9 - رصاص - kurşun

656 104 95
                                    

Özgürlük türküsü yer etti dillerde. Hürriyet nidası kulaklarda, duası gönüllerde. Gerçek özgürlük ne bilenler, insanların çizdiği sınırlara inanmayı reddetti hep. Yeryüzü İslâm'ındı, öyleyse Müslümân'ındı!

Tutsak sanılan hür kalacak, güvercinler mavi göğe kanat çırpacaktı er geç bu dünyada.
Özgür olacaktı dünya, insanlar, yürekler ve ruhlar! Özgür olacaktı İslam şehirleri, erleri... Özgür olacaktı Filistin! O zaman, haykıracaktı ümmet :
Filistin özgür olana dek!

💐

"Meryem, iyi ki benim dostumsun." deyip arkadaşına sıkıca sarıldı Nidal.

Sokağın köşesinde dikiliyorlardı ve sessizce beklerken Nidal'in birden böyle bir harekette bulunması Meryem'i şaşırmıştı. O da arkadaşını sardı kollarına. "Sen de iyi ki benim dostumsun Nidal."

Hâlâ sıkıca arkadaşına sardığı kollarını gevşetti Nidal, karşıdan gelen Osman'ı görünce. "Osman geliyor." deyip geri çekildi ve arkadaşının yüzüne baktı.

Meryem heyecanlanmış ve eli ayağına dolanmıştı. "Ne diyeceğim Nidal? Ne diyeyim? Yazmak gibi basit değil, karşımda olacak şimdi. Bir şey söyle."

Nidal, arkadaşının hâline gülümsedi. "Sakin ol Meryem! Osman senden daha utangaç bir çocuk zaten. Kim bilir o da şuan nasıl hissediyordur. O nedenle sakin ol. Ben de yanınızdayım, buradan eylem yapacağımız yere gidene dek konuşacak bir şeyler bulacağımıza eminim."

Meryem hızla başını salladı tamam dercesine ve sakinleşmeye çalıştı. Bir kaç dakika içinde Osman yanlarına varmış, selam vermişti. İki genç kız da  selamını aldığında "Nasılsınız?" deyip yeri seyretmeye durdu genç adam.

Nidal rahat bir şekilde "İyiyim elhamdülillah, sen nasılsın Osman?" derken Meryem sessiz kalmıştı.

"Ben de iyiyim şükür." deyip bir kaç saniye duraksadı Osman. "Yavaş yavaş yürüyelim mi?"

"Bence de." deyip bir kaç adım önden yürümeye başladı Nidal. Osman ve Meryem de arkasından geliyorlardı sessizce, yeri seyrederek. Sonunda sessizliği bozan Osman oldu. "Sen nasılsın Meryem?"

Osman ve Meryem çekingenliklerinin elinden tutmuş, buna rağmen ufak bir sohbete girişebilmişlerdi.

Nidal etrafa bakarak ilerliyor, düşünceler içinde adımlıyordu yolu. Boynundaki kefiyeye gitti parmakları, dudaklarına kırık bir tebessüm kondu. Kufiyenin bir ucuna işli olan baş harflere baktı, sahibinin baş harflerine. Bunu Eymen Mahir vermişti ona.

İşgalci İsrail askerlerinin görevine engel olmaya çalışmasıyla Eymen Mahir ve iki askerin arasında tartışma çıkmış, genç adam bir kaç sıyrıkla atlatmıştı olayı neyse ki. Tanışmaları üzerinden yaklaşık yedi  ay kadar geçmiş olmasına rağmen Nidal'in ona dördüncü kez pansuman yapışıydı. Sürekli başını derde sokup hastanede yahut Süreyya hanımın evinde soluğu alıyordu genç adam. Bu kez pansuman yaparken Nidal biraz iyi hissetmediği için dikkatli olamamış, canını yakmıştı Eymen Mahir'in. Kıza beceriksiz demesi de bu olaydan kaynaklanıyordu. Nidal özür dileyip çabucak pansumasını bitirmişti. O akşam da yürüyüş yapacaklardı ve genç kız hastaneden çıkınca oraya gidecekti. Telefonda babasıyla konuşurken Eymen Mahir de bunu öğrenmiş, beraber gidebileceklerini söylemişti. Beraber gitmişlerdi. İlk kez sohbet etmişler, birbirlerini tanımışlardı yol boyu yürürken. O akşam boynundaki kufiyeyi çıkarıp kıza vermişti Eymen Mahir; hem teşekkür etmek mahiyetinde, hem de yürüyüşte  kullanabilmesi için.

SON DÜŞÜŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin