Yatağın başlığına kafamı yaslamış öylece oturuyordum. Dışarıda gök gürlüyordu ve ben penceremi sonuna kadar açmış, lacivert gökyüzünü seyrediyordum. Saatlerce yapabileceğim bir şeydi bu. Koskoca, sonsuz bir maviliği izlemekten fazlasıyla keyif alıyordum.
Hastane olayından bu yana 2 hafta geçmişti. Bulut'la aramızdaki şeyin bir ismi yoktu ama aramızda güçlü bir etkileşim vardı. Beraber sahile, çiğ köfte yemeye, pikniğe,hatta uçurtma uçurmaya bile gitmiştik. Tüm bunları yaparken Beril ve Ömer genelde yanımızdalardı. Aramızda geçenleri anlasalar bile bir şey dememişlerdi.
Pencereden esen soğuk rüzgarın ellerimi üşüttüğü sırada yatağın üstündeki telefonuma bildirim geldi. Ekranda çıkan kişi beni gülümsettiğinde aklım "B" harfinde takılı kaldı. Acaba birgün başka bir şekilde kaydeder miydim? Heyecanla mesaj bölümüne girdim.
B: Deli misin sen? Yağmur yağıyor ve penceren sonuna kadar açık farkında mısın?
Ne...
Hızlıca pencerenin yanına yöneldim ve göz ucuyla aşağı baktım. Yüzümde şok olmuş bir ifadeyle aşağıda ıslanan Bulut'a bakarken, yatağın üstünde bıraktığım telefonumu alarak bir çırpıda yazdım.
Dolunay: Asıl deli olan sensin. Bu yağmurda ne işin var dışarıda??
Yüzünden akan suları eliyle silmeye çalışırken bir yandan bana cevap yazıyordu.
B: Yağmur yağarken bulutlar görünmez.
B: İzlemeyi sevdiğini biliyorum :)
Kaşlarımı çatarak aşağı baktığım sırada yüzündeki gülümsemeyle bana bakıyordu. Hasta olacaktı. Yatağın kenarındaki çekmeceyi açarak içinden Bulut'un bana verdiği hırkayı çıkardım ve kendi üzerime de bir hırka alarak dışarı koşturdum. Annemlerin teyzeme gitmesini fırsat bilerek merdivenleri indim ve sırılsıklam olmuş Bulut'a baktım.
"Sen gerçekten delirmişsin." diye bağırdım hırkayı ona uzatırken. Önce sırıtarak verdiğim hırkaya baktı ve üzerine geçirdi.
"Geri veririm." dedi büyük gülümsemesiyle, sanki hırka bana aitmiş gibi. Dayanamayarak bende güldüm."Ne yapıyorsun burada?"
"Islanıyorum." dedi kollarını iki yana açarken.
"Tamam da neden?" dedim gülerek. "Hasta mı olmak istiyorsun?"
Gülümsedi. Islak hali daha mı yakışıklı görünüyordu yoksa ben her geçen dakika bu çocuğa daha fazla mı bağlanıyordum bilmiyordum ama halimden memnundum.
"Birinci aşama bu. Sırılsıklam bir adam olmak."
"İkincisi ne?" dedim garip bir merak hissiyle.
"Sırılsıklam aşık bir adam olmak."
O an ne diyeceğimi bilemedim. Yağmur her noktama değmişken hiç kıpırdamadım. Çünkü salakça bir tepki vermekten korkuyordum. Ona olan sevgimin engelleyemediğim şekilde içimden taşmasından korkuyordum. Sahi ne ara böyle olmuştum ben?
"Utanınca anneme benziyorsun biliyor musun? Babam, annemin utanınca dahada güzelleştiğini söyler hep. Birgün başıma geleceğini bilmiyordum."
Söyledikleriyle daha fazla utanmaktan başka bir şey yapamamıştım. Hırkasının kolundan çekerek binanın bahçesindeki çardağa sürükledim Bulut'u. "Bu kadar ıslanmak yeter."
Cevap vermedi. Yüzüme bakmaya devam etti. Bir çocuk gibi elimle yüzümü kapatacaktım neredeyse. Birden hiç beklemediğim bir cümle kurdu.
"Biliyor musun?... Seninle evleneceğim." Şok olmuş ifademle ona bakarken ekledi. "Seninle gerçekten evleneceğim."
Nefes al, nefes ver...
Ve lütfen mantıklı bir cevap ver.
"Seninle evlenmek istediğimi nereden çıkardın?"
Aynen, kesinlikle istemiyorsun Dolunay. "Eveeet." dememek için kendini sıkmıyorsun asla.
Sırıtmaya başladı. Evet neredeyse kahkaha atacak durumda şu an.
"Neden evlenmeyelim?"
Bu soru bir yerden tanıdık değil mi sizce de?
"Çünkü..." diye başladım söze ve bir cümle daha başlamadan bitti. Çünküsü yoktu. Kalbim pır pır atıyordu. Konuşmayı unutmuş gibiydim. Bileğimdeki mor ipe bakarken gülüşü büyüdü ve konuştu.
"Sence de mor bir ip yerine, güzel bir yüzük daha iyi olmaz mı?"
Daha fazla dayanamayacaktım. "Kes şunu."
Güçlü bir kahkaha attı. Aklıma alakasız bir konu takılırken sormadan edemedim.
"Ne zamandan beri?... Yani beni ilk ne zaman fark ettin?"
Düşündü.
"Eylül ayıydı... Kimsenin okulda olmadığı bir gün. Haftasonuydu zaten. Yağmur yağıyordu, ben bahçede basketbol oynuyordum. Sonra sen apar topar okula girdin bir anda. Yerlere bakmaya başladın. Eğilip elinle çimleri kontrol etmeye başladın sonra."
"Kolyemi arıyordum." diye mırıldandım. "Bulamadım."
Bir süre konuşmadı Bulut, sonra devam etti.
"Birkez daha baktın etrafa. Üzgün gibiydin. Sonra çıktın okuldan. Ben.. O gün çok değişik hissettim. Bir şey soracağım. O kolye çok mu önemliydi?"
Başımı salladım hüzünlü bir hal alarak. "Doğumumda babam almış bana. Üzerinde bir güneş simgesi var. Neden güneş bilmiyorum. 7. yaş günümde vermişti bana. O kadar iyi baktım ki hiç çıkarmamıştım bile. Öyle birden kaybolunca..." Devam etmedim cümleye. Kendimi kötü hissediyordum.
Yanıma gelerek sımsıkı sarıldı bana. "Hem gecem hem gündüzümsün."
Başımı kaldırarak anlamazca baktığım sırada açıkladı.
"Öyle demek istemiş baban. Herşeyi olduğunu anlatmak istemiş bence."
Gözlerimin dolmasına engel olamadığım sırada birkez daha sarıldım Bulut'a. Saçlarımın üstüne başını yasladı. O kadar huzurlu hissettim ki hıçkırarak ağlamak geldi içimden. Ama bu anı bozmaya niyetim yoktu.
"Dolunay." dedi Bulut aniden. "Biz neyiz?"
"Bilmem." dedim gülecek gibi olduğumda.
"Nasıl bilmezsin?" dedi çocuk gibi. Sonra muzipçe sırıttı. "Mesela şöyle bir şey yapsam,"
Yavaşça burnumun ucuna bir öpücük bıraktı.
"Sonra şöyle yapsam,"
Çenemi öptü.
"Şimdi de bunu yapsam." dediğinde usulca dudaklarıma yaklaştı ve çoktan bozulmuş kalp ritmime aldırış etmeden beni öptü. Olduğum yerde kalakaldım. Aklımdaki herşey uçup gitti. Soğuktan kıpkırmızı olan yüzüm bu sefer sıcaktan yanmaya başladı.
"Tepki yok." dedi Bulut. "Tamam, üşüdün sen. Hadi içeri girde biraz ısın sevgilim."
Başımı kaldırarak gözlerine baktım şaşkın ve birazdan içimden sevgi taşacak halde.
"Ne, değil misin?" Cevabımı beklemeden ekledi. "Öylesin, şimdilik..."
"Şimdilik mi?" dedim kaşlarımı çatarak.
"İkinci bir teklife kadar evet." dedi ve çardaktan kalkarak beni bekledi. Oturduğum yerden şaşkın ördek yavrusu gibi kalktım ve birlikte girişe yürümeye başladık. Zaten yakın olan binanın girişine geldiğimizde, yüzünde tuhaf ama kalbimi hızlandıran bir ifade vardı.
"Ne oldu?" dedim yüzüne bakarken.
"Hiç, hadi içeri gir."
Başımı salladım. "Görüşürüz. Sende eve git hemen."
Başını salladı. Ben içeri girene kadar bekledi ve görüş açımdan çıktığı an derin bir nefes aldım. İçim aşırı dozda sevgi doluydu, merdivenleri aptal aşık gibi çıkarken gülümsüyordum.
