Bir rüyandan uyandım, bir başka rüyanın içine. Bir rüyandan tekrar uyandım, bir parçam rüyada hâlâ. Rüyada olmanın sancısı içinde kıvranmakta. Ağaran sabahın Rabbine sığınarak bekliyor bin yıl daha.
💐
Nidal, kollarının arasındaki yıpranmış bez oyuncağa biraz daha sarılmıştı farkında olmadan. Mervan odaya girdiğinde tahmin ettiği gibi karısının uyuyakaldığını gördü. Üzerindeki örtüyü güzelce omuzlarına dek çekip tebessüm ve şefkat, aşk ve merhametle baktı ona. Bir buçuk yılın ardından hayata devam ediyor, içindeki tüm yaraları göğsünde nişan olarak taşıyordu ikisi de. Buna çok mutluydu, şükrünü etmekten geri kalınmaması gereken kocaman bir nimetti ikisi için de. Her şeye rağmen sonunda Mervan'ın elini tutmuş, Rabbine sarılmış, unutmamıştı dünyaya geliş nedenini ve kalkmıştı düştüğü yerden. Tekrar birini sevmek imkansız görünse hatta böyle bir şeyi düşünemese bile Allah koyunca sevgiyi kalplere, sevebiliyordu insan yeniden, öğrenmişti Nidal. Eymen Mahir'i unutmuş demek değildi bu, hayır. Sevgisi öylece yüreğindeydi.
Mervansa evlendikten sonra nasıl olmuş da yıllarca birlikte olduğu kıza aşık olmuştu hayret etmişti. Onca zaman değil de o zaman... Allah her şeyin en hayırlısını biliyordu, inanıyordu. Çünkü bu zamanlama iki yaralı insana şifa olmak için ayarlanmıştı. Birbirlerine destek olmaları, birlikte çalışmaları, birlikte başkalarının yaralarını sarmaları, birlikte ömür almaları içindi.
Masanın yanına gitti, bakışları deftere takıldı. Merak etse de sözü vardı, okumayacaktı elbette. Yalnızca defterin üzerindeki fotoğrafı eline aldı ve tebessüm ederek baktı. Muaz evlenmiş, onun düğün töreninde hatıra olarak fotoğraf çekilmişlerdi hep birlikte. Bunun yanında hiç fotoğrafları olmadığını fark edince birlikte bir fotoğraf daha çekilmişlerdi Mervan ve Nidal. Nidal tekerlekli sandalyede, Mervan ise onun hemen bitişiğine koyduğu bir başka sandalyede oturuyordu. El ele tutup tebessüm etmişti ikisi de. Sıcacık bir tebessüm. Fotoğrafı defterin üzerine geri bırakıp ışığı söndürdü ve Nidal'in yanına uzandı. Yüzünü ona doğru dönüp bir kolunu başının altına aldı ve bir süre ona baktı, dua hediye etti, gözlerini kapattı.
''Mervan!'' Aniden gözlerini araladı Nidal. Yalnızca rüyasında değil gerçekten de ağladığını fark etti. Genç adam, ''Rüya görüyordun.'' diye fısıldayıp kızın yanaklarındaki ıslaklığı parmaklarıyla sildi. Rüya görüyordu...
Rüyanın etkisinden çıkmakta zorlanmıştı genç kadın. Sabah namazından sonra defterine karaladığı satırlarda da sanki gidecekmiş havası vardı. Bir zamanlar gitmeyi kendisi de çok istiyordu ama şimdi arkasında yaralı bırakmaktan korktuğu bir adam vardı.
Mutfağa gidip genç adamın kahvaltı hazırlamasına yardımcı oldu, birlikte güzel bir kahvaltı yaptılar. Bu sırada aralarında komşularının üç çocuğu hakkında konuşmalar geçmişti. Anne ve babalarını işgalciler tutuklayınca üç çocuk evde yalnız başına kalmıştı öylece. Onlarla ilgilenmişlerdi, misafir etmişlerdi bir süre fakat sonra Fatıma hanım kendi yanına almıştı onları. Hâlâ gidip ilgileniyorlardı elbette lakin onlar çalıştıkları için hep yanlarında olamazlardı. Bu nedenle Fatıma hanımla yaşıyorlardı artık. Yavrucaklar anne-babalarının dönmesini bekliyordu dört gözle ama ne zaman dönerler, dönerler mi Allah bilirdi...
Kahvaltıdan sonra hazırlandılar, hastaneye gittiler. Her zamanki gibi yoğun bir gün geçiyordu fakat dünyaya gözlerini açan gök gibi bakışlı minik kız tüm yorgunluklarını almıştı sanki. Saat öğlene gelirken bir grup personelle birlikte Mervan ve Nidal de hastaneden ayrıldı. Çit protestoları vardı ve oraya gidecek, sağlık personali olarak destek için orada bulunacaklardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON DÜŞÜŞ
Teen FictionSavaşın ve aşkın gerçekte ne anlama geldiğini en iyi onlar biliyordu. Bütün engellere, yıkımlara, kayıplara ve ayrılıklara rağmen direnmeyi seçtiler. En güçsüz anlarında birbirlerine tutundular. Ölüm ve diriliş onların hayatında el eleydi. Ve bir m...