4

779 85 90
                                    


sonda yazacaktım ama buraya yazayım dedim. bayadır yüzüne bakmıyordum bunun aslında, yine çeviri düşündüğüm kadar iyi bir fikir değildi sanırım ancak yarı yolda bırakmam başladığım bir şeyi o yüzden bunu da bırakacak değilim. kusura bakmayın biraz bozuk bir çeviri oldu, daha iyisini yapabileceğimi biliyorum ancak iki aya yakındır evden çıkmamak ve tüm bu genel durum kafama hiç iyi şeyler yapmadı maalesef:D diğer bölümleri yüklemek konusunda daha çabuk olmaya ve çeviriyi geliştirmeye çalışacağım. iyi okumalar!! 


Jongin saat dördü vurduğunda, telefonunda çalan Yiruma'nın Love Me parçasının huzur dolu sesine uyandı. Yataktan kalktı ve sabahlığını giyerken terliklerini ayaklarına geçirdi, kahvaltı etmek için ayaklarını sürüyerek mutfağa doğru ilerledi. Hmmm, hazır kimbap ve bakkaldan aldığı greyfurt suyu bitmek üzereydi. Üzerini değiştirirken gün boyu yapacağı işler arasına manav alışverişini de eklemesini söyledi Siri'ye.

Durmadan önce apartmanının küçük spor salonundaki koşu bandında on dakikadır koşuyordu, telefonunun yanıp sönen ışığına yanlamasına bir bakış attı. Kulaklıklarında çalmakta olan müziği durdurdu ve annesinin önceki günden kalma sesli mesajını dinledi. "Merhaba hayatım. Sadece yarınki akşam yemeğine katılacak mısın, onu sormak istemiştim. En son uğradığından beri baya oldu." Jongin alaylı bir kahkaha attı: sadece annesi bir haftayı 'baya oldu' olarak değerlendirirdi. Hiç değilse yaptığının farkındaydı, sesindeki kinaye fark ediliyordu. "Yeminle bu sıralar seni ne zaman görsem her seferinde daha da uzamışsın gibi geliyor. Sana geçen sefer verdiğim ginseng'i kullanıyor musun? Daha fazlasını ister misin? Dükkandan bir şeye ihtiyacın olursa bana mesaj at."

Üniversiteye başladığından beri tek başına yaşıyordu ancak Jongin kendi yetişkin hayatıyla ailesinin hayatı arasına daha yeni yeni mesafe koymaya başladı, yavaşça üç gecede bir ya da haftada bir akşam yemeğine azaltıyordu görüşmelerini. Yapacak daha iyi bir şeyi olduğundan değildi, ama daha çok... yapacak daha iyi şeyler bulması gerektiğininin farkına varmıştı, ve bu onun efor olmadan olacak bir şey değildi. Tanrı aşkına, cidden bir hobiye ihtiyacı vardı. Belki de sihir öğrenmeyi falan denemeliydi, ya da şu ağaçlara özel şekiller veren budama yöntemlerini, ya da başkalarıyla rekabete gireceği yaban gelinciği yarışları. Sadece... herhangi bir şey.

Duş alırken kasvetli düşüncelerinden uzaklaşmaya çalıştı ve daha sonra siyah kumaş pantolonunu, beyaz gömleğini giyip gözlüklerini taktı. Eşyalarını iş çantasının içine yerleştirdi ve çantayı omzuna astıktan sonra Jongin, evinden çıktı ve normal ofis saatlerine sahip çalışanlardan oluşan kalabalığın acelesine karıştı. Günlük işlerini halletmek için birkaç dükkana uğradı ve akşam yemeğine ailesinin evine gitmek için kullanacağı metroya binmeden önce, aldıklarını evine bıraktı.

Kim ailesinin samimi evinde rahat bir yemekti. Sohbetleri her zamanki gibi rahatça ilerliyordu, sadece arada bir muhabbeti bozan işle ilgili birkaç soruyla karşı karşıya kalmıştı.

"Ah, bilirsiniz, her zamanki gibi. İyi işte, başka herhangi bir ofis işi gibi," dedi, her zamanki yarı doğrusunu paylaşarak. Jongin hiçbir zaman ailesine yalan söyleyen biri olmamıştı. Ortaokulda birkaç kez denemişti bilardo salonuna gittiğini saklamak için ve her seferinde bir saniye sonrasında falan gerçeği söylemişti. Prudence'ın sırlarını saklamanın yalan söylemek olmadığını savunuyordu kendine, ama yine de yanlış hissettiriyordu. Konuyu hızlıca garip bir kişiliğe sahip olan yan komşu Bayan Lee'ye ve evinin saçaklarına tüneyen güvercinlerle bitmek bilmeyen savaşına çevirdi.

Jongin bulaşıkları yıkarken ve yemekten sonra ortalığı toparlamada yardım ederken annesi yanına yanaştı. "Komşulardan konu açılmışken, geçen gün kimi gördüm biliyor musun?" Kayıtsız olmak için başarısız bir çaba içinde sordu.

What the Nightingale Spies (çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin