iyi okumalar!!
–
Titremekte olan Kai yarım dakika boyunca, sanki Dyo'nun nerede olduğuna dair bir ip ucu verebilirmiş gibi bilgisayar ekranını taradı gözleriyle. "Hadi, hadi, hadi," fısıldayarak konuşuyordu. "Tekrar çevrimiçi ol, geri gel, tanrı aşkına." Onlar da sarı "İLETİŞİME SON VERİLDİ" yazısı ekranı kapsayıp kaybolana kadar umutsuzca bina planlarının diğer katmanlarına tıklamaya başladı.
Dyo'nun yer belirleyicisi devre dışıydı.
"SİKTİR!" Kai bilgisayar faresini bölmesinin duvarına fırlattı. Şimdi ne olacaktı? Ne yapması gerekiyordu?
Elleriyle saçını kavrayan Kai nefesini düzenlemeye ve dikkatini vermeye çalıştı. Kontrolü kaybedemezdi. Dyo ona güveniyordu. Panik hissini geri yuttu ve odaklandı. Doğru. Görev sonrası rutini. Bununla ilgili her ne kadar az bile rutine uygun bir şey yoktu gerçi. Görev materyallerini toparladı ve geldikleri ambalaj zarfa koydu. Ancak bu sefer zarfın istikameti yakıcı değildi.
Eğer bir mucize olur da Dyo tekrar çevrimiçi olmayı başarırsa diye çalışma alanını terk etmeye cesaret edemiyordu, ama orada kalamazdı. Orada oyalanarak geçirdiği her bir saniye boşa gidiyordu. "BAEKHYUN!" diye bağırdı. "BAEK, hemen buraya gel!"
Çığlığı boş koridorda yankılandı ve birkaç saniye sonra irkilmiş Baekhyun endişe dolu yüzünü gösterdi. Kai kulaklığını ona fırlattı. "Bağlantımız kesildiğinde Dyo bilinmeyen sayıda düşmanla çatışma halindeydi. Nereden geldiklerini gösterecek herhangi bir ısı okuması yoktu. Bunu tak ve geri gelirse diye izle." Titriyordu, her şey gerçeküstü hissettiriyordu. "Gitmem gerekiyor, ben–"
"Git. Kris. Yedinci kat." Baekhyun düşüncelerini sıfırlamasına yardım etti. Hızla kulaklığı takıp Kai'ın ekranının önüne yerleştiğinde son derece kontrollü bir ses tonunda konuşuyordu.
Kris. Hemen Kris'e ulaşması gerekiyordu. Dyo'nun hayatı tehlikedeydi.
"Sana güveniyorum, kaplan."
Aklında bununla birlikte, Kai merdivenlere koştu. Asansörü beklemek için vakit yoktu. İkişer adımlayarak üç kat merdiveni koşarak çıktı, üst kademe yöneticilerin ofislerinin olduğu geniş resepsiyon alanına daldı. Oradaki yönetici asistanı kargaşalı yaklaşımıyla irkildi.
"Yardımcı olabilir miyim?"
"Kris'i görmem lazım. Hemen. Başarısız görev," nefes nefese konuştu.
"Önemli bir konu hakkında telefonda kendisi. Dosyayı benimle bırakın ve ben–"
"Hayır, onu şimdi görmem lazım. Bu acil bir durum!" Kai izin için beklemedi, resepsiyonistin masasını geçti ve patronunun odasına daldı. Kapıyı ardından çarptı ve asistan içeri giremesin diye kilitledi.
Büyük deri sandalye dönüverdi ve ona dik dik bakan Kris göründü. "Şu an iyi bir zaman değil," elindeki telefona işaret ederek fısıltıyla konuştu.
"Acil," Kai masaya doğru yaklaşırken açıkladı.
"Bir dakika," Kris tekrar telefona dönmeden öfkeyle baktı ona. "Evet, navigatör ofisime geldi şimdi. Başkanı ne kadar çabuk – siktir, n'apıyorsun?!
Kai şu an profesyonel hassasiyetlere kafa yoracak durumda değildi: Kris'in telefon konuşması bitene kadar onu görmezden geleceğini anlamıştı, bu sorunu çözmek için aletin kablosunu çekiştirdi ve direkt konuya girdi. "Efendim, bugün bana ve Dyo'ya atanan görev – bir şey yanlış gitti. Ateş edildi ve Dyo bir kodu bağırıyordu, 1288? Bu da güvenli hatta bilinmeyen bir sistem sesini harekete geçirdi. İletişim kesilmeden önce yumruk yumruğa dövüş sesine benzeyen bir boğuşma duyuldu. Yakalandığını düşünüyorum. Hemen bir şey yapmamız gerek. Görev dosyası burada." Kısa bilgilendirmesinden sonra zarfı patronuna itti. Kris ne yapılması gerektiğini bilir. Bilmek zorunda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
What the Nightingale Spies (çeviri)
FanfictionÇalıştığı ajansta yeni bir ajanı yönlendirmekle görevlendirilen Kai için gece görevleri çok daha ilginç bir hal alıyor. Birbirlerini sadece kulaklıklardaki seslerinden tanıyan bu iki insan, her şeyden çok gizlilik gerektiren casusluk dünyasında ne k...