Bölüm 10

13.7K 748 10
                                    

Hissetmiyorum diyemedim. Hissettim de diyemedim. Aslında bende bilmiyordum. Yüzüne baktım. “Aklımı karıştırıyor” diyerek bir itirafta bulundum. Feride şaşırdı ama ben daha çok şaşırdım. Bunu paylaşıyor olmam bir yana, söylediğim şey benim miladımdı.

Feride de fark etmişti. “Sen onu düşündün mü” dedi hayretle.

Geçen haziran sabahıydı. Üzerimde yazlık bir elbise vardı. Feride’yle gece nöbetini bitirmiş, hastane çıkışına doğru gidiyorduk. Selim’i gördük. Bana bakıyordu. Yanından geçerken “Günaydın Seda Hanım” deyince durduk. “Günaydın Selim Bey” demiştim. “Hastanın durumunu merak ettim” demişti. İki gün önce trafik kazası sonucu ağır yaralanan çocuğu soruyordu. “Hala komada, durumunda bir gelişme yok” diye cevap vermiştim. “Teşekkür ederim. İyi günler” demişti. Hastaneden çıktığımızda Feride gülmeye başladı. Durdum ve ona doğru döndüm. “Neden gülüyorsun” diye sormuştum. “Birincisi ismini biliyor, ikincisi hastanın durumunu sana soruyor” demişti. “Bunda gülünecek ne var” diye sormuştum. “Hastanın durumunu başhekime sorsa anlarım ya da hastayla ilgilenen doktorlara ve hemşirelere ama sana soruyorsa bu seninle konuşmak istediği içindir” demişti. “Hasta acile geldi ve dosyasını ben götürüp imzalattım. Hastayla ilgili konuştuk. Bugünde beni görünce hastayı merak ettiğinden bana sormuştur” diye açıklamıştım. Gözlerini açarak “Siz hastalar hakkında konuşuyor musunuz” demişti. Omuz silkmiş ve “Bu kadar şaşıracak ne var” diye sormuştum. “Hastanedeki dedikoduların yarısını dinlemiş olsan ne demek istediğimi anlardın. Ben senin için konuyu anlayacağın şekilde açayım. Ayşegül’ü biliyorsun. Adamla konuşabilmek için kırk takla atmasına rağmen konuşmayı başaramamış. Onun gibi kaç kişi var. Bugüne kadar ben de ona dosya imzalattım ama benimle hasta hakkında hiç konuşmadı. Seninle neden konuştuğu seni hiç düşündürmüyor mu” demişti. “Düşünmüyorum ve bence sende boş yere düşünmemelisin” demiştim. “Senin yerinde ben olacaktım gece gündüz aklımdan çıkmazdı” demişti. Benim son sözüm “Ortada düşünülecek bir şey yok” olmuştu.

O zamandan bu zamana benim düşünmediklerim hakkında birçok konuşma yaptık. Sonunda Feride beni böyle kabullendi. Ben düşünmezdim. Bu benim savunma politikamdı. Kafana takmadığında olaylar akıp gidiyordu. Düşünerek onları durduruyorduk ve tekrar tekrar yaşıyorduk. Düşünmek, insanın kendine bile bile acı çektirmesinden başka bir işe yaramıyordu. Ben böyle biri değildim.

Kendimi savundum. “Çok tutarsız biri” dedim. Düşünülmeyecek gibi değil, demekti bu.

“Bu cevap onu düşündüğün anlamına geliyor” dedi.

“Ne yazık ki” dedim ve masadan kalktım. Acile gittik. Feride’nin göz hapsinde bir gün geçirdim. En azından sessizdi.

Telefonuma mesaj geldi. Saat dörde on vardı. Telefona baktım. Kayıtlı olmayan bir numaraydı. Mesajı açtım ve okudum. –Hastanenin önünde, arabanın içinde seni bekliyorum. Bekletme- yazıyordu.

Aklıma iyi bir fikir geldi. Feride’nin yanına gittim. “Feride çok güzel bir yer keşfettim. Benimle gel, sana yemek ısmarlayayım” dedim.

“Bu nerden çıktı şimdi” dedi.

“Geliyor musun gelmiyor musun” dedim.

“Tamam, gidelim” dedi.

Sevindim. İçim rahatladı. -Biz Feride’yle birlikte gidiyoruz. Yalnız olmadığıma göre beni götürmek zorunda değilsiniz. Size iyi günler- yazdım ve mesajı gönderdim.

Telefonu elimden bırakamadan yeni bir mesaj geldi. –Bekliyorum- yazıyordu. Tüm çabam çöpe gitmiş oldu. Neyse en azından yalnız olmayacaktık.

Saat dört olunca Feride’yle birlikte hastaneden çıktık ve ben hala Selim’in bizimle geleceğinden ona bahsedemedim. Selim bizi görünce arabadan indi. Yanımıza geldi.

Kibarca “Nasılsınız” diye sordu. Feride şaşkınlıktan küçük dilini yutunca “İyiyiz” dedim. Selim bana bakarak “Başka gelecek yoksa gidelim” dedi.

Feride bana bakıyordu, ben sana bunun hesabını sorarım bakışıyla. Selim’e döndü. “Bize biraz müsaade eder misiniz” diye sordu.

Selim “Tamam” dedi ve gidip arabasına bindi.

Feride bana döndü. “Ben gelmiyorum” dedi.

“Ne demek ben gelmiyorum” dedim hemen.

“Beni nasıl dâhil ettiysen, o şekilde iptal edebilirsin. Bana Selim’le yemeğe çıkıyorum sende benimle gelir misin diye sorsaydın cevabım hayır olurdu. Şimdi başının çaresine bak” dedi ve arkasını döndü, gitti.

Arkasından bakakaldım. Düştüğüm duruma bak. İnsan arkadaşını böyle bir durumda bırakır gider miydi? Arabaya yöneldiğimde Selim gülüyordu. Rezil oldum. Hiç istemesem de arabaya bindim.

“Arkadaşın gelmiyor mu” diye sordu. Keyfi yerindeydi.

“Başka bir işi varmış, üzülerek gelemeyeceğini söyledi” dedim ve yerin dibine girdim.

Güldü ama bir şey söylemedi. Arabayı çalıştırdı. Yol boyunca konuşmadık. Arabayı park edince arabadan indim. Yanıma gelince yürümeye başladım. Elini belime koydu. Ona baktım, rahatsızlığımı hemen anladı ve elini çekti. “Alışkanlık” dedi ve gülümsedi.

Alışkanlık? Birden içim sızladı. Söylediği sözler de alışkanlıktı ve beni öpüşü de alışkanlıktı. Onun için bu kadar basit bir açıklaması vardı. Moralim bozuldu. Onun yanında ne işim vardı? Benim alışkanlığım bu değildi. Ben bu değildim. Robot Seda onun yanında düşünen Seda’ya yani insana dönüşüyordu çünkü insan düşünen bir varlıktı. Bu hayra alamet değildi. İnsan olmak…

sessiz SEDAsızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin