada hiçbir şey yoktu. Bomboştu. İlkbaharda olsak da içerisi biraz soğuktu. Jimin'in hafiften titreyen vücudunu görebiliyordum. Gizlemeye çalışıyordu ancak belliydi. Ceketimi çıkarıp onu sıkıca sarmaladım.
Benim hatamdı. Bütün hepsi benim hatamdı. Bir anda hiçbir şey olmayacağına inanmıştım. Bir anlık içimde onun umut ışığı yanmıştı. Gelince ona bir şey olmayacağını düşünmüştüm. Bir anlık... ve o bir an şimdi her şeyi mahvediyordu. Jimin'in hayatı büyük tehlikedeydi ve bir şey yapmazsam o...
Hayır hayır... bunu düşünmenin sırası değildi. Burdan bir çıkış yolu bulmam gerekiyordu. Oda loş bir ışıkla aydınlanıyordu. Kapının arkasında tahminimce iki tane ölü vardı. Gelen seslerden bunu anlamıştım. Kapının üzerinde büyükçe bir kamera vardı. Bizi izliyordu.
Kameraya el hareketi çektim. Küçüklüğümde onunla kavga ettiğimde ona el hareketi çeker ve kısa süreliğine ondan uzaklaşmak için evden kaçardım. Saçmaydı ama hep yapardım işte. Şu an bunu neden yaptığımı görüyorsa ki muhtemelen görüyordu, mesajı almış olmalıydı.
'Burdan kaçacağım.'Kameraya elimi uzatıp yerinden söktüm.
Bunun için buraya gelip gelmeyeceğini bilmiyordum o yüzden hızlı olmalıydım. Kamerayı kırıp cam parçalarından bazılarını cebime attım. Hepsini alırsam anlardı. Kamerayı yere dağınık bir biçimde koydum. Sanki sinirlenip fırlatmışım gibi...
Jimin'in gözlerini üzerimde hissediyordum. Eğer o burda olmasaydı yerimde oturur ölmeyi beklerdim. Şu an ise onu güvenli bir ortama götürene kadar durmaya niyetim yoktu. Yanına gidip çömeldim. Namjoon hala kamerayı kırdığım için içeri girmemişti. O halde... daha fazlası mı vardı? Yoksa umursamamış mıydı? Duvara elimi sürtmeye başladım. Herhangi bir şey bulmaya çalışıyordum. Ümidimi kaybettiğim an elime bir şey takıldı. Küçük bir mikrofon... sökersem uzun bir süre konuşmadığımızı düşünecekti anlaması uzun sürerdi. Bu kadar küçük ve duvarla aynı renkte olan bu mikrofonu bulacağımı düşünemezdi. Jimin'e baktım ve konuştum.
"Jiminie... ne olursa olsun, ne derse desin yapacağız tamam mı? 3 gün sonra olanları bekleyip görelim bakalım."
"Pekala."
"Uyumak ister misin?"
Uyumayacaktık. Ancak uyuduğumuzu düşünmesini istiyordum. Hiçbir şey yapmayacak olmamızı düşünmeliydi. Fazla önlem almasını istemiyordum.
Jimin anladığında devam etti.
"Uyuyalım. Çok yorgunum."
Mikrofonu elimle büzüp kablolarını sökmek için büyük bir çaba sarf etim ancak başardım. Mikrofonu yerde sökülmüş görürse iyi olmazdı o yüzden cebime attım.
Jimin'in yanına gidip oturdum.
"İlk gün gözlem yapacağız. İkinci gün ise çıkmanın bir yolunu bulmaya çalışacağım. Tamam mı güzelim?"
Elini yüzüme koyup bana baktı. Dudaklarıma bıraktığı öpücük soğuğun içinde sıcacık hissettirmişti.Üzerimde sadece bir tişört vardı. Ceketim ondaydı. Üşüsem de bunu asla göstermiyordum. Çünkü gösterirsem ceketi geri verecekti ve üşüyecekti.
"Sana güveniyorum Yoongi. Kardeşime ve Jungkook'a güveniyorum. Hep bir yolunu bulduk değil mi?"
Kalbimde umudun kapılarını açıyordu. Uzun süre önce kapattığım o kapıları...
"Hep bir yolunu bulduk güzelim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"JUVAN." |TaeKook| ✔️
Fanfiction"Bana beni geri verebilir misin, Jungkook?" -KTH to JJK *minific* [TAMAMLANDI]