2

3.5K 258 47
                                    


Jungkook köyde geçirdiği ikinci günde de hasta olan kişiler ile ilgilenmişti. Bazılarını hastaneye yönlendirmiş, bazılarının da tedavisini doğal yollar ile yapmıştı. Sonrasında amcasının işlerini görmüş, evin bazı yerlerinin tadilatını yapmıştı. Yorgunluk tüm bedeninde kol geziyordu resmen.

Gece olduğunda bahçedeki sedire yatıp gökyüzünü izlemeye başladı genç adam. Burada yıldızlar oldukça parlaktı. Onlara bakarak bir şeyleri hayal etmek hayallerini daha gerçekçi kılıyordu. Keşke yüzünü hatırlayabilsem diye iç geçirdi. Her şey o zaman daha kolay olurdu diye düşünüyordu.

"Gökyüzü hiç olmadığı kadar gösterişçi bu akşam. Tüm çıplaklığı ile kendini gösteriyor öyle değil mi?"

Jungkook yakınından gelen sesle hemen doğruldu ve karşısında duran yaşlı kadınla karşı karşıya geldi. Korksa da korktuğunu belli etmeden ayağa kalkıp yaşlı kadının elinden tutarak oturmasına yardım etti. Kendi de yanına ilişti.

"Şey evet öyle. Yıldızlar çok parlak ve göz alıcı." Kadını cevaplayan Jungkook tekrar kafasını güzel göğe çevirdi.

"Uyuyamıyor musun?"

"Evet. Ne hayır yani anlamadım?" kadının sorduğu soruya ne cevap vereceğini şaşıran Jungkook bu sefer kadına döndü. Kadını zaten kendisine gülümseyerek bakarken buldu.

"Zor bir soru değildi aslında çocuğum. Uyumakta zorlanıyor musun ya da çok mu rüya görüyorsun?" Kadının söylediği her şeye daha da şaşırdı genç olan.

"Siz nereden biliyorsunuz bunları?" Kuşkuyla bakıyordu artık kadına.

"Sadece gördüğümü söylüyorum. Rüyalarına öyle dalmışsın ki bu hayatını yaşayamıyorsun bile."

Kadının söylediklerini hem saçma hem de mantıklı bulmuştu. Dediği gibi rüyalarında gördüğü şeyleri gerçeklikle de aramıştı ama yoktu. Her gördüğü adamı rüyasındaki kişi sanıp bakmış ama aradığını asla bulamamıştı. Kendinde konuşma gücünü zorla bularak dudaklarını araladı.

"Peki s-siz bunun ne olduğunu biliyor musunuz?"

Heyecandan kekelemiş olduğunu umursamadı o an. Sadece cevap istiyordu.

"Bak sana küçük bir kızken annemden duyduğum bir olayı anlatayım." kadının garip ses tonu Jungkook'u oldukça etkilemişti. O yüzden anlatmaya devam etmesi için hızla kafasını salladı.

"Çok eskiden bir adam, bazı ruhların iki dünya arasında sıkışıp kaldığından bahsedermiş. Bu ruhlar ait oldukları dünyadan koparılıp başka bir yere zorla ait kılınırmış. Bundan dolayı ruhları bilmediği bir şekilde özlem dolu olurmuş." Kadın soluklandığında Jungkook merakla konuşmaya başladı.

"Peki neden böyle bir şey olmuş. Yani neden ruhları ait oldukları yerden zorla alıkoymuşlar."

Kadın bu sorunun geleceğini tahmin etmiş gibi konuşmasına devam etti.

"Çocuğum nerede, ne zamanda yaşarsan yaşa kötü insanlar daima varlar ve var olmaya da devam edecekler. O sıkışıp kalan ruhların da sebebi yine kötü niyetli insanlar."

"Ancak bu acımasızlık. Yani neden böyle bir şeye ihtiyaç duymuşlar ki?"

"Bunun birçok nedeni olabilir çocuğum. Bazıları makam için bazıları para bazıları da aşk için yapabilir." Jungkook hüzünle kafasını salladı. Sonradan aklına gelen şey ile tekrar kadına döndü.

"Peki bu durumun benimle ne ilgisi var? Bana niçin anlattınız bunları?"

"Bir ilgisinin olduğunu hiç söylemedim ki." kadın yine gülümseyerek devam etti. "Sadece konuşacak bir arkadaş arıyordum ve karşıma sen çıktın." Jungkook bunu o anlattığı saçma hikayeden daha da saçma bulmuştu işte. Ancak yine de bir şey demedi.

Fernweh || YoonkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin