jongin//gözlerimi yumduğumda zihnimin beni geçmişe, tüm bunların başladığı o korkunç güne sürüklemesine izin verdim.
yeni yılın ilk günü.
çocukluk arkadaşımın ölüm haberiyle başlamıştım bu yıla. birlikte geçirdiğimiz bir seneden sonra buraya döndüğümde bile kesmemiştik iletişimi.
benim için küçük bir kardeş gibi olmuştu. onu korumak, kollamak çok istemiştim ama aramızda kilometreler vardı.
koruyamamıştım.
ondan bir yaş büyük kızın teki alıp silahı sıkmıştı başına.
hayatım tamamen duraksamışken ve hiçbir şey yapamazken akşamında babamdan aldığım haberle gelmiştim kendime. duygularımı nefretle harmanlamış, alacağım intikam uğruna toparlamıştım kendimi.
kasaba gelmek isteyen bir aileden bahsetmişti. rusyadan buraya gelen bir aile.
elime geçirebildiğim bulanık bir fotoğraf ve hakkında toparlayabildiğim ufak tefek bilgilerle buraya gelmesini beklemiştim sadece.
kasabaya gelecekti ve ölümün nasıl hissettirdiğini tadacaktı. benim elimden veya bir başkasının. fark etmezdi. istediğim tek şey ölmesiydi.
kasabaya girişlerinin onaylandığı gün babam beni karşısına alıp gelen ailenin bu durumla bir ilgilisi olmadığını söylemiş, kadının onun oldukça eski bir arkadaşı olduğunu savunmuştu. kısaca onun kızıyla uğraşmamam gerektiğini üstü kapalı bir şekilde söylemişti.
ardından en yakın arkadaşımın kuzeni olduğunu öğrenmiştim.
jungkook'a bu konu hakkında bir şeyler öğrenmeye çalışmasını söylediğimde bana kızın onunla hiçbir ilgisi olmadığını söylemişti.
yine de kendim onaylamak istemiştim. aklımdaki tilkileri susturmak için kıza, jennie'ye bir şekilde yaklaşmak istemiştim.
benden sürekli kaçması, uzak durması, terslemesi..tüm bunlar şüphelerime şüphe katmaktan başka hiçbir işe yaramamıştı.
bir haftamı onu gözlemleyerek ve onun çevresinden gezinerek geçirdiğimde karakteri itici geldiği kadar da çekici gelmeye başlamıştı. yine de düşündüğüm bu şeyleri görmezden gelmiştim.
o gün, okulda birini öldürüp bunu iğrenç bir yalan söyleyerek sakladığında ona olan nefretimin katlandığını hissetmiştim. birbirimize bağırıp çağırdıktan sonra sahte bir hesap açıp girmiştim okul gruplarından birine. bir açığını yakalamak için, kendini baskı altında hissedip de bir pot kırması için o gün o çocuğu 'ruby jane' olduğunu öğrendiği için öldürdüğünü söylemiştim.
sürü psikolojisi, herkes inanmıştı.
bu süreçte bir an bile gözümü üzerinden çekmemiştim. bir şekilde ne yaptığını öğrenmiş, izlemiş, bir açığını beklemiştim. ama bundan sonra üzerine binen baskının içten içe onu bitirdiğini fark etmek, sokak köşelerine çekildiğinde ve birine her zarar verişinde gizlice akıttığı o bir damla göz yaşını görmek beni hiç olmadığım kadar pişman hissettirmişti.
yine de devam etmiştim. kabullenmek istemesem de ona alışmış olmamı, farkında dahi olmadan içten içe ona beslediğim sevgiyi, onunla ilgili içimde biriken güzel her bir şeyi nefretle harmanlamaya devam etmiştim.
o kız, batmak üzere olduğu bataklıkta ona uzatılan bir yardım elini hak etmiyordu çünkü.
buna inandırmıştım kendimi. en azından denemiştim. ama her geçen saatte, her geçen günde hislerim değişmeye devam etmişti.
belki de ondan gerçekten hoşlanmaya başladığımı bile fark edememiştim.
son birlikte geçirdiğimiz pazarda, çalan şarkı eşliğinde bedenini başka bedenlere değdirdiğini görene kadar her şeye kapayabilmiştim gözlerimi. ama o an o manzarayı canlı canlı gördüğümde tüm bedenime dikenler saplanmış gibi hissetmiştim. kalkıp kavga etmek, onları birbirinden ayırmak istemiştim.
sonrasında kapamıştım kendimi dans odama. düşüncelerimi ve fikirlerimi toplamaya çalışmış, kendimi kandırmayı bir kenara bırakıp gerçekten ne hissettiğim konusunda karar vermeye çalışmıştım.
yine de kurtulamamıştım şüphelerimden. jennie'nin ruby jane olma ihtimali içten içe yiyip bitirmişti beni. hiçbir şey düşünemez hale gelmiştim. zayıflığımdan nefret etmiştim. bu kadar kısa bir sürede ona karşı beslediğim onca kuvvetli olumlu duygudan nefret etmiştim.
dikkatsizliğim başıma dert açmış iki gün boyunca bir odada kilitli bırakılıp şiddet görmüştüm.
yüzüme atılan her yumrukta aklımdan geçen tek ismin, tek görüntünün, tek düşüncenin ona ait olması ise delirtmişti beni.
şüphelerimi defalarca bir kenara bırakıp onunla ilk defa tanışmışçasına yeni bir sayfa açmak istemiştim. ama yapamamıştım. bu konuda kendime güvenememiştim. ileride, zamanın bana ne yaptıracağını kestirememiştim. işte tam da bu yüzden saçlarının hemen üzerine akıttığım bir kaç damla gözyaşından sonra o cümleyi kurup çıkmıştım odadan.
"bugün yaptıkların için ve bundan sonra yapacaklarım için."
zaman gösterecekti. hangi duygunun daha ağır bastığını. bizim savaşımızda hangisi kazanacaktı? nefret mi? yoksa sevgi mi?
bilmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
moonlight || jenkai
Fanfiction"o günle birlikte on dört. tam olarak on dört kişiyi öldürdüm, jongin. sadece sen ölme diye."