7

614 60 18
                                    


dakikalar önce yaşadığım şeyi bir kez daha geçirdim gözlerimin önünden. elini uzatışı, kendini tanıtması, önce eline daha sonra yüzüne bakıp öylece çekip gitmem.

evet aynen böyle yapmıştım. kendimi tanıtmasına anlam verememiş, ne yapmam gerektiğini kestirememiştim. o yüzden öylece dönüp gitmiştim.

"pek takılacağını sanmıyorum." diye mırıldanıp sırtımı oturduğum sandalyeye yasladığımda yanımdaki ikiliye döndüm.

adının lalisa olduğunu ve chaeyongla arkadaş olduklarını öğrendiğim kız "onu tanımıyorsun da ondan. gün boyunca agresif kalacak."

az önce ismiyle birlikte onun anne tarafından Jongin ile kuzen olduklarını öğrenmiştim. açıkçası biraz şaşırtmıştı bu beni. kasabayı yöneten ailenin bir şekilde bir parçasıydı ve ona bu şekilde davranabiliyorlardı. en komik kısmıysa onun hiçbir şey yapamadan yerde öylece oturmasıydı.

"neden bir şey yapmadınız?"

masadaki plastik bardağı dudaklarıma değdirip artık soğumuş kahveden bir yudum aldım.

"çünkü henüz geçen hafta oldukça büyük bir olay çıkardık ve birinin tüm sorumluluğu alması üzerine zorla paçayı kurtardık.  bir kez daha büyük bir olay çıksaydı okul uzaklaştırması alırdık ve ailemiz bunun olmasını asla istemiyor. bilirsin."

bana mantıklı bir açıklama sunduğunda hafifçe dudak büzüp kafa salladım. dilimi diş etimin üzerine gezdirip kahveden kalan o aromanın tadını aldığımda "sorumluluk alan kim?"  diye sordum.

ardından lalisa ileriyi işaret etti. kafamı o tarafa çevirdiğimde bizden yana gelen, benden uzun olduğu her türlü belli olan kıza baktım.

bu detaydan nefret ediyordum.

düz tabanla gelmek hataydı.

chaeyoung sanki dediklerimi duymuş gibi bana yandan bir sırıtış attığında kız beline kadar çektiği gri eteğini düzeltip karşımdaki sandalyeye oturdu.

bir süre kızın temiz, güzel ve masum olan yüzünü izledim. kendimi defalarca önyargı yapma, dayatılmış basma kalıplara uyma diye telkin etsem de onun kavga etmesine ihtimal veremedim.

biri nasıl onun güzel yüzüne vurmaya cesaret edebilirdi ki? düşünmek bile çıldırtmaya yetiyordu beni?

"çok güzelsin." diye mırıldandığımda kaşları havalandı. anlam veremediği yüzünden belli olurken kim olduğumu sorguladığına emindim.

"ne?" diye fısıldayıp yanındaki bedene döndüğünde lalisa "bana ilk dediği şey çok uzunsun oldu sana özel değil."

"hayır, sadece bacakları uzun." diye bi açıklama yaptığında tebessüm ettim. "o da aynı şeyi demişti."

ardından onunla da kısaca tanıştık. onlara rusyadaki hayatımla ilgili bazı şeyleri kısaca anlattım. arkadaş edinemeyişimden, okula asla gitmeyişimden ama yine de çocukluğumdan bu yana asla bırakamadığım iki arkadaşım olduğundan, onları geride bırakıp buraya gelmenin ne kadar zor olduğundan bahsettim.

ardından onlar bir kaç ıvır zıvırdan bahsetmiş  sınıflara dağılmıştık. bir kaç ders geçmişti. aralarda yanıma uğramış, dışarı çıkma konusunda defalarca ısrar etmişlerdi. son iki seferi kabul etmeyişimin ardından üçüncüde chaeyoung sadece aşağıda olduklarıyla ilgili bir mesaj atmıştı.

şimdi sınıfta, cam kenarında sırtımı kalorifer peteğine yaslarken gözlerimi direkt ileride sırtını duvara yaslayan ve ben hariç her yere defalarca bakan kuzenime dikmiştim.

onda tuhaf bir şeyler vardı. anlamıyordum. çıkaramıyordum. çözemiyordum .

benimle bir kere bile konuşmamıştı, yüzüme bakmamıştı, herkesin içinde hakarete uğrayan kardeşini umursamamıştı. tuhaftı. ezik bir karakter miydi?

sınıf kapısı aralandığında dışarıdan içeriye bir gürültü doldu. ardından oldukça dikkat çekici bir beden girdi içeriye.

siyah perma saçlar, tamamı yazılarla kaplı bir boyun dövmesi, benden çok deliği olduğuna emin olduğum kulaklar, keskin çenesi, kısık gözleri, şekilli burnu ve bedeniyle kesinlikle dudak yalamaya layık biriydi.

gözlerini kısaca üzerime değdirip kuzenime döndüğünde kafasıyla dışarıyı işaret etti ve bir şey demeden çıktı. jungkook bir kez daha beni umursamadan sınıfı terk ettiğinde merakıma yenil düşüp ayağa kalktım.

oturduğumdan beri ilk kez kalktığın için bir kaç göz üzerime dönerken ceketimi kollarımdan sıyırıp masaya koydum ve onu kaçırmamak için hızlı adımlar attım.

ondan bağımsız bir şekilde aşağıya iniyormuş gibi yaptığımda kenardaki tablonun yanında durdum ve nereye saptığını iyice kestirdim.

bir kaç saniye oyalanıp etrafıma bakındıktan sonra hızlıca adımlar atmaya başladım. insanlar gittiğim yönün tersine kendi aralarında bir şeyler fısıldaşarak yürürken birinin "o neden oraya gidiyor?" dediğini duydum.

bu merakımı daha da alevlendirdi.

gömleğinin bileklerini katladığımda enseme yapışan saçlarımla biraz oynadım. ne ara bu kadar terlemiştim.

karşıma siyah eski püskü bir kapı çıktığında hafif aralık yerden içeriyi görmeye çalıştım. bu yeterli kalmayınca parmak ucumla kapıyı ittirip tamamen araladım.

kapı gürültülü bir şekilde duvara çarparken birazcık, çok kısa bir süre korkmalı mıyım diye düşündüm ama hemen ardından onuz silkip hafif yükseklikten adımımı aşağıya attım.

"git bak."

onlar bebim için gelmeden ben onlar için gittim ve büyük iki adım atarak köşeden sağa dönüp bedenimi onlara gösterdim.

duvara yaslanmış jungkook, onun önünde yumruk sıkan jongin ve az önce kuzenimi çağırmaya gelen çocuk. üçünün de bakışları üzerime döndüğünde yüzüme bir gülümseme yerleştirdim.

"selam!"

moonlight || jenkai Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin