3

847 73 19
                                    



hayatınızı güzel yaşamaya çalıştıkça çoğu zaman sizi bundan alıkoyan şeyler çıkıyordu karşısınıza. hayat, kötü olmanızı diretiyordu sanki. insanlar kibarlıktan anlamıyordu. sivri sözler çözüm oluyordu çoğu zaman. rica onlar için zayıflıktı. eksiklikti.

hayatım boyunca kibarlığıma tutundum. insanlıktan geriye kalan o son parça biraz daha yaşanılabilir kıldı yeryüzünü bana. yavaş yavaş eğittim kendimi. büyüdüm. üvey babam çoğu zaman "çok güzel büyüdün." cümlelerini sıralardı benim için. anneminse çektiği vicdan azapları vardı. "böyle bir hayat yaşamayı hak etmedin." deyip durdu ama asla memnun olup olmadığımı sormadı bana.

kendim bile cevabını veremediğim soruyu küçük bir kutunun içine koyup tozlanmaya gönderdim zihnimin derinliklerine.

elimdeki bavulu zar zor iki kat merdivenden çıkardığımda küçücük bir alan ve aşağıdakilerin aksine daha geniş bir kapı karşıladı beni.

içeride biri olma ihtimalini karşılık yavaşça kapıya vurdum. içeride bir gürültü koptu. ardından kapı hızlıca aralandı. saçlarını iki yana ayırıp telaşlı bir şekilde düzelten sarışın kıza baktım.

bomboş bir şekilde birbirimize bakmaya devam ettiğimizde içeriden bir gürültü daha koptu. açık kapıdan görünen dolabın içinden, oldukça uzun boylu, yarı çıplak biri bağırarak fırladı.

yaptığı şeyin farkına vardığında iki eliyle sıkıca ağzını kapattı. tek kaşım havalanırken ikizlerden kız olan kuzenim gözlerini yumup "park chanyeol, sikeyim seni." diye mırıldandı.

||

kulaklarımı kesip atmak istedim. dibimde sorulan, sonu gelen soruları duymamak ya da cevap vermemek için tam o an dilsiz kesilmek istedim.

"pekala Jennie, instagramın var mı?" diye sorup dakikalardır sürdürdüğü yürümesini sonunda sonlandırıp yanıma oturdu. "pek aktif kullanmıyorum ama evet var." diye mırıldanıp arka cebimden telefonumu çıkardım.

uygulamaya girerken telefonumu elimden çekti. arama motoruna parkrose yazıp takip ettiğinde kendi telefonunu çıkardı ve son gelen bildirimlere girdi. kendi telefonum alırken gözüm takipçi sayısına takıldı. 350K kişi neden 17 yaşında bir kızı takip ederdi ki?

bakışlarım gözlerini telefona kilitlemiş, hiçbir şey demeden duran sarışın kıza döndü. profilim açık bir şekilde beklerken "sorun ne?" mırıldandım. başını kaldırıp dudaklarını sahte bi şekilde iki yana kıvırdığında "hassiktir." diye mırıldandı.

her zaman bu kadar küfür eder miydi? az önce basıldıkları içindi ve bu sefer sebebi neydi?

"pekala chanyeol kişisi, senin için gitme zamanı geldi."

kenara atılmış tişörtü yerden alıp son yarım saattir yatağa yayılmış bir şekilde telefonuyla uğraşan uzun çocuğun üzerine fırlattı. chanyeol, "ne oldu?" diye mırıldanıp ayaklandığında tişörtünü üzerine geçirdi. rose açıklama yapmadan onu omuzlarından ittirdiğinde ne olduğunu anlamak için uğraşmadım bile.

"bu seferlik sana iyilik yapıyorum, kapıdan çıkabilirsin."

bir kaç saniye içerisinde onu kapı dışarı edip sessizce bekledi. aşağıdan önce bir kaç konuşma ardından dış kapı sesi duyulduğunda "gerçekten hassiktir!" diye resmen çığlık attı.

kollarımı geriye yaslayıp avuç içlerimden destek aldığımda gülerek ona baktım. "sorun ne?"

soruma cevap vermeden yerinde bir kaç kere zıpladığında kahkaha atmaya başladı. "inanamıyorum! bu bir şaka falan mı?" diye bağırmaya, etrafta koşuşturmaya devam etti.

bu durum sinirlerimi bozmaya başlarken oturuşumu düzelttim ve kaşlarımı çatıp "söyleyecek misin artık?" dedim

"annem rusya'dan hayatım boyunca adını bile duymadığım bir kuzenimin gelip bizde kalmaya başlayacağını söylediğinde oldukça sinirlenmiştim." şaşkınlıkla ellerini saçlarından geçirip dudaklarını ayarlayıp kendi etrafında bir kaç tur döndü. ardından birden durdu. eliyle ağzını kapatırken şaşkınca öne doğru eğildi. "ama o kuzenimin iki gündür Timor'a geleceğinden bahsedilen, kimsenin dilden düşürmediği ve bulanık, saçma sapan bir fotoğrafa bakarak herkesin kimliğini tespit etmeye çalıştığı ruby jane olduğunu bilmiyordum."

nefes nefese kalmış bir şekilde cümlesini bitirdiğinde hızlıca ayağa kalktım. kaşlarım çatılırken "sen ne saçmalıyorsun?" dedim ve ona doğru bir kaç adım attım. rose omuzlarımı nazikçe kavrarken "eğer hayatta kalmak istiyorsan Jennie, profilinden o ruby jane yazısını silsen iyi edersin." dedi ve yavaşça gülümsedi.

bu ne sikim demekti?

moonlight || jenkai Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin