Medyadaki yakışıklı: Bulut
Sizce Bulut karakterine uygun mu?
°
°
°Gece boyu rahatsız edici kabuslar görerek sık sık uyandım. Sanırım ben Bulut'un gidişini kabullenememiştim. Gece annem tarafından şiddetle sarsılarak uyandırılmıştım ve annem bozuk plak gibi iyi olup olmadığımı sormuştu. Annemin sorusuna cevap veremeden karşımdaki aynada yaş dolu gözlerimi farketmiş ve kötü bir rüya gördüğümü söyleyip geçiştirmiştim.
Şimdiyse ölü bedenimi canlandırmak için soğuk bir duş alıp aynanın karşısına geçmiştim. Nedense kendimi her zamankinden çirkin hissettiğim için yüzümü başka tarafa çevirerek bol sweati üstüme geçirdim.
Yan odamızda kalmaya başlayan Ömer'i okul için uyandırmaya giderken, ahşap kapının açılması ve Ömer'i hazırlanmış bir halde karşımda dikilirken bulmam bir oldu.
"Günaydın." dedim güçsüz çıkmaması için uğraştığım sesimle. Tam arkamı dönecekken Ömer'in beni hızla saran kollarının ortasında kaldım. Anlaşılan öğrenmişti ama ben tekrar ağlamak ve o kötü hisle dolmak istemiyordum.
"Daha dün görüştük. O kadar özledin mi beni?"
"Hislerini saklamana gerek yok."
Şakaya vurmak işe yaramayınca yüzüm her zamankinden ciddi bir hal aldı.
"Ben iyiyi..."
"Değilsin Dolunay."
Sıkıntıyla nefesimi dışarı bıraktım. Sevdiğim kişinin gidişini 1 günde atlatacak değildim. Ama bundan başka çare göremiyordum.
"Olacağım." diyerek geri çekildim. Mutfakta bir şeyler hazırlayan annemin yanına giderek yanağına küçük bir öpücük kondurdum. "Günaydın."
"Günaydın güzel kızım."
Kurduğu cümleden 2 saniye sonra kaşları çatılan anneme bakıyordum. "Dolunay, iyisin değil mi?"
"İyiyim anne." dedim gülümsemeye özen göstererek. O sırada içeri giren Ömer'in ağzını oynatarak "yalancı" demesini umursamadım. Dikkat çekmemek için onların baktığı anlarda ağzıma bir iki lokma atarak "her şey yolunda" izlenimi vermek beni epey bir uğraştırdı.
Kahvaltıdan sonra odamdan çantamı alarak ayakkabılarımı durgun bir halde giydim. Dış kapıya çıkıp Ömer'i beklerken her ne kadar istemesemde kafamda bin türlü şey canlanıyordu. O gün Bulut'un dediği cümle zihnimde yankılanırken küçük bir iç çekmeden edemedim. Onu sevdiğimi söyleyememek yüreğimde büyük bir eksiklik hissi vermişti.
Omzuma dokunan parmaklar hüzünlü düşüncelerimi dağıtmasada, yerimde sıçramama neden olmuştu.
"Ne dikiliyorsun orada zebani gibi Ömer?"
Bu süre boyunca bir şeyleri alaya almak benim için daha kolay olacak gibiydi. Sürekli hüzünlü hüzünlü dolaşmamdan iyi olurdu.
"İkide bir hayallere dalacağına biraz etrafına kulak ver. Sana seslendiğimi bile duymadın. Kolyeni düşürmüşsün."
Güneş simgesi olan kolyemi elime alırken ufak bir ürperti hissettim.
"Sağ ol, hadi gidelim."
Başını salladı. Duygularını saklayan bir kişi daha varsa o da Ömer'di. Bana destek olmak istediğini bilmeme rağmen buna izin vermiyordum çünkü hiç olmamış gibi yapmak bir nebze olsun rahatlatıyordu.
"Minik ay."
Ömer'in bana böyle seslenmesine alışkındım. Sesindeki muzipliği görmeden gelemedim.
"Eksek mi bugün okulu? Gidip bol acılı lahmacun gömelim. Hatta öyle bir yiyelim ki, sen eskiden olduğu gibi olduğun yere yığılıp kal. Merak etme sırtım Minik Ay'ı taşımak için hazır durumda."
Dediklerine gülmeden edemedim. Her şeye rağmen içim pıtır pıtır olduğundan Ömer'e güçlüce sarıldım.
"Ama kemiklerimi kırarsan seni nasıl taşıyacağım?"
Sahte isyanına içten bir gülümsemeyle karşılık verdim. Benimle birlikte o da gülmeye başladı.
"Ha şöyle kızım ya, gül biraz."
"Teşekkür ederim." dedim gülümserken.
"O niye?"
"Öylesine."
Kolunu omzuma atıp saçlarımı karıştırırken yürümeye başlamıştık. Böyle bir arkadaşa sahip olmak harika bir şeydi.
Okula vardığımızda ilk gördüğüm görüntü bize doğru yaklaşan Beril'di. Benden tek farkı içindeki üzgünlüğü gizlememiş olmasıydı. Yanımıza geldiğinde önce bana sonra Ömer'e baktı. "Günaydın."
"Günaydın."
"Dolunay biraz konuşabilir miyiz?" diye sorduktan sonra ekledi. "Yalnız."
Ömer bana korumacı bir bakış atarken gidip gitmemekte kararsızdı. Bu konuları konuşmanın beni üzeceğinden korktuğu belliydi.
"Ben az sonra gelirim."
Ömer'e gitmesi için ikna eder bir bakış atarak gönderdikten sonra iki adım mesafemizdeki banklara oturduk. Bir süre sessiz kaldıktan sonra bakışmaya başladık. Bu tuhaf anı gülümsemesiyle bölen Beril'di.
"Evet ikimizde üzgünüz, bu gayet ortada. Emin ol bende pek mutlu sayılmam. Ama Bulut'a karşı kızgınlık ya da kırgınlık hissetmemen için bunları anlatmak zorundayım."
Derin bir nefes alarak anlatmaya başladı.
"Bulut'un bir ablası var biliyor musun? Fransa'da tedavi görüyor. Son zamanlarda durumu ağırlaşmış ve tedavisi sonuç vermiyormuş. Doktorlar aile hasreti çektiğini düşünüp amcama haber vermiş. Amcamda kızını düşünüp neyi varsa toplayıp ilk uçakla Fransa'ya gitti. Yengem ve Bulut'ta onunla gitti anlayacağın. Ablasının durumu iyileşir mi bilmiyorum ama bütün bir aile olarak onun yanında olmaları gerekiyor. Tedavi belki de yıllar sürebilirmiş." deyip sıkıntılı bir iç çektiğinde ne söyleyeceğimi bilemedim. Şaşkın ve üzgündüm.
"Bana neden anlatmadı ki?"
"Ablası onun için çok değerli. Sende öylesin. Ne zaman döneceklerini bilmediğinden sana açıklama yapamadı. Senin onu beklemeni istemedi. Ya da bekleyemeyeceğinden korktu."
"Ondan vazgeçmemi mi istiyor yani?"
"Sadece acı çekiyor ve bunu kendi içinde yaşamaktan başka çaresi yokmuş gibi davranıyor. Seni üzmek istemedi."
Yani açıkça onu sevmeyi bırakmamı istiyor. Bencillik yapmamaya çalışırken ikimize de çok büyük bir bencillik yapıyor.
"Bana bunları anlatmamış olsaydın bile onu sevmeye devam ederdim. "
"Onunda ihtiyacı olan buydu aslında. Ama kafasını ablasıyla öylesine meşgul etti ki bir de seni bu karmaşasına sürüklemek istemediğini söyledi."
Aptal.
Eğer şu an canı acımıyor olsaydı ona defalarca kez aptal olduğunu söylerdim. Gittiği için değil, onu sevmememi istediği için. Bu hikayede korkak tarafın ben olduğumu düşünmekle hata yapmışım. Asıl korkak olan o. Benim için benden vazgeçtiği için büyük bir aptal.
Yüz ifadem öyle acınası bir hal almış olmalı ki Beril bana sıkıca sarıldı. " Senin onu sevmek zorunda olmanı istemedi ama onun ne kadar zaman geçerse geçsin kalbinde senin olacağını biliyorum."
Gözyaşım Beril'in omzuna düşerken çaresiz bir gülümseyişle karşılık verdim sözlerine.
"Eğer onunla konuşursan ona bir aptal olduğunu ve burada ne olursa olsun onu bekleyen bir kızın olduğunu söyle."
Beril sözlerime içten bir şekilde gülümserken başımı her an yağmur yağabilirmiş gibi görünen gökyüzüne çevirdim. Sıra sıra dizilmiş bulutlara bakarken hüzün ve sevginin getirdiği sıcak his yüreğime yayılıyordu.
Bulut...
Seni bekleyeceğim.