iyi okumalar!! yorumlarınızı eksik etmeyin<3
tw: kan
–
Kai soluklanırken elini saçlarının arasında gezdirdi ve durumunu enine boyuna tarttı. Öncelikle asıl görev dosyasını almak için insan kaynaklarına gitmesi gerekiyordu. Bekle, hayır... Kris'in yetki vermek için biraz süreye ihtiyacı olacaktı. Pekala, bunu beklerken zaman kaybetmek yerine Baekhyun'ı kontrol etmeliydi.
Kai tekrar hızla navigasyon katına döndü. Masasına vardığında Baekhyun'ın haritaları açtığını ve farklı katmanlara göz attığını gördü. Kai'ın kalbi daha hızlı atmaya başlamıştı. Bir mucize gerçekleşip, Dyo tekrar çevrimiçi mi olmuştu yoksa?
Onun geldiğini gören Baekhyun alaycı bir şekilde sırıttı."Dyo'dan haber yok, ama veri tabanından haritaları aldım, o yüzden yönlendirmeye hazırsan..." sesi kısıldı.
Kai masasına baktı, binden fazla görev tamamladığı sandalyesinin güvenli tanıdıklığına. Burada kontrol ondaymış gibi hissediyordu. Evdeymiş gibi. Nefes almak kadar doğaldı. Ancak ekrandaki binanın boş planına bakıp rahatlatıcı yeşil noktayı göremediğinde tam olarak nerede olmak istediğini biliyordu, nerede olması gerektiğini.
"Burası," beşinci kattaki geniş köşe odasına parmağıyla işaret etti. "İletişimimiz koptuğunda Dyo buradaydı. Oraya gitmem gerekiyor, o yüzden senin beni yönlendirmene ihtiyacım var."
Baekhyun gözleri ve ağzı kocaman açılmış şekilde ona bakakaldı. Baekhyun'ı dili tutulmuş bir biçimde görmek ürkütücü bir andı. Cevap vermeden önce bakışları ekran ve Kai arasında gidip geldi. "Üzgünüm – bunu tekrar etmeni soracağım, çünkü biraz önce kendini öldürmekte sana yardım etmemi istediğinden eminim."
Lanet olsun. "Uygun olan başka kimse yok – ben olmalıyım."
Bu neden birkaç dakika öncesinin tekrarı gibi hissettiriyordu? Kai'ı tartan bir ifadeyle sandalyede geri yaslandı. Bir şey söylemiyordu gerçi. Kai'ın önsezileri Baekhyun'ın üstlerden talimatlardansa gerçekle kazanılacağını söylüyordu.
"Bak, kahve makinesi? Şekerlemeler? Bunların hepsini Dyo gönderdi. Bana gönderdi." Kendini kaybettiğini hissederken sözlerini vurgulamak için göğsüne vurdu. "O yüzden gidiyorum. Gideceğim ve–"
"Tamam," Baekhyun lafını böldü. "Kahretsin, o noktaya ulaştığını fark etmemiştim. Tamam, yardım edeceğim. Ama önce şunu söyle: kayıt dışı mı yoksa kayıtlara geçecek mi?"
Tanrıya şükürler olsun. Her türlü yardım edecekti zaten. Kai, Baekhyun'a sarılmadan edemedi. "Kayıtlara geçecek. Yani, gayri resmi olarak kayıtlara geçecek?"
Baekhyun onu salsın diye birkaç kez Kai'ın sırtına vurdu. "Kris sana sessizce inisiyatif verdi yani?"
Kai kafasını salladı. "Kağıt işleri için insan kaynaklarına gitmem lazım."
"Ah, evet. Ken'i sor. Orada en sevdiğimdir. İşini hemen halleder. Ben de yeni kahve demleyeyim, ihtiyacımız olacak gibi." Baekhyun ayağa kalkınca Kai gözlerini kısarak baktı ona.
"Tüm bu zaman boyunca makinenin nasıl çalıştığını biliyordun?"
"Hey, stres durumunda insanlar inanılmaz şekilde tepkiler verir. Bir anlığına anlayış ve bilgi seliyle doldum – yarına yok olur büyük ihtimalle!" Dinlenme odasına giderken konuştu.
Bu şartlar altında Kai'ın gülümsemesi bir mucizeydi, ancak ikinci kata doğru merdivenleri inerken gülümsüyordu.
Görünüşe göre onu aramasına gerek yoktu çünkü Ken insan kaynakları masasının başında görev yapıyordu ve üzerinde Kai'ın adı olan mavi bir zarf tutuyordu. Minnetle kabul etti ve tekrar ofis katına çıkarken eğilerek teşekkür etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
What the Nightingale Spies (çeviri)
FanfictionÇalıştığı ajansta yeni bir ajanı yönlendirmekle görevlendirilen Kai için gece görevleri çok daha ilginç bir hal alıyor. Birbirlerini sadece kulaklıklardaki seslerinden tanıyan bu iki insan, her şeyden çok gizlilik gerektiren casusluk dünyasında ne k...