30

487 31 2
                                    

Dış kapıdan çıkarken Bulut'u göreceğim için içimi saran mutluluğa gülümsedim. Bazen onu nasıl bu kadar sevdiğimi düşünüp duruyordum. Sanki biri gelmişti ve Bulut'u kalbimin tam ortasına koyup gitmişti.

Caddenin karşısına geçmeye çalışırken, onu durakta beklerken görünce her zaman olduğu gibi tatlı bir heyecan yaşadım. Yolu geçip yanına gidecekken bir anlığına duraksadım ve bir süre Bulut'un yüzünü izledim. Mutsuz muydu?

Kaşlarım hafifçe çatılırken hızlıca yanına giderek eline dokundum. Beni gördüğü an yüz ifadesi normalleşti. Ya da o öyle olduğunu sanıyordu. Bir şey sormadım. Yüzüne bakarken içimi fazlasıyla burkan o görüntüyü gördüm. Gözleri dolmuştu.

"Ne oluyor?" dedim korkuyla. Cevap vermeden benide yanına çekerek banka oturdu. "Bulut.."

2 dakika boyunca hiçbir şey demeyerek yere baktı. Sonra başını bana çevirerek gülümsedi. "Seni bu kadar sevdiğimi bilmiyordum."

Kalbim kötü şeyler olacağını hissetmiş gibi sıkıştı. "Neden öyle diyorsun şimdi?"

Gözünden düşecek olan yaşı eliyle silerek tekrar önüne döndü.

"Bulut ne olduğunu söyle artık lütfen" derken sesim titremeye başlamıştı.

"Daha beni sevdiğini söylediğini bile duyamamıştım. Ben gerçekten evleneceğimizi düşünmüştüm biliyor musun? Aptalım."

Söyleyecek söz bulamıyordum ve korkum neredeyse aklımı kaçırmama sebep olacaktı.

"Bulut.." dedim son kez.

"Gidiyorum." dedi bir anda. "Bir daha görüşebilir miyiz bilmiyorum. Yarın sabah ilk uçakla Fransa'ya gidiyoruz. Sanırım orada yaşayacağız."

Daha söylediklerini sindiremeden ayağa kalkıp cümlesine devam etti.

"Beni sevdiğini duymayı çok istemiştim. Ama artık söyleyemezsin. Çünkü o zaman gidemem."

Konuşmaya başlayacakken ağladığımı farkettim. "Ne-neden gidiyorsunuz?"

Az önceki halini toplamaya çalışarak boğuk sesiyle cevap verdi. "Öyle gerekiyor."

Gözlerime bakarken son kez baktığını o kadar belli ediyordu ki oturup çocuk gibi hıçkıra hıçkıra ağlamak istedim. Sonraki 5 dakika, kendimi boş bir zihinle caddede yürürken buldum. Öyle gerekiyordu ve gidecekti öyle mi?

Bir insana en fazla ne kadar bağlanabilirsem işte o kadar bağlanmıştım Bulut'a. Ayaklarımı sessizce sürüklerken en mutsuz anımı yaşadığımı farkettim. Bundan daha kötü hissedebilir miydim ki?

Sadece ağlayarak kırgın bir halde eve döndüm, odama girdim ve yatağımın içine oturdum. Başım öyle çok ağrıyordu ki hiçbir şey düşünemeden uyuyakaldım.

Kalktığımda saat 6.30 du. Yatağıma oturarak çaresizce onun gidiş saatine odaklandım. Ne zaman gideceğini bile bilmiyordum. O anda fazlaca bir gürültüyle çalan telefonumu açmak istemesemde açtım.

"Dolunay?" dedi aceleyle soluyan Beril'in sesi  ve beklemeden devam etti. "Biliyorum üzgünsün. Ama gitmek zorundalar. Sana sonra her şeyi anlatacağım, sadece onun yanında ol. Lütfen..."

Telefon bir anda kapanınca gece şarja takmadığımı yeni hatırlayabildim. Beril'in söyledikleri beynimde yankılanırken aniden kalkarak banyoya gittim. Yüzümü yıkadıktan sonra kapıya koşturdum. Dün eve gelip üstümü bile değiştirmemiş olmam işe yaramış gibiydi.

Kapının önüne çıkarak boş caddeye baktım. Taksi! Taksi bulmalıydım. Meydana doğru hiç koşmadığım kadar hızlı koşmaya başladım. 5 dakika uzaklıktaki taksiciyi görür görmez hızımı artırdım. Önüme gelen ilk taksiye hiçbir şey demeden binerek, büyük ihtimal çokta anlaşılır olmayan bir sesle resmen bağırdım.

"Gidelim, lütfen hemen hava alanına gidelim."

Adam uykusundan uyanır gibi irkildi ve başını salladı. Ben yolda neredeyse stresten ellerimi ısıracakken adamın bunu farkettiği belliydi.

"Gönül meselesi mi abla?"

Beynim işlevini yitirmiş gibi adama bakarken içim hüzün doluydu. "Yetişmemiz lazım." dedim hızlıca.

"Bu saatte yol boştur. Senin oğlanın uçağı kaçta kalkacak?"

Telaşla başımı salladım." Bilmiyorum."

Adam risk almak istemiyor gibi hızını iyice artırdı. Ben içimden sessiz fısıltılarla yetişmek için dua ederken bir çırpıda hava alanına gelmiş olmamıza sevindim. Cebimde vereceğim ücreti ararken adam konuştu.

"Abla koşsana, gidecek çocuk. Sonra verirsin ücretini."

Başımı sallayarak taksiden indim. Nefes nefese hava alanına koşarken duyduğum anonsla olduğum yere çivilendim.

"174 sefer sayılı thy uçağıyla Fransa'ya gidecekler için son çağrı."

İçimdeki korkuya fırsat vermeden hava alanı girişine koşturdum. Etrafıma bakınıyordum ama tanıdık bir yüze rastlamadım. Son bir adam 20 metre ilerdeki giriş kapısına girerken içimde bir şeylerin koptuğunu hissettim. Bu his geç kalmaktı. Tam anlamıyla her şeye.

Başım dönmeye başlarken sessizce fısıldadım.

"Bulut... Geç kaldım. Seni sevmeye, bunu sana söylemeye geç kaldım. Seni seviyorum, lütfen geri dön."

°
°
°

Hikayeyi birden sarpa sarmak iyi mi oldu kötü mü bilmiyorum ama böyle yazmak istedim. ✨


Dolunay | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin