Gelen yorumlar bana o kadar güzel moral oldu ki... Hepinize tekrardan çok teşekkür ederim. İş yerimiz şu an çok daha güzel ve kazaya sebep olan şoförün sağlığı çok daha iyi. Ufak tefek sorunlar haricinde her şey çok daha güzel oldu. Ben gerçekten çok şanslı bir kızım sizin gibi anlayışla ve güzel kalpli okurlara sahip olduğum için iyi ki varsınız sizleri çok seviyorum 🧡
Medya- Zeus
Bölüm şarkısı- Bishop Briggs/ River***
İçimde tarifi zor bir duygu vardı, öfkeliydim evet ama sadece bu değildi ağlamak her şeyi paramparça etmek bağırmak istedim ama sonra... Sadece oturup canımı yakan, beni bu hâle getiren her şeye ve herkese en çokta kendime ağlamak istedim... Bugüne kadar her zaman duygularını kontrol edebilen ve ne istediğini bilen güçlü bir insan oldum. Şimdi geriye dönüp baktığımda gördüğüm tek şey aslında ne kadar güçsüz olduğumdu... Kimim ben? Yada neyim? 25 yıldır ne uğruna çabalıyorum? Bir kere saçımı okşamamış hatta bana gözünün ucuyla ufak bir sevgi kırıntısıyla bakmamış bir adam yüzünden nasıl böyle yıkıldım? Hiç kimseden hiçbir şey istemedim. Ne sevgi, ne şevkat ne de başka bir şey sadece yoluma baktım, dik durdum ve asla boyun eğmedim. Peki şimdi sevgiye neden bu kadar ihtiyacım var benim? Benim tanıdığım Elizabeth asla bunun konusunu getirmezdi, değiştim mi ben? Hayır! Güçlendim mi? Belki. Karşımda duran hırçın deniz sanki içimdeki acıyı hissediyormuşçasına büyük dalgalarını sahile vuruyordu. Çıplak ayaklarıma değen tuzlu su bir anda bütün sorunlarımı alıp geriye sadece sakinliği bıraktı. Birkaç saat sonra hava karardı. Bu saatlerde dışarda olmak bana her zaman iyi gelmişti. Ayakkabılarımı elime alıp sakin adımlarla otelin yolunu tuttum. Odama çıktığım sıra da telefonumun sesi, sessiz koridorda yankılanırken çok geçmeden gelen aramayı yanıtladım.
"Alo, Elizabeth!"
"Bayan Olivia? Siz iyi misiniz?"
"Asıl sen iyi misin Elizabeth?! Neredesin? Birden kayboldun, aramalara geri dönmedin, hiçbir şekilde haber vermedin! Ne kadar endişelendim haberin var mı!"
Konuşmanın sonlarına doğru sesi yükselirken telefonun kulağımdan uzaklaştırdım.
"Merak etmenizi gerektiren bir şey yok artık Bayan Olivia. Duyduğunuz üzere gayet iyiyim. Başıma her hangi bir şey gelmedi."
"Bu mu? Cidden mi Elizabeth? Neyin var senin?"
"İnanın bunu size uzun uzun anlatmak isterdim ancak şu an kapatmam gerekiyor. Kendinize iyi bakın."
"Ne?! Elizabeth, hayı-"
Sakince telefonu kapatırken bu yaptığımın hesabı ağır olacaktı bunun farkındayım ancak yapabileceğim bir şey yok. Eğer kapatmasaydım Bayan Olivia beni saatlerce lafa tutardı. Benimse buna harcayacak vaktim yok. Odama girdikten sonra kapıyı kapatıp çantamı bir kenara bıraktım ardından ben çıkarken dağınık bırakmış olsamda otel çalışanlarının düzelttiği yatağa telefonumu atıp küçük balkona yöneldim. Derin nefesler alırken aklımda tek bir soru vardı. 'Ne yapacağım ben?' hayatım ellerimin arasından kayıp giderken oturup izliyordum sadece. Doğru bildiğim her şey yanlış, inanmadığım her şey gerçekmiş ve daha ağırı inanmadığım o her şeyin bir parçasıymışım. Kendimi ve hayatımı tanımaya başladığımdan beri tanrının varlığını inkâr ettim, inanmadım, kabullenmedim. Şimdi varlığını reddettiğim o tanrının kızı olduğumu öğreniyorum. Nasıl bu hâle geldi benim hayatım? Ne yaptım da bu hale geldi? Kafamın içi her an daha fazla karışırken İstanbul'un o yoğun trafiğinin birden sustuğunu farkettim. Bu demek oluyor ki sevgili ağabeyim gelmişti. Usulca arkamı dönerken yatağıma iyice yayılarak oturan Apollo'ya bakmakla yetindim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Tanrıça
FantasíaYıllarca kendini hiçbir yere ait hissedememek nedir? Sanırım cehennemdir... Peki ait olduğun yeri senden alsalardı? Daha büyük bir cehennem mi? Peki, ya ait hissetmediğin bu dünya aslında senin hükmün altında olmayı bekliyorsa? Yaşadığın bunca acıda...