10. Bölüm

189 111 61
                                    

Canlarım. Hepinize merhaba. Yeni bölümle geldim. Yukarıdaki şarkıyı açıp okumaya başlayın. Sizi seviyorumm.

10. Bölüm. Özlesen göremeyeceksin.

💜

Barının elindeki kan damla olup bir bir yere düşüyordu. Çok sessizdik. Konuşmuyorduk. Sadece yere düşen kan damlalarının sesi geliyordu kulağıma. Barının hastaneye gitmesi gerekiyordu. Ona doğru döndüm. Gözlerini perdeye dikmişti. Perdeler kapalı olduğundan içerisi karanlıktı ancak yanlardan süzülen ışık Barının suratına çarpıyordu. Kahverengi gözlerine ışık değince çok güzel gözükmüştü. Alnın tam ortasında bir damar belirgin oluyordu. Burnu çok güzeldi. Çene kemiği çok belirgindi. Tüm her detayı bir bir özenle işlenmiş gibiydi. Eline baktım.

Biraz daha böyle kalırsak eli daha da kötü olucaktı. Ayağa kalktım. Bana baktığını hissettim ama durmayacaktım. Revirin çekmecesine doğru yürüyüp açtım. İlk yardım çantası vardı. Çantayı alıp geri yerime oturdum. Barına baktım. Bir çantaya bir de bana baktı.

Çantayı açtım. Sargı bezi ve yara temizleme suyu vardı. İkisini de çıkardım. Elimi Barının eline götürdüm. Gözlerine baktım, ellerimize bakıyordu. Tekrar Barının eline baktım. Birkaç cam parçası hala elindeydi. Kafamı biraz daha eğip üflemeye başladım. Ardından bir tane camı çektim. Hiç itiraz etmedi.

Kafamı kaldırıp Barına baktım. Canı acımıyordu sanırım. Tepkisizdi. Eline tekrar bakıp üfledim. Ardından diğer cam parçalarını da çıkardım. Parmaklarım şimdi Barının kanını taşıyordu. Barının kanı elimdeydi. Böyle bir şey yapması çok saçmaydı. Kendisine zarar veremezdi.

Yara temizleme suyunu alıp pamuğa damlattım. Ardından yaranın üzerini temizledim. Bir yandan üflemeye devam ediyordum. Barının canı yansın istemiyorum. Sargı bezini elime alıp sarmaya başladım. Küçükken bunu çok yapardım. Dersten kaçmak için tabikide. O yüzden nasıl sarılır iyi biliyordum. Barının elini sarıp bıraktım.

Eşyaları çantaya yerleştirip koydum. Ardından ayağa kalkıp çekmeceye yerleştirdim. Sessizliği bozmanın sırası gelmişti.
"Barın bana bensiz hastalanma diyorsun ya. Ben de aynı şeyi senin için söylüyorum. Ben de sana hiçbir şey olmasın istiyorum. Ve sen kalıp elinde bardak kırıyorsun."

Cevap vermiyordu. Cevap vermesi lazımdı. Biri bana cevap vermeyince ben daha çok konuşurum.
"Hadi kalk hastaneye gidiyoruz."
"Gitmemize gerek yok" dedi düz bir sesle. Tabikide vardı.

"Barın gidiyoruz. Yoksa daha çok kanayacak. Mikrop kapar yoksa."
Kafasını kaldırdı. Gözlerime baktı.
"Senin elin değdi. Bir şey olmaz."
Buna kanmayacaktım. Kendine gel Zeynep. Yumuşamak yok.

"Barın beni sinirlendirme istersen."
Güldü.
"Sinirlenirsen ne olur?"
"Dudaklarımdan bir kaza çıkar." Kahkaha atmaya başladı. Ben ne demiştim öyle? Of kızım ya yerleri mi değiştirdiniz sanki. Barın benim gibi utanacağına seve seve kabul eder.

"O zaman seni hep sinirlendiriyim ben. Sinirli halin bile güzel. Ateşli" yüzüne baktım. Karizmatik gülüşüyle bana bakıyordu.
"Aman ne komik. Ben sadece şaka yaptım. Sen bana aynısını diyorsun"
"Ama ben şaka yapmıyorum."

Yutkundum. Utanan gene ben olmuştum. Bu hiç ama hiç adil değildi.
Gözlerimi yere diktim. Ama konuyu değiştiremezdi.
"Konuyu değiştirmeye çalışıyorsun ama o hastaneye gidilecek. Hadi kalk" Gözlerimi ona dikip üzgün bir şekilde baktım. Bu bakışıma karşı koyamazdı.
Sıkıntılı bir nefes verip ayağa kalktı.

Kapıya doğru yürüyüp açtığım an Barın beni kendisine döndürüp kapıyı kapattı. Elini kapıya yaslamıştı. Neredeyse burnu burnuma değecekti.
Nefesim kesildi. Dudakları dudaklarıma değecek gibiydi.

Sana Gül Bahçesi Vaad EdiyorumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin