Önce herşey bir adet muggle çikolatasıyla başladı. Küçükken uzaktan bakıp alamadığı, sonrasında Durskaban'da yatağının altındaki kırık bir fayansın altına sakladığı nefis sütlü çikolata masada belirdiğinde mutluluktan havaya uçmuştu.
Sonra en sevdiği yemek evcinlerinin usta ellerinden odasına getirilince sihre bir kez daha aşık olmuştu.
Bunları takip eden kola ve çeşitli muggle abur cuburları her zaman onun favorilerinden seçiliyordu ve hamile cadıda müstehcen inlemelere sebep olabiliyordu.
Masada beliren ya da odasına getirilen herşeye bayılmıştı.
Lâkin evcinlerinin muggle dünyasına nasıl ulaştığını bir türlü anlayamamıştı?
Bu odada, yalnız başınayken kurduğu düşler bazen karanlık oluyordu. O asla hatırlamak istemediği gece ile ilgili olanları ellerini karnına bastırıp hemen unutmaya çalışıyordu. Bebeklerinin masum sihri onu içine düşmek üzere olduğu kabuslardan çekip çıkarıyordu.
Bazen biraz melankolik hayallere dalıyordu. Hermione ve Ron'un onsun ne yaptığını düşünmeden edemiyordu. Üzgünler miydi? Telaşlanmışlar mıydı? Yoksa hayatlarına devam mı ediyorlardı?
Hailey Potter'sız daha kolay bir hayatları olduğu kesindi. Ama bunu düşünmek acı verdiğinden daha basit düşlere yoğunlaşıyordu.
Genç kız bazen ayaklarını tavana dikip anlamlandıramadığı şeyleri düşünüyordu.
Bunlardan birisi bu evcini gizemiydi. Nasıl muggle dünyasına gidebildiklerini sorguluyordu.
Kurabildiği en uçuk cevapları bulup kendi kendine sırıtıyordu.
Bazen zavallı bir muggle'ın şaşkın bakışları altında havaya uçup kaybolan abur cuburları düşünüyordu. Bazense tatlı bir evcini o sevimli canavarımsı haliyle bir muggle çocuğun kıyafetini giyip normal dünyaya ayak uydurmaya çalışıyor, ancak o kocaman kulakları ve büyük yuvarlak gözleriyle muggleların neden çığlık atarak uzaklaştığına anlam veremiyordu.
Hailey bunları düşleyerek kendi kendine kıkırdıyor, sonra hissettiği bütün neşeyi sihrinde biriktirip bebeklerine iletiyordu.
Bu basit eğlencenin en keyifli kısmı işte burasıydı.
Annelerinden gelen neşeye cıvıl cıvıl bir hareketlilikle karşılık veren ikizler, kendi kontrolsüz sihirlerini de gün geçtikçe yönetmeyi öğreniyor, Hailey'e mutluluklarının karşılığını parmaklarını gıdıklayan minik sihir hareketleriyle verebiliyorlardı.
Bunu düşünmek güzeldi.
Ama bazen Hailey hiç olağan olmayan, adı kesinlikle anılmaması gereken birini de düşünebiliyordu.
İşte o zaman hayallerinin kaydığı yaramaz yön odanın karanlığında yanaklarını kızartıyor, yalnız gecelerini hiç olmadık anılara çekiyordu.
Bunları düşünmek istemiyordu. İstememesi gerekiyordu değil mi?
Onu, Adı-anılmaması-gereken-kişiyi düşünmemesi gerekiyordu, değil mi?
Kafasını karıştıran vicdani ve etik konular bazen uykusunu kaçırabiliyordu.
Böyle anlarda yerinden kalkıp Luna'nın öğrettiği zararsız yoga hareketlerini uyguluyor ve odasında beliren sıkıcı ancak gerekli sihir derslerine çalışıyordu.
Sihrin sıkıcı olmaması gerekirdi. Ancak bir asası olmadan sihir öğrenmeye çalışmak boş bir çaba gibiydi.
Yine de en renkli zamanları Voldemort ile yemek yediği anlar olan bu yalnız günlerde tek yapabildiği hayal kurmak ve çalışmaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hailey Potter - Sağ Kalan Çocuk
FanfictionHailey Potter, Dumbledore'un üzerine yüklediği sorumluluklardan, Dursleylerle geçirdiği ev denilen cehenneminden ve Voldemort tehlikesinden artık sıkılmıştır. Sıradan bir genç kızlığa duyduğu özlemle, tasını tarağını toplayıp, ünlü bir bara, 'alkol...