iyi okumalar!! lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin, son zamanlarda yorumlarda azalma var ve hafiften çevirme isteğimi kaybetmeme neden oluyor bu...
–
Jongin ağır ve ölçülü adımlarla kedi kafesine doğru yürüyordu. Yol boyunca, kaldırımdan sokağa yuvarlanmamasına dikkat ederek metro çıkışında gördüğü parlak bir çakıl taşını ayaklarıyla sürükledi. O saatlerde hala sessizdi ortalık, sadece kundura ayakkabılarının kaldırıma çarpışının ve ona eşlik eden taşın yuvarlanma sesi duyuluyordu. Kedi kafesine ulaştığında taşı eline aldı, bir süre inceledikten sonra cebine attı.
"Günaydın, Luhan," arkadaşına seslendi. Diğeri kahve tezgahının ardında her zamanki yerinde yoktu.
"Selam, Jongin," arka koridordan boğuk bir sesin cevabı duyuldu. Kafe sahibi bir dolabın içe eğilmiş, bir şeyi çekip çıkarmaya çalışıyordu. Luhan'ın sadece bacakları görünürdeydi; her ne için uğraşıyorsa, çabalarken birini havaya kaldırmıştı.
Ön kısımdaki her zamanki masasına çantasını bırakan Jongin, kafenin en arka kısmındaki depo dolabına doğru ilerledi. Yanlarından geçerken diğer devamlı müşterileri selamlamak için hafifçe eğildi, durduğunda kapı çerçevesine yaslandı ve Luhan'ı dürttü. "Yardıma ihtiyacın var mı?"
Kafe sahibi doğruldu ve alnına düşen saç parçalarına üfledi. "Aslına bakarsan, evet. Siparişlerim geldi, ve kahve çekirdeklerine ulaşmamı engelliyorlar." Luhan ona ne olduğunu bilmediği karton kolilerden verdi, biri diğerinin ardına. Jongin kolilerle ne yapacağını bilemediğinden yan tarafına koymaya başladı, yeni bir sütuna geçmeden önce üç koliyi üst üste yığdı.
"Biraz ağırlarmış. Kahve mi hepsi?"
"Çoğunlukla," diye cevap verdi Luhan, ilgisiz bir hali vardı. Yan tarafa birkaç kahve torbası sürükledi, daha sonra kolileri tekrar dolaba koymak için Jongin'e işaret etti, hepsini şaşırtıcı şekilde duvara derin bir şekilde ilerleyen raflara yerleştirdiler. Hepsini tekrar raflara koyduğunda Luhan kahve çekirdeği torbalarını ön tarafa getirdi, kısa sıralara dizdi. İşini bitirdiğinde kolileri görmek imkansızdı.
Jongin arkadaşına karşı sorgulayıcı bir şekilde tek kaşını kaldırdı. Luhan bunu görmezden geldi.
"Bu sabah sana sormadan bir parça ahududu ekledim latte'ne. Gününü tatlandırır umarım," dikkati başka yöne çekmeye çalışan bir havayla gülümsedi tezgahın arkasına geçerken. "Müesseseden. Yaptığın zorlu iş için."
Tam olarak hangi zorlu iş, Jongin emin değildi. "Hayır, sorun değil. Tatlı da alayım," Vitrinin ardında sergilenen yiyeceklere işaret etti. Jongin'in egg tart'ını tabağa koymakla meşgulken ona sırtını dönen Luhan'ın itiraz etmesine şans vermemek adına, Jongin parasını çıkarıp hızla kasaya koydu. "Teşekkürler, Lu." Tabağını aldı ve masasına döndü. (ç/n: bir tür tatlı sanırım, fotoğraflarına bakabilirsiniz.)
Mimi çoktan masanın üzerinde onu bekliyordu, sabırsız bir şekilde kuyruğunu sallarken ona bakıyordu. Jongin ona yaklaşırken sanki "nerede kaldın?" dercesine miyavladı.
"Selam benim güzel kedim." Tabağını ve bardağını masaya koyarken mırıldandı. Kedinin kulaklarının arasındaki yumuşak kürkü okşarken burunlarını tokuşturdu. Mimi gürültüyle mırladı, sandalyesine oturur oturmaz kucağına atladı.
"Sabahın nasıl geçti, prenses?" kedi bacakların üzerinde bir ileri bir geri dolanırken sordu. Bir eliyle kedinin pembe tasmasının altındaki boynunu kaşırken diğer eliyle yemeğini yedi. Cevap yerine Mimi arada sırada yalayarak çıplak kollarını taradı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
What the Nightingale Spies (çeviri)
FanfictionÇalıştığı ajansta yeni bir ajanı yönlendirmekle görevlendirilen Kai için gece görevleri çok daha ilginç bir hal alıyor. Birbirlerini sadece kulaklıklardaki seslerinden tanıyan bu iki insan, her şeyden çok gizlilik gerektiren casusluk dünyasında ne k...