Harry, sessiz adımlarla eve doğru yöneldi. Kendine ait özel alanında idman yaparak beş saat geçirmişti ve artık yorgunluktan ölüyordu. Riddle Malikânesi’ne doğru yorgun argın yürüdü. Gökyüzüne bakındı, alacakaranlık çoktan çökmüştü; yani, Ölüm Yiyen toplantısı muhtemelen bitmişti. Harry, önlem olsun diye gümüş maskesini elinden bırakmadı; ihtiyacı olabilirdi.Esnemesini bastırdı, çok yorgundu. Normalde idmana bu kadar vakit harcamazdı, ama son zamanlarda yapmayı tek istediği şey bu olmuştu. İçinde hapsolmuş hayal kırıklığı duygusunun dışa vurulması gerektiğini biliyordu; bu ise tek çıkış yoluydu: idmanlar ve yerine getirdiği görevler.
Harry, idman alanını büyük malikâneden ayıran ağaçlık kısmın olduğu yerden yürümeye devam etti. Arkasından gelen yaprak hışırtısını ve belli belirsiz ayak seslerini duyduğunda ise, az bir yolu kalmıştı. Harry yürümeyi kesmedi ama tetikteydi de. Asası, cüppesinin yeninde gizlenmişti. Takip edildiğini anladığına dair hiçbir şey belli etmeden yürümeye devam etti. Arkasından gelen ayak sesleri ise, daha gürültülü bir hal aldı.
Her şey bir anda gerçekleşti.
Süratle maskesini takıp asasına uzandı. Yerinde geriye döndü ve arkasından sinsice yaklaşan kişinin kim olduğuna bakmadan onu yakaladı. Eliyle, kim olduğunu bile bilmediği bu kişiyi boynundan yakalamıştı. Asasını boğazına doğru dayamadan önce bedeni en yakın ağaca sertçe sabitledi.
“Ah! Fazla paranoyakça değil mi, Harry?”
Harry, yakaladığı kişinin sarışın bir oğlan olduğunu görünce şaşırdı; ağaca yapışmış halde acı içinde inliyordu. Maskesinin arkasından sırıttı ve oğlanı bırakarak maskesini çıkarmaya yeltendi. Artık ihtiyacı yoktu.
“Draco, neden arkamdan sinsice yaklaşıyordun?” diye sordu Harry, arkadaşına.
O sırada, Draco Malfoy kafasının arkasını ovuyordu ve Harry’ye sinirli bir bakış attı.
“Sinsice yaklaşmıyordum! Gizlice yaklaşıyordum, hepsi bu,” diye cevapladı Draco.
Harry yanıt olarak sırıttı.
“Babama yakalanmaktan mı korktun?” diye sordu Harry.
Konu, Draco Malfoy olduğunda Lord Voldemort’un sabırlı davranmadığı herkesçe bilinen bir şeydi. Çocuğu, Harry’yi derslerinden ve çalışmalarından alıkoymakla suçluyordu.
Draco temkinli bir şekilde etrafına bakındı.
"Hem ondan, hemde şu kardeşin'den. İşte, tam da bu yüzden, sen benim evime gelmelisin,” dedi fısıldayarak.
Harry, cevap olarak kıs kıs güldü. Birlikte malikâneye doğru yürümeye başladılar. Draco şimdi çok daha rahattı. Harry ile birlikte olmak demek, güvende olmak demekti. Harry onun yanındayken Lord Voldemort’la yüz yüze gelmekten bile çekinmiyordu. Ama kız kardeşi için aynı şeyi düşünemiyordu. Voldemort ve Helen'e yalnız yakalansaydı o zaman eve geri dönememe gibi bir olasılığı vardı.
Riddle Malikânesi’ne, o etkileyici kaleye yaklaştıklarında, Harry gümüş maskesini çıkarıp takarak yüzünü gizledi. Draco aşina olduğu bu hareketi izlerken bir şey demedi. İki çocuk da kapılara yaklaştı ve Harry, girişte konumlanmış iki Ölüm Yiyen’e eliyle işaret etti. Adamlar, dizlerinin üzerine çöküp alınlarını toprağa vurarak Karanlık Prens’lerini selamladılar.
Draco açıkça sırıtıp iki adamı da rahatsız ve aşağılayıcı pozisyonlarında daha fazla tutmak için bilerek yavaşlarken Harry adamlara bakmadı bile.
“Draco!” diye homurdandı Harry, hızlı olmasını işaret ederken.
Kapılar kapanır kapanmaz, Harry giriş salonunu hızlı adımlarla aşıp geniş yılan portresine doğru ilerledi. Büyülü sözleri tısladı ve kalenin Harry’ye ayrılmış kısmına geçmelerini sağlayacak portre açıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Varisi (İçimdeki Karanlık) TAMAMLANDI
FanficBu hikaye benim değildir! İçimdeki karanlık hikayesinde eğer ki Harry Potter'ın bir ikiz kız kardeşi olsaydı nasıl olaylar gelişirdi diye yazdığım bir fan hikayesidir. ©Bu hikaye Kurinoone'a ait The Darkness Within'in Fan hikayesidir. ©Bu hikaye Kur...