15

2.2K 200 43
                                    


Genç kadın, sürü sınırına geldiğinde durup derin bir nefes soludu. Ne kadar olmuştu buradan gideli? Bu düşüncesine istemsizce güldü. Biliyordu, buradan ayrı kalışının her gününü saymıştı. Tam 25 yıl. Ailesi olarak gördüğü insanlardan tam 25 yıl ayrı kalmıştı. Her birini fazlasıyla özlemişti. Herkesin kendisine takılmasını, yanlışlıkla bir şeyleri kırdığında şakadan da olsa bir ton laf işitmeyi...

Taehyung ile at bindiği günler aklına doluştu. Daha doğrusu Taehyung'un at öğretmek için çektiği zahmetli günler. Ancak genç kadın fazlasıyla akıllı ve azimliydi. Öğrenmişti. Zorda olsa öğretilen her şeyin karşılığını vermişti. Hayat, genç kadına düşsede tekrar ayağa kalkmayı öğretmişti. Buna fazlasıyla minnettardı kendisini güçlü kıldığı için.

SeokJin'in yemek yapmayı öğretmesi, Hoseok'un okuma yazma öğretmesi, Namjoon ile hayata dair yaptığı derin sohbetler, Yong Sun ve Yeonjun ile yaptığı kavgalar... Bütün hepsi aklında dönüp duruyordu. Rüzgâr kırmızı saçlarını dağıtırken aklından tüm bu anıların geçip gitmesine izin verdi. Yıllarca uzakta kalabilmesinin tek kaynağı bu anılardı. Her birine çok iyi bakmış ve gölgelerinde dinlenmişti. İşte şimdi yuvasına geri dönme zamanı gelmişti Meru Na'nın.

Ağlayarak terk ettiği sürüye başı dik bir şekilde geri dönmüştü. Sürüdeki insanların hafife aldığı hayatını doyasıya yaşamak ve ailesine yardım etmek için bir kez daha düşünmeden köyün içine doğru hareket etti.

~~~

Jungkook, yağmurlu günde o çalıların arasından geçeli yaklaşık 15 gün olmuştu. Bu süre zarfında buradaki insanlara alışmasına alışmıştı ancak aklı bıraktığı yaşamında ve amcasındaydı.

Kendisinden haber alamadığı için fazlasıyla üzülmüş ve çaresiz kaldığını düşünüyordu. Bu düşünceler aklını terk etmediğinden içinde sürekli bir savaş hali söz konusuydu. Tabii birde buradaki gerçeklikler vardı aklıyla oynayan.

Jungkook için en büyük gerçek şüphesiz Yoongiydi. En son şelalenin orada konuşmuşlar, sonrasında genç adam sürekli ondan kaçmıştı. Esasında bunu yapmak için bir nedeni yoktu. Aşık olduğu kendisi bile değildi. Sadece görünüş itibariyle kendisine tıpatıp benzeyen başka bir adama aşıktı. Jungkook bu gerçekliği ne kadar kendisine hatırlatsa da arada aklından uçup gidiyor, beyaz saçlı adamın bakışlarına ve konuşmalarına dalıyordu. Bunun önüne geçebilmek içinde kaçmakta çözüm bulmuştu.

Jimin'e göre yaptığı koca bir saçmalıktı. Zaten bu dünyaya geliş hikayesini de saçma bulmuş ve üzerine konuşmamıştı. Jungkook için bu sorun değildi, Jimin ile fazlasıyla yakınlaşmış olmaları onu mutlu ediyordu. Henüz kendi hikayesini Jungkook'a anlatmamıştı. Jungkook bu durumu güvenden çok acıya bağlıyordu. Jimin fazla acı çekmiş ve kırılmış bir gençti. O yüzden geçmiş anılarını konuşmak ve ona hatırlatmak Jungkook'un istediği bir şey değildi. Aralarında oluşan iletişim ikisini de mutlu ediyordu. Ve de huzurlu...

Jungkook kaldığı odadan çıkıp aşağı kata indi. Bu arada da etrafına bakınıyordu. Yoongi ile karşılaşmak istemediği için son günlerde ekstra dikkatliydi.

"Sanırım bakındığın kişi kalede yok." Jungkook arkasından gelen ses ile yerinden sıçradı. Kalbi ağzında atıyordu.

"Burada yaşayan herkes neden bu kadar sessiz? Ah bir de korkutmayı seviyorsunuz bunu kabul edin."

Namjoon ellerini arkasında birleştirmiş, karşısında korkudan hızlı bir şekilde konuşan oğluna bakıyordu.

"Aslında sessiz değiliz yani bilerek yapmıyoruz. Bizler kurduz, bu doğamızda var."

Fernweh || YoonkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin