7. BÖLÜM

147 50 29
                                    


Herkese iyi okumalar!


İhanetin acı gerçeğinde kavrulurken, kendimi teselli edebileceğim bir zerre sebep bile bulamıyordum. Bu aralar böyleydim zaten, her girdiğim yol beni çıkmaza sürüklüyordu. Değersizdim ya da yaşadıklarım beni değersizleştiriyordu. Etrafımda dönen dolaplara artık ayak uydurmakta zorlanıyordum. Yediğim her tokatta daha da aptallaşıyor ve saçmalıyordum. Ne işim vardı burada? Benim şuan emniyette olup, adalet peşinde koşmam gerekiyordu. Ne ara bu hale gelmiştim? Ne ara azılı bir suçludan, medet umacak duruma düşmüştüm? Ne ara onlara yardım edecek kadar yolsuzlaşmıştım? Denize düşmüş ve yılana sarılmıştım. Hayatım güzeldi aslında... İyi bir işim vardı ama görevden uzaklaştırılmıştım. Harika bir sevgilim vardı ama hayır o da beni aldatmıştı. Her zaman yanımda olan dostlarım vardı ama Ali de bana ihanet etmişti. En azından adalet sahibi bir insanım. O zaman böyle insanların içinde ne yapıyordum ben?

Yavaşça kalçamı dayadığım masadan kendimi çekip, titreyen ellerimle masadaki çantamın kulpunu tuttum. O sırada Devran da bileğimden tutup, çantamı almama engel oldu. Gözlerimi ona çevirdiğimde, o da bana bakıyordu. Gözlerinin öfkeyle karardığını gördüm. "Ne yapıyorsun?" diye sordu. "Gidiyorum." dedim sakince. "Neden?" dediğinde, dolan gözlerimden birkaç damla yaş taşmıştı bile. "Çünkü gitmek istiyorum! Duydun mu? Çünkü nefes alamıyorum! Boğuluyorum!" diye haykırırken, ellerimi boğazıma atmıştım. "Kaldıramıyorum!" diye tekrar haykırdım. 

Ellerimle yüzümü kapattığımda ağlamam daha da şiddetlenmişti. Vitesi boşa almıştım ve artık bağıra bağıra ağlıyordum. O sırada bedenime sarılmış iki kolun sıcaklığını hissettim. Hala ağlıyordum ama daha sakinleşmiştim. Bedeni sıcaktı, hem yakıp kavuruyordu, hem de tatlı bir rüzgar esintisi bırakıyordu. Burnumu göğsüne daha da yaklaştırdığımda, tarçın kokusu almıştım. En güzel kış akşamlarını hatırlatıyordu. Kalbim dört nala kanat çırparken, hıçkırıklarım derin iç çekişlerine döndü. Ne kadar öyle kaldık bilmiyorum. Bir süre sonra yavaşça, ondan ayrıldım. Yüzüne baktığımda, anlayışla yüzüme bakıyordu. Teselli vermek ister gibi değil, gerçekten anlıyormuş gibi bakıyordu. 

"Daha iyi misin?" diye sorduğunda, başımı sallamakla yetindim. "Gel, otur şöyle." dediğinde, elini belime koydu ve koltuğa yönlendirdi beni. İkimizde karşılıklı oturduğumuzda, sessizce beni izliyordu. Gözlerimin ve burnumun kıpkırmızı olduğuna emindim. "Öğle yemeği?" dediğinde, kaşlarımı kaldırıp ona baktım. "Diyorum ki, öğle yemeğine gidelim. Hem biraz hava almış olursun." dediğinde, buruk bir tebessümle başımı salladım. Her ne için olursa olsun, benim için bir şeyler yapmaya çalışıyordu. O yüzden, teklifini reddetmedim. 

Montumu ve çantamı aldığımda, ikimizde şirketten çıkmıştık. Otoparka indiğimizde, onu takip ediyordum. Fiyatını bilmediğim ama çok pahalı olduğunu tahmin ettiğim arabasına bindiğinde, bende yanına oturdum. Sessiz bir yolculuk yaparken, nereye gittiğimizi sormamıştım.

Yaklaşık on beş dakika sonra güzel bir restorana gelmiştik. Fazla lüks görünmüyordu ama oldukça modern ve temiz bir yere benziyordu. Öğle saati olduğu için oldukça kalabalıktı. Restorandan içeri girdiğimizde hemen yanımıza iki garson gelip, bizi karşıladı. "Hoş geldiniz efendim. İsterseniz sizi her zamanki gibi üst katta ağırlayalım." dediğinde, Devran'ın daha önce de buraya geldiğini anladım. Başını salladığında, iki garsonla beraber merdivenlerden yukarı çıktık. Burası aşağıdan çok daha sakindi, hatta öyle ki neredeyse boş diyebilirdim. Pencere kenarı bir masaya doğru ilerlediğinde, bende onu takip etmiştim.

 İkimizde masaya yerleştiğimizde, garsona dönerek siparişini verdi. "Ben Domates soslu pirzola ve patates yatağında mantar alayım." dediğinde, garson bana döndü. "Ben de Kuzu biftek ve patates püresi alayım." dediğimde, garson; "İçecek olarak ne tercih edersiniz?" diye sordu. Devran bana baktığında, 'fark etmez' dercesine başımı salladım. "Beyaz şarap alalım." diyerek son siparişimizi de verdi. Garsonu gönderdiğinde, bana döndü. Yüzümde bir şey arar gibi bakıyordu. Aradığı şeyi bulmuş olacak ki gülümsedi. "Daha iyi misin?" diye sorduğunda, burukça tebessüm ettim. "İyi olmaya çalışıyorum ama her şey o kadar üst üste geliyor ki toparlayamıyorum bir türlü." diyerek, gerçek düşüncelerimi söyledim. 

KATLİAM GECESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin