18

2.1K 198 43
                                    

Meru Na liderin odasından çıktıktan sonra etrafına bakındı. Geldiğinden beri aradığı kişiyi henüz görememiş olmak genç kadını sinirlendirmişti. O yüzden direk odasına yöneldi. Orada bulmayı umuyordu.

Adımları hiç olmadığı kadar büyük bir hevesle ileri atılıyordu. Küçük bir kızken geldiği bu sürü onun evi olmuştu. Hiç kimsenin yanında görmek istemediği kız, bu insanların arkadaşı ve kardeşi olmuştu. Lidere ve arkadaşlarına minnettarlığını asla ödeyemeyeceğini düşünüyordu Meru Na. Farklıydı. Diğer herkesten daha farklıydı varlığı. İçinde sadece bir kurt barındırmıyordu. O aynı zamanda bir cadıydı. Herkesin korktuğu da buydu esasen. Ancak onlar korkmamış ya da varlığını görmezden gelmemişlerdi. Zaten yanında olmasalardı bu kadar güçlü olabileceğini de düşünmüyordu ya.

Damarlarında cadı kanı da dolandığı için şu yaşına kadar içindeki kurdu uyanmamış ve varlığını hep gizlemişti. Sırf bunun için sevdiği sürüden ayrılmış ve 25 yıl boyunca kurdunun uyanması için çalışmıştı. Eh başarılı da olmuştu.  Cadı da olsa bir beta kurdu vardı ve bunun mutluluğuyla adımlarını atıyordu.

Girdiği odanın boş olması kadını bariz bir şekilde hayal kırıklığına uğratmıştı. Ancak aklında olan iki yer daha vardı. O yüzden hiç durmadan kalenin alt katlarına yöneldi. İlk önce şifa dairesine bakınmış, orda da bulamayınca son durağına doğru yürümeye başlamıştı.

Burada olacağını en başından beri bilmesine rağmen sona bırakması genç kadının heyecanıyla alakalıydı. Kendi kendine bu duruma gülerken zindanın demir kapısından içeri girdi. Loş ışık olsa bile aradığı adamı net bir şekilde görebiliyordu.

Zindanda bulunan insanların bağırmaları ve etraftan yayılan kötü koku umurunda bile değildi o an için. Koridorun en sonunda olan odanın önüne geldiğinde biraz bekledi kendisini fark etmesini ancak uğraştığı işle o kadar meşguldü ki kafasını bile kaldırmıyordu adam.

Birbirine bağladığı kollarını çözerek odaya girdi ve adamın elinde olan kızgın demiri kenara attı. İşte o zaman tüm dikkati üzerine topladı Meru Na.

"S-sen geldin? Şuan buradasın değil mi?" Adamın şaşkınlıktan kekelemesi gözlerinin dolmasına neden olmuştu genç kadının. Ellerini yüzüne koyarak kafasını salladı.

"Evet geldim." Daha fazla konuşamadı. İkisi için daha fazla kelimeye de gerek yoktu zaten. Meru Na adamın dikkatinin dağılmasını fırsat bilip yakalarından tuttu ve duvara yasladı. Şuan elindeki üstünlüğü bırakmak istemiyordu.

"Geldim ve seni çok özledim. O yüzden şuan yapacağım şeyi sonra tartışalım." Hoseok anın şaşkınlığıyla sadece kafasını sallamıştı, ancak ne için olduğunu eylem gerçekleşince anladı.

Kadının sıcak ve yumuşak dudakları, kendi kurumuş dudaklarının üzerinde soluklandı. Meru Na hareketsiz şekilde öylece duruyor ve izin vermesini bekliyordu. Beklediği izni ise Hoseok'un kendisini çevirip duvara yaslaması ile aldı. Gözlerini hala açmamıştı ancak adamında buna güldüğünü anlamıştı kıvrılan dudaklarından.

İkili özlem ve heyecandan titrese bile birbirlerinin üzerinden ellerini çekmediler. Kadının dudakları doyumsuz bir hazzın başlangıcı gibiydi ve Hoseok bunu ne kadar bırakmak istemese de artık durması gerektiğini de biliyordu. Son kez üst dudağını ıslak şekilde öpüp geri çekildi. Nefesleri hala birbirlerinin yüzüne değiyordu ve kimse konuşmuyordu. Alınları birleşik şekilde biraz daha kaldıktan sonra ikisi de aynı anda gözlerini açtı.

Hoseok karşısındaki yıllardır görmediği bedene tekrar baktı. Güzelliğinden hiçbir şey kaybetmemiş aksine daha da serpilmiş ve güzelleşmişti. Sürüden ayrılırken uzun ve siyah olan saçları şimdi kısacık ve kırmızı bir haldeydi. Tabii yakıştığı gerçeğini de göz ardı edemiyordu. Vücudunda en sevdiği yere baktı tekrar. Gözlerine. Kadının farklı renkteki gözlerini her zaman sevmişti. Onu herkesten ayıran ve özel olmasını sağlayan yegane şeyler. Tabii birde güzel kalbi.

Fernweh || YoonkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin