14.BÖLÜM

47 11 13
                                    

Uzun bir aradan sonra herkese keyifli okumalar!

Ağzımdan çıkacak olan tek bir kelime, bütün hayat akışımı değiştirecek bir önem taşıyordu. Hoş, zaten bu durumdan kurtulmam için bir mucizeye ihtiyacım vardı. Ne dersem diyeyim, beni haklı çıkaracak bir cümle yoktu. Bir seçim yapmıştım ve her seçimin bir bedeli vardı. O bedeli ödeyecektim elbette. 

Gözlerinde derin bir intikam ateşi görüyordum. Celal Özalp'e bir şekilde zarar vermek istiyor ve bu yolun bizden geçtiğini düşünüyordu. Bu sefer oyunu kuralına göre oynamak istediği belliydi. Diyeceğim hiçbir şey onu yatıştırmayacaktı belki ama bende şansımı denemeyecek değildim. 

Sesimi bulmakta zorlanırken, ellerimi yatıştırmak istercesine hafifçe yukarı kaldırıp konuştum. "Açıklayabilirim. İçeri gel, öyle konuşalım." dediğimde, kaşları çatıldı. Arka cebinden kelepçeyi çıkartıp havaya kaldırdı. "Konuşacağız tabi ki ama emniyette." derken, gözleriyle elindeki kelepçeyi işaret ediyordu. Tam bir şey diyeceğim sırada, Devran bir adım daha atarak yanıma geldi ve konuştu. 

"İçeri gel, sana ret edemeyeceğin bir teklifim olacak." Kaşlarımı kaldırıp Devran'a baktım, ne diyeceğini ben de merak etmiştim. Tekrar Aksel Balamir'e baktığımda, dudaklarının alayla kıvrıldığını gördüm. Kelepçeyi tekrar arka cebine attıktan sonra, içeri doğru bir adım attı. Bize de ona yol açmak düşmüştü. Antreyi yavaş adımlar ile geçerken konuştu. "Zevkle dinleyeceğim." 

Üçümüzde koltuklara yerleştiğimizde, ikisini de inceleme gereği hissettim. Aksel Balamir, arkasına yaslanmış ve kollarını açarak koltuğa yaslamıştı. Dudakları alayla yukarı kıvrılmış ve rahat ifadesiyle ortamı inceliyordu. Sonrasında Devran'a döndüm ve onu inceledim. Bir bacağını, diğer bacağının üstüne erkeksi bir şekilde atmıştı. Yüzünde gülümseme yoktu ama her halinden rahat olduğu belliydi. 

Ben mi? Ben, aralarında en gergin kişiydim. Gerek jest ve mimiklerimle, gerekse yaydığım enerjiyle bunu çoktan belli etmiştim. "Evet, sizi dinliyorum." diye söze giren Aksel Balamir'in gözleri ikimizin üzerindeydi. "Celal Özalp ile olan sorununu biliyoruz." diye konuştu Devran. Aksel'in kaslarının gerildiğini buradan bile anlayabiliyordum. Koltuğa yasladığı elleri ile koltuğu sıkıyordu, parmak boğumları beyazlamıştı. 

"Aynı adamın peşindeyiz Aksel. Birlikte çalışırsak onu yakalayabiliriz." diye teklifini ortaya attı Devran. Tekrardan Aksel Balamir'e döndüm, kaşlarını kaldırdı ve o alaylı gülümsemesi tekrar yüzünde peyda oldu. "Niye böyle bir şey yapayım? Şu an zaten onun peşindeyiz, üstelik bu sefer bütün emniyet güçleri de arkamda." diye sordu. 

"Söylesene Aksel, Celal ile ilgili şu an ne biliyorsunuz?" diye konuşan Devran'a baktım. Arkasına daha da yaslandı, rahat görünüyordu. Bana göre berbat giden konuşma, ona göre iyi gidiyor gibiydi. "Katar'da olduğundan şüpheleniyoruz." diye açıkladığında, Devran elini kaldırdı ve parmağını şıklattı. "Halbuki biz onun Katar'a gittiğini ve oradan kaçtığını sizden çok önce biliyorduk. Ayrıca yeni konumunu belirlememiz an meselesi. Bizden çok daha yavaş ilerliyorsunuz. Neden biliyor musun? Çünkü oyunu kuralına göre oynuyorsunuz. Aksel, ailenin intikamını almak istiyorsan bize yardım et ve onu bulalım." diye konuştuğunda, Aksel Balamir'in gözleri boşluğa takılı kalmıştı. 

Düşünüyordu, bana kalırsa büyük bir çelişki içindeydi. Ailesinin intikamını almayı her şeyden çok istiyordu ama nasıl bir yola gireceğini de merak ediyordu. "Sen bu olaya nasıl karıştın?" diye sordu. Bana bakmıyordu ama muhatabı bendim. 

"Tehdit kutusu geldikten sonra, Reşat Amir iki polis yerleştirdi kapıma ama işe yaramadı. Bu sefer de ailemle tehdit etti beni. Evime kadar girmişti, onları korumak için bu işe girdim." diye konuştum. Bakışları bana döndü, kaşlarını çatmıştı. 

KATLİAM GECESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin