eve gelmiştik. saat geçti. motorları park ettik ve eve doğru yürüdük. içimde değişik bir his vardı. kötü bir his. kapıdan içeri girdik. gördüğüm görüntü hoş değildi. içeride benim 'sevgili' ailem vardı. yankılara 'sonra ağzınıza sıçacağım' temalı bakış atıp onlara bakmadan odama çıktım. kıyafetlerimi değiştirdim. aşağı indim tekrardan. tam karşılarında ki koltuğa oturdum ve duygusuz bakışlar ile bakmaya başladım. sadece bakıyordum. aynı duygusuzluğu sesime de yansıtarak "evet neden geldiniz?"dedim. deniz yanımda oturuyordu. başını omzuma yaslamıştı. sakin olmamın nedeni de buydu. deniz. onun zarar görmesini istemiyordum. o adam "hep birlikte gideceğimiz bir davet var. herkes ailecek gidecek."dedi. bende "tamam siz gidin"dedim. annem "kızım sen de gelmelisin. mehmet bir şey dese ne"dedi. evet babamın ismi mehmetti. babam olacak adam "sende gelmelisin seni merak ediyorlar."dedi. bende düşünceli bir ses ile "neden 11 yıl önce değil de şimdi baba. neden beni merak ediyorlar. oysa ki onların benim gibi birinin olmadığını düşün dürdüğümü sanıyordum."dedim. evet. ben hiç bir davete gitmezdim. zamanında hiç bir davete gitmediğim için aslında benim gibi birinin olmadığını düşünüyorlardı. bu benim işime geliyordu tabi. babam "gelmek zorundasın"dedi. cevap vermedim. sadece onun ile konuşuyordum. devam ettim "merak ediyorum. denizi nasıl kandırıyorsun her seferinde ne diyorsun ona da senin gibi birini affediyor. ya da annem ona ne diyorsun. ne ile kandırıyorsun. peki ya ben? beni artık kandıramadığın için sinirleniyor musun. sana karşı gelmem arkanı toplamam. bunlar seni sinirlendiriyor mu?"dedim. bana bakıp sırıttı "aslında onları kandırmak çok kolay annen bir çiçeğe inanıyor. ablan sadece bir çikolata. ama sen hiç bir zaman onlara benzemedin asi. sen hep akıllı olandın. hep karamsar düşünceli olandın. evet bunlar beni sinirlendiriyordu. beş yaşındayken o kadar da karamsar ve gerçekçi değildin. o zamanlar basitti. peki söylese ne asi? şimdi ne oldu da değiştin."dedi. ona alayla sırıtıp "gerçekler mehmet karakuş, gerçekler. ben o zamanlar da anlıyordum hiç bir zaman annemin o pembe yalanlarına inanmadım. sadece inanmayı denedim. ama başaramadım. yedi yaşında o tepede bir yemin ettim. o yeminin beni sizin gözünüzde daha iyi bir yere taşıyacağını düşünürdüm mehmet karakuş. ama sonra ne oldu biliyor musun? sizin bize söylediğiniz tüm yalanlar ortaya çıktı. o yemin meselesi de.. o zamanlar gibi gerekli gelmiyor. hatta bu 5 yıldır böyle. sadece ağlayamıyorum. istesem de olmuyor. neden? ben böyle olmayı hiç istemedim mehmet karakuş. beni buna sen hatta siz zorladınız. mesela ben neden hiç gülmüyorum. neden beni buna çevirdiniz?"dedim. bunların hepsini içimde ki kin ve nefret ile söylemiştim. deniz beni dürtünce ona baktım. sanırım sinir, öfke ve nefret gözlerime de yansımıştı. denizin gözleri doldu ve "bana böyle bakma merve"dedi. önüme döndüm ve gözlerimi kapatıp elimi sıktım. eldivenim artık elimi zorluyordu. çıkarttım. silah şeklinde ki dövmem ortaya çıkmıştı. ellerimi sıktım. derin bir nefes alıp verdim ve gözlerimi açtım. arkama yaslandım. duygusuz halime geri döndüm. dövmem ejderha şekline geri dönmüştü. babam "çok öfkelisin asi. neden hep böylesin"dedi. bende alayla sırıtıp "neden mi? ÇÜNKÜ BENİ BU HALE SİZ GETİRDİNİZ. BENİM YAŞIMDA Kİ ÇOCUKLAR GÜLERKEN BEN ACABA NASIL ÖLECEĞİM DİYE DÜŞÜNÜYORDUM. ESERİNİZ İLE GURUR DUYUN AMA BİLİYOR MUSUN. BİR GÜN KARŞINA ÇIKACAĞIM.. İŞTE O GÜN BENİ KİMSE DURDURAMAYACAK.. İŞTE O GÜN.. İŞTE O GÜN MEHMET KARAKUŞ SENİN EN KÖTÜ GÜNÜN OLACAK" dedim. bağırmıştım. yankı "merve duyular. bunu yapma"dedi. bun anlamı duygularını belli etme. yerime oturdum ve kollarımı bir birine bağlayıp ayağımı sallamaya başladım. gözlerim sertti. şu an aklımdan işkence yöntemleri geçiyordu. onlara bakıyordum. dövmem ani şekiller değiştiriyordu. şu an taç şeklindeydi. annem yüzünü yerden kaldırmıyordu. bana bakmıyordu. babam katı bir ses ile "her ne ise o davete geleceksin"dedi. bende "gerekirse orayı patlatırım. bir ordu ile gelip orayı başınıza yıkarım. sizi bıçaktan geçiririm. oraya gelmem. o lanet davete gelmemek için bunları gözümü kırpmadan yaparım."dedim. aya kalktım. sakinleşmem lazımdı. o sırda hayvanlarım benim sinirlendiğimi hissedip kükreyerek geldiler. o sıra da deniz bana sarıldı. sabit kaldım. ona tepki vermedim. aklıma geçmiş geldi. onu ittim "senin bir suçun yok senin ile alakalı değil. sarılmayı sevmem."dedim. deniz kafa salladı. hayvanlarımı biliyordu. babam korku ile koltuğa yaslandı. o sırada aslanım korkutucu adımlar ile ona ilerliyordu. onlara baktım. o sıra da can "hadi ama kraliçe onları öldürmeyeceksin değil mi?"dedi. ona baktım. sonra göz devirdim ve aslanımı geri çektim. onu köşeye ittim. koltuğun tepesinde olan leopara gittim. onu da kucağıma alıp aslanın yanın koydum. kaplana bakıp "bari sen yapma be. gel buraya"dedim. bana baktı. yanıma gelmeye başladı. aslanın kulağına "hadi onları kapıdan geçirin. sonra da yanıma gelin. parçalamak yok"dedim. minik bir kükreme ile hep beraber harekete geçtiler. onlara "sizi kapıya kadar götürecekler. tekrar gelmeyeceğinizi umarak görüşmemek üzere."dedim. kendimi koltuğa attım. biraz sonra karnımda bir pati hissettim. kafamı ve sırtımı kaldırdım. gözlerimi açma gereği duymadım. bacaklarımı da kaldırdım. kaplanın da oraya yattığını hissettim. tahminimce leopar koltuğun yastıklarının üstünde uyumaya çalışıyordu. of ladım ve kalkıp aslana doğru yanaştım. leoparım da oraya yatınca arkama yaslandım. yankıya bakıp tek kaşımı kaldırdım. o da ellerini ben suçsuzum der gibi kaldırdı. hala sinirliydim. dövmem hala taç şeklindeydi. Enis konuşmaya başladı "ilk olarak sakin ol. dövmen hala taç şeklinde ve sürekli şekil değiştiriyor. duygularını kontrol altında tut. ikinci olarak senden özür dileyip konuşmak istediklerini söylediler. biz de içeri aldık. onlara neden bu kadar nefret dolusun buzlar kraliçesi?"dedi. bende arkama yaslandım ve gözlerim kapalı bir şekilde "onlara karşı bu kadar nefret beslemem için ne yapmaları gerekiyor Enis?"dedim. Eniz"mesela dövmüş olabilir, zorla çalıştırmış olabilir"dedi. bende alayla "Enis bunlar basit şeyler. ben 8 yaşındayken falan dayak yemediğim zaman dilimi yoktu. çalıştırmak? sırf canı sıkılıyor diye yaptırdığı bir aktivite.. bence sorunun cevabını aldın Enis"dedim. ayağa kalktım ve merdivenlere yöneldim. o sırada demir "merve onları aslana ve diğerlerine yem mi edecektin"dedi. ona dönüp duygusuz bir ses ile "aslında aklımdan geçmedi değil. sadece yapmak istemedim."dedim. bu sefer "ilk olarak benim ile o ses ile konuşma. ikincisi sana engel olan şey neydi merve"dedi. bende "ilk sorunun cevabı: sesimi duygusuz çıkmasını bazen önleyemiyorum. ikincisi: beni durduran şey denizin üzülecek olması"dedim. yankı arkamdan "peki ya sen merve? senin üzülmeni ne yapacağız"dedi. ona alayla "yankı.. üzüntü benim hayatımın bir parçası. ilk defa olan veya olacak bir şey değil yani"dedim. ve yukarı hızlıca çıkmaya başladım. odama girdim. kapıyı kapattım ve yatağıma uzandım. gözlerimi kapattım. kapım açıldı ve kilitlendi. gözlerimi açtım ve o tarafa baktım. kara neden bunu yapmıştı? ona baktım. yatakta doğruldum. yatağa oturdu. bana bakıp "merve dövmelerinin anlamı ne?"dedi. bende "silah şekilli olan çok sinirlendiğimde ve sinirimi dışarı yansıtmadığım da, taç şeklinde olan üzüldüğümde veya kendi isteğim ile ejderha da sakin olduğum da"dedim. bana bakıp kafa salladı. gözlerini benden ayırmıyordu. konuşmaya başladı. "sana ne yaptılar çakıl taşı? neden hayata karşı öfkelisin? neden hep sinirli veya üzgünsün?"dedi. yere bakmaya başladım. bunu yapmalı mıydım. hiç kimseyi almadığım güvenli ve güçlü kaleme almalı mıydım. evet bunu yapmalıydım. sadece içimden bunu yapmak geçiyordu. ona baktım. sadece baktım. gözlerim de ne gördü bilmiyorum ya da nasıl bir duygu vardı bilmiyordum. ama sadece baktım. bana sarıldı. ona karşılık verdim neden böyle bir şey yaptım bilmiyorum ama sadece yapmak istedim. ona sarılmak istedim. sakince mırıldandı "çakıl taşı, çakıl taşı. bundan sonra yanında ben varım. beni kalene aldığın için teşekkür ederim."dedi. bende sessizce mırıldandım. "peki ya sen karan? sen neden böylesin. neden bana karşı farklısın, neden bana karşı diğerlerine karşı davrandığın gibi davranmıyorsun?"dedim. karan "çünkü sen farklısın çakıl taşı. sen onlar gibi değilsin. çakıl taşısın işte. benim çakıl taşım olur musun çakıl taşı?"bende "bunu bir teklif olarak görüyorum karan çakıl bey."dedim. o da gülerek "nasıl görmek istersen benim çakıl taşım ve kraliçem hanım"dedi. bende "o zaman sizin çakıl taşınız olmak bana bir şereftir karan çakıl bey"dedim. o da beni bırakıp " ilk olarak çakıl taşı açık giyinmek yok, erkekler ile konuşmak yok, çetelerin hariç, instagram hesabında ki bütün erkekleri sileceksin, takip ettiğin erkek olmayacak, aynı şekilde fotoğraflarını da gözden geçireceğim. hesabın gizli olacak, eğer bir erkek sana bir şey derse bana göstereceksin kafasına sıkacağım. benden habersiz bara kluplere gitmek yok."dedi. ağzım açık kalmıştı. bende "karan sakin ol.. ayrıca aynı şeyler senin için de geçerli. karan hele ki bir kız ile konuş. seni deşerim karan. kimse elimden alamaz"dedim. o sadece kafa salladı. yanıma geldi ve " çakı taşı şunu unutma sen benimsin. bir kere benim olan hep benimdir.."dedi. bir şey demedim. alnımı öptü ve kendi odasına gitti. neden teklifini kabul ettiğimi bilmiyordum. sadece içimde ki masum merve ona sarılmayı onu krallığıma sokmayı kabul ettiği gibi bunu da kabul etmişti. kendimi uzun ve karanlık bir yolculuğa bıraktım..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
buzlar kraliçesi
Novela Juvenildışarıda devam eden bir hayat, içinde ise kalbi duran küçük bir kız çocuğu vardı... O yalnızdı. çevresinde ki herkesin içinde yapa yalnız... O acımasızdı. ona sahip çıkan çeteleri ve hayatına yeni dahil olmuş onun kadar karanlık bir adam vardı...