5. Bölüm: Kırık Bacak

36 18 2
                                    

O son derece rezil olduğum günün üzerinden tam bir hafta geçmişti

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

O son derece rezil olduğum günün üzerinden tam bir hafta geçmişti. Ama ne yazık ki bu süre zarfı bile o günü unutmama olanak sağlamıyordu. Her an her dakika sinir krizi geçirebilirdim. Korkmaz efendi resmen işi eğlenceye dönüştürmüş hatta bununla da yetinmeyip esprinin suyunu çıkarmıştı.

Kısaca size olayı şöyle özetleyebilirim. Örneğin hoca soru mu sordu? Hemen Korkmaz söz alır ve 'her şeyin bir sınırı var ama cevap üç' şeklinde cevap verir. Tam bir haftadır durum böyle. Onu okulun ortasında pataklamamak için zor duruyordum. Hatta kafeteryadan kahve almak istediğimizde gruba kahve almayı teklif ettiğinde beni kantinciye de rezil etmişti. Resmen insanın sinir sistemiyle oynamakta üstüne yoktu.

Bugün de aynı espriyi yapıp şakadan hatta insanı hayattan soğutunca bende sakinleşmek için yüzüme su çarpmanın iyi bir fikir olacağını düşündüm. Amfiden çıkıp lavaboya gittiğimde musluğu açıp birkaç saniye akan suyun avuçlarıma dolmasını bekledim. Soğuk suyu yavaşça yüzüme çarpınca resmen soğuk duş etkisi görmüştü. Kendime iyice geldiğimden emin olduktan sonra aynadan kendime bakıp kağıt havluyla elimi kuruladım. Elimdeki peçete topunu çöpe attıktan sonra tuvaletten çıkıp amfiye doğru yürüdüm.

Aklımdaki tek şey artık bu son olmuş olsun diye dua etmekti. Amfiye girdiğimde yerime oturacakken gözüm bir anlığına arka tayfaya denk geldi. En çok dikkatimi çeken detaysa Mutlu'nun Soral'ın koluna ahtapot gibi yapışmış olmasıydı. Adını koyamadığım bir anlık sinirle yerime oturdum.

O gün ders sonuna kadar tek kelime dahi etmedim. Çünkü ağzımı açmamla korkunç sözler söylemem bir olacaktı. Bunun olmasını istemediğimden derin nefesler alıp kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Dut yemiş bülbül misali çıtım dahi çıkmıyordu. Öylece meditasyon yapar gibi nefes alıp veriyordum. Hatta o kadar kendimi kaptırmıştım ki ders sonunda Selma'nın kolumu dürtmesiyle yerimden sıçradım. Ona dürtülmekten hoşlanmadığımı defalarca söylememe rağmen yine de şansını zorlamakta ısrarcıydı. Ona bakıp neden bunu yaptığını açıklamasını bekledim. O ise yüzünde gıcıklığına yaptığını belli edercesine bir gülümsemeyle baktı.

"Bakıyorum da sen çoktan Nasa'dan önce uzay yolculuğunu tamamlamışsın Başak Hanım," dedi gülerek. Ben ona bakıp 'ne demek istiyorsun?' diye bağırmak isterken o sözlerine kaldığı yerden devam etti. "Hadi kalk bahçeye çıkıyoruz. Bizim tayfa ile birlikte kahve içip kendimize geliriz. Daha sonra son derse girip eve gideriz. Ne dersin?"

Kafam hala uzay yolculuğu yapıyordu sanki. Selma'yı yarım yamalak dinlediğim için bir şey diyememiştim. Başımla onaylayınca mavi gözleri sevinçle parıldadı. Kolumdan tutup beni oturduğum yerden kaldırınca kendimi yine liseli sevdiceğim Selma'nın koluna yapışmış halde buldum.

*******

Selma ile beraber yine o meşhur çardağın olduğu yere geldik. Tayfa tamamdı ve bizi bekliyorlardı. Yanlarına gittiğimizde Selma altın sarısı saçlarını gözünün önünden çekip kulağının arkasına sıkıştırırken bense ayaklı cenaze gibi Korkmaz'ın sinir bozucu gülümsemesine bakıyordum. Selma ile birlikte bizim için ayrılan yere oturunca Korkmaz saçlarını düzeltip konuşmaya başladı.

Aşk Mı Lazım?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin