30

378 53 7
                                    


her şey mahvolmuştu. hayatıma dair her şey tam bu noktada mahvolmuştu. mutluluğum paramparça olmuştu ve kırıklar kalbime batıyordu.

nefes alamadım ve sırtımı duvarda kaydırarak dizlerimi kırarak yere çöktüm. parmaklarım üzerimdeki tişörtün eteklerini sıkıca kavrarken bakışlarımı yerden çekmedim. beklediğim bu son için son savaşımı verdim. gözyaşlarımın düşmesine izin vermedim.

joy hemen önümde diz çöktüğünde alt dudağımı ısırmaya başladım.

ne yapacağımı düşünüp durdum. şimdi ne olacaktı? mahvolmuştum. tamamen mahvolmuştum.

ellerim saçlarıma çıktığında hafifçe onları çekiştirdim. mantıklı gelmiyordu hiçbir şey. bu muydu? bu kadar mıydı her şey? bana olan sevgisi bu kadar mıydı?

"ben, ben anlamıyorum. neden bunu yaptı?" diye mırıldandım nefes nefese kalmış bir şekilde. "sinirliyim şu an, buna hakkı yok ama oldukça sinirliyim." diye ekledim hızlıca. "anlamıyorum, tarif edemiyorum hissettiklerimi. her şeyin sonuna gelmişim gibi hissediyorum."

gözlerimi onun yüzüne değdirmeden hızlıca etrafta gezdirdim. joy omuzlarımı kavrarken bedenimi hafifçe sarstı. ismimi bağırırken "o kim? kim o jennie, söyle bana!" dedi.

yerdeki bakışlarım durgun bir şekilde gözlerine çıktığında "joy," diye fısıldadım. "o benim sevgilim."

gözleri şaşkınca aralandığında kaşlarını çattı ve dudaklarını düz bir çizgi haline getirdi.

"bunu bana nasıl yapar?" diye fısıldayıp kaşlarımı hafifçe eğdiğimde bedenimde şimdiye kadar asla hissetmediğim bir sinir hissettim. hızlıca ayağa kalkıp kollarımı tutan ellerden kurtulduğumda "bunu bana yapamaz!" diye bağırdım. "yapamaz." diye tekrarladım.

bedenim hala titrerken iki büyük adım atıp ileride yere düşen silahı kavradım. joy koluma yapışıp "jennie, hayır!" diye bağırdığında kızgın gözlerimi onun gözlerine diktim. başını olumsuzca iki yana salladığında kolumu bıraktı.

büyük adımlarımla ilerideki bar kapısından tekrar girdiğimde havaya doğru bir kere ateş ettim. çığlıklar çoğalıp müzik kesilirken herkes bir köşeye kaçtı. kalabalığın içinde jungkook'un yanıma yürüdüğünü gördüğümde "uzak dur!" diye bağırdım. adımları kesilirken kaşları çatıldı.

"nerede o?" dedim. "kimden bahsediyorsun?" dediğinde "jongin." diye yanıtladım.

"burada saçma sapan davranacağına neden bizzat sevgiline sormuyorsun?"

jungkook'un verdiği yanıtla dudakalarım iki yana kıvrıldı. gülmeye başladığımda "doğru, o benim sevgilim değil mi?" dedim ve gülmem hızlandı.

bakışlarım birden tekrar ciddileştiğinde silahımı ona doğru uzattım ve "jongin nerde jungkook?" diye sordum.

elini cebine atıp telefonunu çıkardığında "nerdesin?" dediğini duydum. karşı tarafı dinledikten sonra hiçbir şey söylemedi ve kapattı.

"evinde."

"jennie!?"

chaeyoung'un ismimi bağırışı duyulduğunda kalabalığın arasından sıyrıldı. bana doğru koşarken ikizi onu kolundan yakaladı ama kendini kurtarıp hemen önümde durdu. ileri doğrulttuğum silah onun göğsüne isabet ettiğinde gözlerini silaha çevirdi. hızlıca silahı indirdim.

moonlight || jenkai Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin