Üzülüyorum. Düz ve yalınım. Şiir dışında süslü sözcükleri hiç sevemedim. Ama, onda da dozunda ve anlaşılır olmalı. Kişi, kendini ifade edemezse, ne anlamı kalır ki anlattığının?! İlk kelimeyi yazarken bu ruh hali içindeyim. O tek kelime dünyanın her yerinde aynı anlama çıkar. Mutluluğun zıt anlamı. O bir tanede sızıyı duyarsınız, incinmeyi bulursunuz, umutsuzluğu yaşarsınız, bazen de sevmenin nasıl yanlış anlaşıldığını. Aslında her sıkıntının kökünde sevmek var derinine inilirse. Yanlış yorumlanmış duygular, çıkmaz sokaklarda kaybolmuş insanoğlu.
Öyle de denk geliyor ki bazen üst üste! Tesadüf diye bir şeye inanmıyorum. Her hareketin hazırlayıcısı, gelişimi ve ortaya çıkış durumları var. Rastgele bakınırken takılıp kaldığınız bir görüntü, gelen kötü bir haberin sıkıntısı, hor hareketlerle yıpranan dünya, vs. Sanki bile bile kendi sonumuzu hazırlıyoruz. Garip bir sokak köpeğini durup dururken taşlayan bir adam, acaba neyin hırsını o çaresizden çıkarıyor? Başkasının acısını dillendirmeye doymayan kadın, neyin hesabını görüyor kendince? Arkadaşını sürekli kıskanan bir çocuk, ne öğrenmişti çevresinden o yaşına kadar? Ufacık faydalar için hayat sömürenlerin beynindeki neydi kendilerini haklı çıkaran? Para para diye doğayı tüketen hırslar neyin eseri? Ağacın yeşilini, çiçeğin rengini, kuşun ötüşünü hep maddeye denk eden fikir neyle varmıştı o güne? Zayıf, ufacık bir varlığa eziyet ederek kendini güçlü hissedenlere ne demeli?! Sevilmeyen ve sevemeyen yürekler diyebiliriz bir noktada. İşte bundan üzülüyorum sevgisizlere...
" Bana ne!" de diyemem onlara. Fikrimce acı veren çoğu şeyin hazırlayıcısı onlardır. Sevgi yoksulları. Ne insanın değerini bilirler ne başka bir varlığın. Bu dünyada, ben odaklı yetişmişler. Onların dışı hiç önemli değil. Acımasızdırlar, bir lokma, az sevgi isteyen bir kediciği tereddüt etmeden öldürebilirler veya eziyet ederler. Baharda beyaz beyaz çiçek veren dalın güzelliğini görmezler, kırıverirler. Kabadırlar, karşısındakine her türlü art niyeti düşünebilirler; acı çektirmek, zevk kaynaklarıdır, umarsızca uygularlar. Sevmek onlar için sadece araçtır ki asla gerçek insanın duygu hazinesine varamazlar. Sevmek onlara göre bazen zorbalık, bazen dayatma, bazen kırıp dökmektir. Karşısındaki insanın efendisi görürler kendilerini. Kabagüç silahlarıdır. O sevmiştir ya, yada öyle olduğunu zannetmektedir, mutlaka sevilmeli! Hastalıklı fikirleri, duygu yoksunluğundan kaynaklanır. Bunun tek ve en önemli sebebi, tüketmeye odaklı olmasıdır. Tüketim çağının insanı. Madde maneviyatı geçip tahta çıkmıştır ki vah halimize. Doymayan istekleri vardır, bunlara ulaşmak için her türlü aşağılık yönteme başvurabilir. Biz de geride bıraktıkları kederleri yaşarız. Hep bunlara üzülüyorum.
Şu noktada dört duvar ev yaşantısında zorunlu kalmışsak, baharla gelen güzellikleri doya doya yaşayamıyorsak hep bu tür veya benzerleri yüzünden. Gerçi kime ne diyorum?! Mis gibi kokan çiçeği göremeyen, ondaki güzelliğe ve kudrete hayran kalmayan bir kalpten bize ne hayır gelir ki?! Kendisine sığınan ufak bir patinin sıcaklığını, sevgisini hissetmeyenden ne olur?! Sevmek diye yürekleri budayanlardan, ne kadar sevmek olur?! İşte bundan üzülüyorum.
Aslında üzülecek ne çok sıkıntımız var! Akı karaya çevirmeyi marifet sananlar, çekin simsiyah faydalarınızı üzerimizden. Belki bir an, bir şeyleri yaptık sanabilirsiniz ama, sevmek gelecek hakkınızdan. İyi ile kötünün savaşı dünya kurulduğundan beri. Ama, belki inanmazsınız söylesem. O sevgisiz sizlere de üzülüyorum. Sevilmemiş, sevmeyi bilememişsiniz, sizin gibi kötülere de üzülüyorum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİRAZ GARİP ÖYKÜLER
Short StoryYaşamdan kesitler.Karşılaştığım değişik insan portreleri. Aslında öyküler değil, kişiler biraz garip...