Gönül hastalığı
YÜREK YANGINLARIM...
Yalnızlıklarında çığlık çığlık yanmış notalar halinde sese gelmeye çalışıyor.
Saçlarımda sanki bir ayrılık ezgisi dolaşıyor .
Altın tasın kan kusana bir faydası mı olur ?
Sende altın tas gibisin be sevgili!
Senle olmuyordu ama sensizde olmuyor .
Gözlerim fersiz, gönlüm çaresiz ve sensiz... Nerede ve nasıl ya da kimin taşıdığının da bir önemi yoktu bu yürek heybesinin .
Sevgi bazen kendi cananından geçmektir sevdiğinin canı için.
Mesnevi'de şöyle bir hikaye aşk edilir: Vaktiyle ülkenin yönetimini üstlenmiş olan hükümdar, yanında has adamları olduğu halde ava çıkmıştı. Seyisin seçtiğin en çevik ve en güzel ata binmiş , yanına burnu her türlü kokuya duyarlı av köpekleri almış , av mevsiminde ormanda av kolluyordu.
Bir orman köyünden geçerken adeta bir peri gibi çok güzel bir kız gördü. Hükümdar gönlüne hükmedemedi ve bu kıza gönlünü kaptırdı .
Adamlarına "Kabul ederse derhal bizimle gelsin!" diye emretti
Kız babasının da rızasını alarak hükümdarın heyetine katıldı. Av bitince saraya döndüler . Hükümdar kızı eş edindi ve tutkuyla bağlandı kıza .
İnsan bu... Hep aynı kararda durmuyor ya da duramıyordu . Olaylar ve mekan değiştikçe sanki ademoğlunun da yapısı değişiyordu. Bir süre sonra kız hastalandı, şiddetli bir ateşle yataklara düştü. Ülkede ne kadar ün yapmış doktor varsa çağırıldı .
Hükümdar "Benim sağlığım önemli değil, şimdi sizi canımın canı için çağırdım . O hasta . Her kim onun iyileşmesini sağlarsa , hazinemin kapısı ona sonuna kadar açılacaktır." dedi.
Hekimler aralarında bir heyet seçerek derhal işe koyuldular . Hastayı defalarca muayene ettiler . Doğru teşhis koyabilmek için çabaladılar .
Hekimbaşı, merak içinde bekleyen hükümdara "Sultanım!" dedi . " Siz merak etmeyin onu tedavi edeceğiz. Elimizde çeşitli ilaçlar var ."
Aradan günler geçti, kız bir türlü iyileşmedi, günden güne eriyip gitti, sararıp soldu. Hükümdar doktorların çaresizliğini görünce , iki rekat namaz kılarak duada bulundu, sonra uyuyakaldı.
Hükümdarın rüyasına ak saçlı bir ihtiyar girdi. Ona dedi ki "Müjdeler olsun ey hükümdar ! Dileğin kabul edildi . Yarın sarayına biri gelecek, onu hemen kabul et ve hastanı göster."
Hükümdar sevinçle uyandı . Sabahı pencereden gözledi. Güneşin ilk ışıklarıyla biri çıktı geldi . Adam kadını muayene etti . "Hükümdarım! Hekimleriniz doğru tedavi uygulamamış . Şimdi ben yalnız görüşmek istiyorum hastayala." dedi. Oda boşalınca adam kadını muayene etti . Memleketini , hayatını , aiilesini sordu . Bütün sırlarını öğrendi. Hekim kızla konuşurken kolundan nabzını tuttu . Sohbet esnasında hangi isim söylenirken nabzının yükseleceğine baktı. O isim üzerinde durarak daha ayrıntılı bilgiler sordu kıza. Semerkant ve altından bahsedince nabzı olağanüstü yükseliyordu. Hekim hükümdara giderek " Senin hasta Semerkantlı bir kuyumcuya aşık." dedi . "Buna gönül hastalığı denir . Sevgilisine kavuşmazsa kesin ölür. Artık sen bilirsin ." diyerek sözünü bitirdi.
Hükümdar gönül hastalığının önü alınmazsa ölümcül olabileceğinin farkındaydı. Derhal adamlarına emir verdi, kızı alıp Semerkant'a götürüp kuyumcuyla evlendirmelerini söyledi. :(
Aşk dediğin beklemektir ey sevgili!
Kays gibi Mecnun olana , Hz. Yakup gibi aydınlığa
hasret kalana kadar beklemek .
Bekleye bekleye gözden olmak , sözden olmaktır.
Ve beklemek dünyanın en asil eylemidir eğer beklenene değecekse. Bilesin!
12 den önce atacaktım ama yine geç kaldı gece 1 bölüm daha gelecek takipte kalın sizi seviyorum:))
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yürek Yorgunları (TAMAMLANDI)
PoetrySusanın gönlü har içinde kor Olur. Vicdanımın bağıran sesi susmuyor. Gönlüm yol çeker lakin, ayaklar yorgun. Gönül bin beter yorgun...