istikametimi biliyordum. bacaklarımın beni götürdüğü yeri biliyordum. aklımda dolaşan onca düşüncenin içerisinde tüm bunlara sebep olan kişiye odaklanıp duruyordum.dün oraya gitmeliydim. dün jongin'in yanına değil de aylardır sınırlarını zorlayan o adamın yanına gitmeliydim. gitmeli ve artık hesap sormalıydım.
ona katlanmaya, görmezden gelmeye çalıştıkça üstüme gelmişti. beni köşeye sıkıştırmış, en sonunda babamla bir olup arkamdan iş çevirmişti. sonunda beni elde edebileceğini sanarak jongin ile arama girmişti.
ağlamaktan şişen ve artık neredeyse moraran gözlerim yüzüme çarpan soğukla her geçen saniye daha da ağırmaya başlıyordu.
daha önce onu bir kaç gere girip çıkarken gördüğüm evin önüne geldiğimde etrafta hiçkimsenin olmaması tuhafıma gitmişti.
gerçi, o her daim yanında adamlarla gezen biri değildi.
karşımdaki kapıyı aşmak için yandaki zile basmamı bilmeme rağmen bunu görmezden geldim. aradaki boşluklara basarak sağlam adımlarla kapının diğer tarafına, evin bahçesine atladım.
at kuyruğumdan kurtulan bir kaç tutam yüzüme düştüğünde elimin tersiyle onları kulağımın arkasına ittirdim.
üstünden atladığıma göre daha küçük olan kapıya avuç içinle vurmaya başladığımda bir süre sonra ellerim acıdı ve yumruklarım devreye girdi.
uzun bir kapı yumruklama serüveninden sonra önündeki çekik kapı aralandığında havadaki elim boşluğa düştü. onun gülümseyen yüzünü gördüğümde kaşlarımı çattım.
"sandığımdan kolay oldu." dediğimde başını iki yana salladı ve "çalışanlarımın özel alanıma girmesinden hoşlanmam." diye mırıldandı. hafif yana çekilip içeriyi işaret ettiğinde başımı iki yana salladım. evine girecek değildim.
"açıkçası dün gelmeni bekliyordum. sanırım her zamanki gibi öncelik verdiğin başka biri var." dedi. ardından kendi kendine gülüp "seni terk eden biri." diye ekledi.
cümleleri sinirimi bozup elbisemin eteğini kavramama sebep olurken yavaşça gözlerimi yumdum. derin bir nefes alıp araladığımda kelimelerimi toparladım.
"babamla her ne karıştırıyorsan bunu hemen durdursan iyi edersin."
gülüşü daha da genişlediğinde öne doğru bir adım attım. kaşlarımı çatıp bedenimde hissettiğim tüm öfkeyle ona baktığımda gülüşü yavaşça yüzünde soldu ve ciddileşti.
"bu...bu sana son uyarım."
"asla bir şey yapamayacağını bilmesem tam şu an beni korkutabilirdin jennie. sen artık, sadece duygularıyla hareket eden zayıf bir kızdan başka hiçbir şey değilsin."
"son hamleni oyna ve görelim." diye mırıldandım. ona biraz daha yaklaştığımda elimin tersiyle yavaşça yanağın okşadım. parmağımı dikleştirip tırnağımla yanağına bir çizik attığımda "yüzünü nasıl paramparça ettiğimi şimdiden hayal edebiliyorum." dedim.
gerilen bedenini benden bir adım uzaklaştırdığında "o zaman.." diye konuşmaya girdi. elini arka cebine götürüp bir bıçak çıkardığında kaşlarım çatıldı. bıçağı kendi avucuna yaslayıp derin bir kesik açtığında dudaklarının arasından bir tıslama çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
moonlight || jenkai
Fanfiction"o günle birlikte on dört. tam olarak on dört kişiyi öldürdüm, jongin. sadece sen ölme diye."