𝑩𝒍𝒖𝒆 & 𝑮𝒓𝒆𝒚 ❦ 𝑲𝑻𝑯 ¹

5.2K 207 127
                                    

EP. 1 : Over and Over

İnsanların sürekli bir şeyleri benimsemeleri çok yanlış.

Yanımızda, çevremize olan her şeyi ya da yanında bulunduğumuz herkesi bizim sanıyoruz. Sanki bir gün hiç vedalaşmak zorunda kalmayacakmışız gibi.

Benimsiyoruz; bir eşyayı, bir bitkiyi, bir duyguyu, bir insanı... Belki altında saysız hatırlar ve anılar paylaştığımız gökyüzünü bile. Aslen bize ait olmayan her şeyi. Vedalara kızmamak gerek. Sonuçta bunu kendimize yapan biziz. Yine de suçlamak çoğu zaman daha zahmetsiz geliyor. Uzun bir maratonu kestirmeden bitirmek gibi.

Peki Iseul kimi suçlayacaktı? Bu maratondaki kestirme yolu nasıl bulacaktı? Zorunlu vedalara çok alışık olmasına rağmen hâlâ akıllanmayışının suçunu neye yıkacaktı? Belki evlerinin yanındaki elma ağacına, belki her gün mutfak pencerelerinin önüne tırmanan beyaz tüylü sokak kedisine, dışarı çıktıkları her akşam ilk kez görmüş gibi dikkatini çeken ve üst sokağın tek ışığı olan bozuk, sarı sokak lambasına, ya da karışı komşularının tek oğluna. Burayı diğer şehirlerden farklı yapan, ayrılması bu kadar acıtan her sebebe.

Her şeyden önce Daegu güzel bir şehirdi. Burada neredeyse beş yıl kalmışlardı ve Iseul hayatının en iyi günlerini burada geçirmişti. Ortaokulu burada bitirip liseye burada başlamış, biricik ablası ve kalıcı tek arkadaşı Daeun buradayken evlenmiş, ilk kez burada bir erkeğe arkadaşlıktan farklı duygular hissetmişti.

Babası pazarlama uzmanıydı. Bu; yeni fırsatlar, yeni pazarlar bulunduğuna Sung ailesi için taşınma vakti gelmiş demek oluyordu. İşin alışıldık kısmı bunu ilk kez yapmıyor oluşlarıydı. İşin can sıkıcı kısmı ise Iseul'ün Daegu'dan tek çocuk olarak ayrılacak olmasıydı. Daeun neredeyse bir yıl kadar önce evlenmiş o da eşinin yaşam ve iş şartları gereği Busan'a geri taşınmıştı.

Iseul insanlarla iletişim kurmak konusunda pek atılgan sayılmazdı. On altı yaşına kadar arkadaş ortamları Daeun'un arkadaşlarına ve çevresine göre şekillenmişti. Arkadaş edinebilmek için çabalaması gerekmemişti hiç. Daeun, Iseul gibi değildi. O her yaştan insanla sohbet edebilir, herkesle ucundan da olsa ortak bir nokta yakalayabilirdi. Iseul de onun yanında oturur, esprilerine güler, arkadaşlarına ortak olurdu. Ancak Daeun gittikten sonra bocalamaya başlamış, neredeyse her şeyi eline yüzüne bulaştırıp ilk sevgili girişiminin başarısız sonuçlanmasına sebep olmuştu. İlk olmasına rağmen duygusal olarak bir şey hissetmemişti. Ona haksızlık etmiş sayılırdı ve Daeun yanında olsaydı muhtemelen kendi bildiğini okumakta bu kadar ısrarcı olmazdı.

Annesi de Iseul için endişeliydi. Daeun gittikten sonra mahalleden edindiği arkadaşı dışında pek kimseyle görüşmez olmuştu. Çoğu zaman okuldan eve gelip telefon başına geçiyor, Daeun'un zaten yoğun olan yaşantısından vakit ayırıp onunla ilgilenmesini bekliyordu. Annesi Seul'de taşınacakları yerin onu kabuğundan çıkartacağını düşünüyordu. Sonuçta Daeun'un gölgesinde kalmayacak ve bir şeyler yapmak zorunda kalacaktı. Kendi başına kaldığında kendi gölgesini oluşturabilecekti.

Seul'de taşınacakları yer pek kalabalık değildi. Şehir merkezine uzak ve yüksek binaları yerine uzun ağaçları olan, yeşil bir bölgeydi. Seul oldukça kalabalık bir şehirdi, taşınacakları bölge son yıllarda büyük yatırımlar alıyordu. Evi tuttukları yer aynı ilgiye sahip değildi ve babası için iyi bir iş fırsatıydı. En çok da annesi için mükemmel bir yerdi. Artık gürültüyü ve sesi kaldırmayan yapısı için sessiz bir kasabaya taşınmak demek cennetten daire kiralamakla eşdeğerdi.

𝑩𝒍𝒖𝒆 & 𝑮𝒓𝒆𝒚 ❦ 𝑲𝑻𝑯Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin