13. BÖLÜM

143 20 36
                                    

Keyifli okumalar!

2 yıl sonra...

Elimdeki çiçekleri mezarlığa ekmeye çalışırken, yine ağlıyordum. Son nefeslerinde, beni çok sevdiklerini söylemişlerdi. İkilinin bu sözünü hatırladığımda, burukça gülümsedim. Birinin mezarına krizantem dikerken, diğerine yabani sardunyaları dikmiştim. 

Bir iki adım geri çekilip, mezarların genel görüntüsünü izledim. Harika görünüyorlardı, tıpkı kalpleri gibi... Akan göz yaşlarıma rağmen, kıkırdadım. Beyaz elbisemin kirlenmesini umursamadan, iki mezarın ortasına oturdum. 

"Harika görünüyorsunuz. Çiçekler çok yakıştı size." dedikten sonra, derin bir nefes verdim. Gülen yüzüm soldu bir anda. "Sizi çok özledim, sürekli rüyalarıma giriyorsunuz." Gözlerimden akan yaşlar hızlanmıştı. Tepemdeki güneş terlememe neden oluyordu, bu nedenle saçlarımı geriye attım. "Beni hiç merak etmeyin, çok iyiyim ben. Sadece sizi özlüyorum, eksikliğiniz çok belli. Hayatımda hiç dolmayacak bir boşluk biliyorum." dedikten sonra gülümsedim. "Ama alışmaya çalışıyorum." 

Ellerimi toprağın üzerine gezdirirken, aklıma gelen şeyle kıkırdadım. "Aslında papatya alacaktım ama çiçekçi kadın, bu çiçeklerin soğuğa dayanıklı olduğunu söyledi. Neyse, bir dahakine de papatya getiririm." dedikten sonra, mezar taşlarına dokundum ve gözlerimi kapattım. Varlıklarını sanki kalbimde hissediyordum.

 "Buldum seni." duyduğum sesle, arkamı döndüm. "Hoş geldin, ben de biraz sohbete gelmiştim. Bize katılmak ister misin?" dediğimde, yutkunmuştu. "Devrim, sohbet için daha sonra geliriz olur mu? Sabahtan beri her yerde seni arıyorum. Eminim hiçbir şey yemedin." diye konuştu, sesi yumuşacıktı. 

Ellerini koltuk altlarıma yerleştirip, beni ayağa kaldırdı. Gözlerimden akan yaşları umursamadan, genişçe gülümsedim. "Ama daha yeni gelmiştim, keşke biraz daha kalsaydık." dediğimde, yüzünde bir keder peda oldu. Yüzüme dökülen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdı ve burukça gülümsedi. 

"Yine geliriz güzelim." dediğinde, elimi omzuna koydum. "Geliriz, değil mi?" dediğimde, elini belime koydu ve arabaya doğru yürümeye başladık. Anlıma bir öpücük kondurduktan sonra konuştu. "Tabi ki geliriz."

Şimdiki zaman...

"Uzun zamandır görüşemiyorduk. Çok iyi oldu böyle." diyen Arda'ya gülümsedim. "Antep nasıldı?" diye soran Zehra'ya döndüm. "Açıkçası çok gezme fırsatı bulamadım ama keyifliydi. Siz neler yaptınız?" diye sordum, konuyu değiştirmek istercesine. "Aynı, iş güç koşturuyoruz. Arda senin bir arkadaşının yanında işe başladığını söyledi. Sonra Antep'e gidiyorum diye aradığında, açıkçası çok şaşırdım." dediğinde, ellerim terlemişti. 

Yalan söylemekten nefret ediyordum. Tam cevap vereceğim sırada Hazal öne atıldı. "Birkaç gün çalıştı ama ayak uydurmakta zorlandı. Özel sektörde çalışmayı sevmiyor biliyorsunuz. Hal böyle olunca, birkaç gün Antep'e gidip ailesini görme kararı aldı." diye açıkladı.

 "Aslında Baran iş için Antep'e gitti birkaç gün önce. Hatta telefonda seni görmeye gideceğini de söyledi ama sonra başka bir işi çıkınca seni görmeye fırsat bulamadı." diyen Zehra ile gözlerim açıldı ve Baran'a döndüm. Soğuk bakışları altında ezilirken, diyecek bir şey bulamıyordum. "Olsun, şimdi görüştük ya önemli olan bu." diyerek konuyu kapattığında, gözlerimi teşekkür edercesine kapattım.

Herkes yavaş yavaş gittiğinde, masada sadece ben, Hazal ve Baran kalmıştık. Garson kahvelerimizi dağıtırken Baran söze girdi. "Evet, anlatın bakalım." dediğinde, kahvemden bir yudum aldım. "Her şeyi anlatmadan önce bir şey sormak istiyorum. Annemlere bir şey belli ettin mi?" diye sordum. "Hayır kapıdan girer girmez, 'keşke Devrim'i de getirseydin' dediklerinde durumu anladım zaten." dediğinde, rahat bir nefes verdim. o da arkasına yaslanıp, kendine bir sigara yaktı. "Neler oluyor Devrim?" dediğinde, derin bir nefes aldım ve olanları anlatmaya başladım.

KATLİAM GECESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin