"Ne giyerse giderdi hoşuma,
Öyle tatlı bela ki başıma.
Darlamasa bide her durumda
Öyle bir sevicem ki sonra"Ömer'i zorla sahneye çıkartarak şarkı söyletmeyi başardığımızda herkesin bundan memnun olduğu yüz ifadelerinden belliydi. Sesi öyle güzeldi ki ilerideki yengemi kıskanmadan edemedim.
Karşı tarafımda oturan Bulut'la kaçamak bakışmalarımız kalbimin ritmini fena halde bozuyordu. Eğer Beril Ömer'in üzerine diktiği hayran bakışlarını bir kenara bırakıp bizi görebilseydi eminim dalga geçerdi. Masada duran meyve suyundan bir yudum alarak kurumuş boğazımı ıslattım. Küçük bir kafede buluşmuştuk. Canlı müzik olduğunu görüncede Ömer'i öne sürmüştük.
Şarkı bitip Ömer sahneden indiğinde adeta bir alkış tufanı vardı.
"Kardeşim sen neymişsin ya." Bunu diyen Bulut'tu. Ömer, Bulut'un omzuna dostane şekilde dokunurken sormadan edemedim.
"Siz ne ara böyle samimi oldunuz?"
"Biz mi?" dedi Ömer çocuk gibi bir sesle. Beril'in lavoboya gitmesi gerekmeseydi saçma davranışlarını sorgulamam gerekecekti. Bana yanında gelmem için uyarıcı bakışlarını yollarken anlamıyormuş gibi yaptım. Üzgünüm canım arkadaşım.
"Ben geleyim mi?"
"Hı?"
"Yani, göstereyim lavabonun yerini."
"Olur." dedi Beril ağzı kulaklarında Ömer'e bakarken. Hayır yani iki metre ötedeki wc tabelası olmasaydı inandırıcı olabilirdiniz. Neyse sizinle sonra ilgileneceğim.
İkisi gidipte Bulut'la tek kaldığımızda üstümdeki gereksiz heyecanı atmaya çalışıyordum. İkimizde sebepsizce gülümsemekten rahatsız değildik. Zaten ne zaman fazladan kelimelere ihtiyaç duymuştuk ki?
"Dolunay."
Aniden ismimi söyleyişini kendiside beklemiyor gibiydi. Derin derin aldığı nefesleri farkettirmediğini sanıyordu muhtemelen. Masanın üstündeki ellerimi avcunun içine aldığında saçma bir şey yapmamak için gözlerimi bile kırpmamaya çalışıyordum. Nereden çıkmıştı bu sıcak temas?
"Daha önce hiç yüzüne karşı söylemedim. Ne kadar güzel olduğunu söyledim, yağmur yağarken hep açık bıraktığın pencereni izledim, hatta seninle evleneceğimi bile söyledim." dediğinde aklına getirdiği şeye gülümsedi. Gözlerini bir iki saniyeliğine kapatıp tekrar açtı. "Ama bunu söylemedim."
Ellerini yavaşça ellerimden çekti. Masadan kalkarken kaşlarım çatık halde ona bakıyordum. Oturduğum sandalyenin arka tarafına geçtiğinde omzumdaki saçları öne doğru itti. Bir iki saniye sonra boynuma değen soğuk şeyle irkildim. Başımı eğip tanıdık kolyeye baktığım an donup kaldım.
"Bunu... nereden buldun?"
Kalktığı yere tekrar oturarak yüzüme baktı.
"Düşürdüğün gün ben almıştım. Senin dakikalarca arayıp bulamadığın kolye küçücük bir fidanın dibindeydi. Hani şu an bahçedeki koskoca ağaç varya, onun dibinde işte."
Şaşkınlıkla yutkundum.
"Sana verecektim. Bu kadar önemli olduğunu bilseydim bekletmezdim. Ama vermedim işte. Onun yerine hergün seni izledim. O fidanın yakınlarında dolaşıp yere bakıyordun hep. Beril'le arkadaş olduğunu öğrendim sonra. Zaman geçti aradan. Kolyeni vermek istiyordum ama eline değil. Şimdiki gibi kendi ellerimle takmak istedim."
Ne diyeceğimi bilemeyerek bakıyordum yüzüne. Kolyemin boynumda olduğu gerçeği beni o kadar mutlu etmişti ki. Sanki yıllardır beklediğim insana kavuşmuştum. Hem babamın hediyesine hem de gerçekten bir insana kavuşmuştum. Hızlıca yerimden kalkarak masumca bakan kahve gözlerin yakınına gittim. Sıkıca sarıldım geniş bedenine.
"Hadi söyle."
"Neyi?" dedi kısık çıkan sesiyle.
"Hiç yüzüme karşı söylemediğin o şeyi."
Gülüşü nefesine karıştı.
"Seni çok sevdiğimi mi?"
Gülümsedim.
"Şu gülüşün varya, bedenime fazla geliyor, bayılacak gibi oluyorum kızım."
Gülüşüm kısık bir kahkahaya dönüştüğünde hafifçe beliren utancımı gizlemeye çalışıyordum. Düşüncelerim bu sevgi dolu ortamın içine gaz bombası gibi düşmüştü yine.
"Sence Beril ve Ömer kaçmış olabilir mi?"
"Nasıl ya?" dedi sahte şaşkınlığıyla. "Önce biz evlenecektik ama."
Uzaklaşarak koluna vurdum ama bu benimde aklıma takılmıştı! Eğer gerçekten evlenirlerse onlardan önce bizim olduğumuzu bilmeleri gerekirdi değil mi? O imzayı ilk ben atacağım Beril hanım kusura bakma.
Evet yine beyin hücrelerim işlevini yitirdi.
"Hadi gidelim."
"Nereye?" diye sordum merakla.
"Bilmem, nikah dairesi olabilir."
"Olur, severim orayı. Hadi gidelim."
Gülüşerek kafeden çıkacağımız sırada masamızda duran 4 içilmemiş sütlü kahvenin parasının ödendiği söylendiğinde Beril ve Ömer'in gerçekten kaçmış oluşuna kahkahalarla gülüyorduk.