''This image is not available in your country.'' Yani ''Bu resim ülkenizde mevcut-geçerli değil.''
Sizin ülkenizde erişilemiyor bu fotoğrafa. Çünkü bakmaya dayanamazsınız belki. Oysa birileri yaşıyor sizin bakmaya dayanamadığınız nice fotoğraflardaki gerçekleri.
Her bölüm sonuna gerçek fotoğrafları bilinçli olarak ekledim. Evet belki bazen bakmaya dayanamayıp hızla geçtiniz. Eğer sosyal medya hesaplarımda paylaşsaydım bu resimleri, herkes ya bakmadan geçerdi ya da bir saniye gözü takılıp hızla hiçbir şey görmemiş gibi atlardı fotoğrafı. İnanın sosyal medyada kendi fotoğrafımı paylaşsam 100 kişi beğenir, bunları paylaşsam 30 kişi. Bu nasıl denge? Bu, denge mi? Peki ya kaç kişi düşünüyor bizim bakmadığımız yahut bakamadığımız bu fotoğrafların gerçek olduğunu, birilerinin yaşamının bağrından kopup geldiğini? Hatta o fotoğraflar çekilirken bile çekenin kurşunlara hedef olduğunu?
Ne acı bir gerçek, değil mi tüm bunlar? Çocuğu, genci, bebeği, erkeği, kadını, yaşlısı demeden nice insanlar nice zülümlere maruz kalıyor...İnsanlar düşüyor, biz el uzatmıyoruz. Biz ilgilenmiyoruz bile. Karşımıza çıkınca geçiyoruz. Bu nasıl dünya düzeni? Beşerin yok oluşunu görüyorum ben. Duygulardan sıyrılışına tanık oldukça beşerin, berbat bir manzara çıkıyor ortaya. Söylencek acılı, hüzünlü, öfkeli daha çok şey var elbette ama susuyorum ben burada ve tıpkı Nidal gibi üç not bırakıyorum, siz anlayın diye...
Ama Müslümanım ben. Umutluyum, inançlıyım. Bir çok ülkeden bir çok insanın İslam'ı kabul edişini de görüyorum. Henüz şehadet getirmediği halde İslam'ı araştırmaya başlamış ve Kur'an dinlerken ağlayan gençler görüyorum. Kaçımız ağlıyoruz Kur'an dinlerken, söylesenize? Ben de dahil olmak üzere! Ve yine o henüz şehadet getirmemiş gencin Suriye için, mazlum coğrafyalar için seferber olup ağladığını, yardım topladığını, etkinlikler yaptığını görüyorum. Kaç Müslüman Türkiye'de onun kadar çaba sarf ediyor, bilmiyorum! Kendi çevremden dahi görüyorum da söylüyorum bunları ben... Hem ben Allah'ın adaletine inanıyorum. Nizam'a, hesap gününe!
Bir yanımız yıkılırken, bir yanımız yapılmakta!
Öyleyse biz yapan olalım! ''Ben ne yapabilirim ki?'' demeyelim. Eli kalem tutan yazsın, eli telefon tutan paylaşsın, her gün hatırlatsın bunları ulaşabildiği kadar insana. Etrafında kendinden küçük kuzeni, kardeşi olanlar oturup onlara anlatsın. Evet, anlatın! Çocuklara, gençlere anlatın ki dünyanın diğer yüzünü de bilsinler. Korkmadan, ayrıntılarla anlatın! Hem kendi hallerine de şükretsinler. Büyüyünce kardeşlerine yardım etme arzusu ile yetişsinler. Kitap okuyun, sahabe anlatın onlara. İmanları ve inançları güçlü olsun, karakterleri güçlü olsun ki İslam davasında birer ışık olup yol göstersinler büyüdüklerinde!
Tabi önce kendimizden başlamalı. Kendimizi inşa etmeli. Önce karakterimizle, tutum ve davranışlarımızla kendimiz örnek olmalıyız, unutmayalım. İç dünyamızı sağlamlaştırmaya çalışmalıyız. Unutmayın ki her şey sizin elinizde, zihninizde. Dua ve inanç! Hem Allah'ın yardımı hem kendimize olan inançla başaramayacağımız şey yok. Bize düşen çağın önümüze koyduğu depresyonu, hüznü, yalnızlığı ve diğer psikolojik bunaltıları aşıp İslamla içimizi temizlemek. Elbet biz de yorgun hissedeceğiz, hüzünleneceğiz, kırılacağız, kızacağız ama bu hisler içindeyken Allah'ın yanımızda olduğunu, kendimizi salıvermememiz gerektiğini, her şeyi dozunda yaşamamız gerektiğini de hatırlamamız gerekiyor. Güçlü kalmamız gerekiyor. Her şeyin hayırlısını O'nun vereceğine inanmamız gerekiyor. Teslim olmamız gerekiyor. Evet düşeceğiz, yeniden ve yeniden kalkmamız gerekiyor.
Düşene el uzatan olmak, kendi düşüşlerimizde de yeniden kalkacak denli güçlü bir imana sahip olmak duası ile.
Allah'a emanet olun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON DÜŞÜŞ
Teen FictionSavaşın ve aşkın gerçekte ne anlama geldiğini en iyi onlar biliyordu. Bütün engellere, yıkımlara, kayıplara ve ayrılıklara rağmen direnmeyi seçtiler. En güçsüz anlarında birbirlerine tutundular. Ölüm ve diriliş onların hayatında el eleydi. Ve bir m...