Bulut
Şiddetli esen rüzgar yokmuş gibi dizlerimi biraz daha karnıma çektim. Bu küçük bahçenin güzel bir manzarası yoktu belki ama kulağımdaki müziğin zihnime bıraktığı görüntüler kalbimi tekletmeye yetiyordu.
İstemsizce kaşlarım çatılırken kafamdaki düşünceleri atmak için çabaladım. Bileğimdeki mor ipe takıldım bir süre. Dudağımın kıvrılmasına engel olmak istiyordum ama yapamadım. Herşeyi mahvettiğim o kısa an geldi aklıma.
"Arkadaş mıyız?" demiştim onunla asla arkadaş olamayacağımı bile bile.
"Salaksın oğlum sen. Hislerinin arkasında duramayan bir korkaksın işte."
Kendime söylediğim öfkeli cümleler ağzımdan çıkıp kalbime yerleşiyor, beni bitirmek istercesine baskı uyguluyordu. Kafamı iki elimin arasına alarak şarkıya odaklanmaya çalıştım. İçimde, bastıramadığım hisler vardı. Kafam öyle karışıktı ki bundan kurtulmak için aklıma gelen ilk şeyi yapmak beni şaşırtmadı.
Telefonu elime alarak Beril'in ismine tıkladım. Tam olarak şu an, yaptığım şeyin saçmalığını dahaca kavrayamamışken hemen bitirmek istiyordum. Beril ikinci çalışında telefonu açtığında uykulu sesi kulağıma doldu.
"Ömer?" Hırıltılı sesi kulağımı tırmalarken yüzümü buruşturdum. Ömer'in kim olduğuysa ayrı mevzuydu.
"Kızım, çok mu dizi izledin sen? Benden başka kim arasın seni uyanır uyanmaz, kim bu Ömer?"
Telefonun diğer ucundan gelen hışırtılar ayıldığının belirtileriydi.
"Dolunay'ın arkadaşı." dedi sakin bir sesle. Gözlerimi birkaç saniyeliğine kapatarak derin bir nefes aldım ama sevdiği kişinin bu çocuk olup olmadığını düşünmeden edememiştim. Bedenimin kasıldığını farkettiğimde, konuyu arama sebebime çektim.
"Alışverişe gidelim mi?"
Beril'den beklemediğim kadar uzunca sustu. Bir elbisenin rengini konuşmak, modeli hakkında dakikalarca kafa patlatmak kafamı dağıtabilirdi belki. Umutsuzca, fikrimin ne kadar saçma olduğunu düşünmeye başlıyordum ki karşı taraftan gelen Beril'in çığlığı tam o saniye duyu organlarımı etkisiz bırakmaya yetmişti.
"Bulut! Beklediğimden daha kötüsün."
Az önce çığlık atan ses şimdi yerini endişeli bir sese bırakmıştı. İsteyeceğim son şey bu konu hakkında konuşmaktı çünkü beni delirtebilirdi.
"Hayır Beril iyiyim, hem şikayet etmiyor muydun sen, seninle alışverişe çıkmıyorum diye?"
"Tamaam." dedi cılız bir sesle bu sefer. "Ama sorularımdan kurtulduğunu düşünme."
Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak deyiminin bu kadar haklı bir söz olduğunu birkez daha farkederek sıkıntıyla ofladım.
Vazgeçmek mi istiyordum? Bileğimde hâlâ onu hatırlatan bir ipi taşıyarak umutsuzca ondan kaçmak mı istiyordum? O an boktan hayatın bana sunduğu iki şık arasından bir seçim yapmam gerekiyordu.
Ya sevdiği biri olan bir kızı korkakça severek akıl sağlığımı yitirecektim.
Ya da en ufak şeylere anlam yüklemekten vazgeçip kendi yoluma bakacaktım.
Dolunay
Adımlarımı hızlandırmış, Avm'nin içine giriyordum. Beril'in uzun zamandır benimle alışveriş yapmak istediğini biliyordum ve bugünki teklifini kabul etmiştim. İyi gelebilirdi belki.
Mağazaların bulunduğu kata çıkarken bir ruhtan farksız olduğumu farkettim. Gülümsemeye çalıştığım sırada arkadaşımın gelmemi istediği mağazaya çok yakındım. Birkaç adım daha attıktan sonra olduğum yere çivilendim. Çok büyük bir ihanete uğramıştım. Bulut'un burada olmasını bir tesadüfe bağlayarak kendimi rahatlatmaya çalışsamda içsel düşüncelerim "kaç" diye bas bas bağırıyordu.
