8

5.7K 394 61
                                    

Sessiz ve oldukça keyifsiz bir araba yolculuğunun ardından mezarlığa gelmiştik. Şimdiyse arabada öylece durmuş ikimiz de konuşmadan karşımızdaki girişe bakıyorduk.

Biri içimden heyecanımı söküp almış gibiydi. Ya da herhangi bir duygu var mıydı ki şuan içimde. Bir insan nasıl olur da ne hissettiğini bilmezdi?

Hiçbir şey söylemek istemiyordum. Hatta yapmak da istemiyordum. Belki de babam haklıydı, buraya gelmem çok yanlıştı. Annemi özlemeye hakkım yoktu. Onun mezarı başında bile olsa af dilemeye nasıl cüret edebilirdim? Ömür boyu sevgi nedir bilmeyen ben, hiç tanımadığım bu fedakar kadına hangi vasıfla sevgi duyabilirdim?

Buğulu bakışlarımı ayaklarıma eğip bir süre kafamdaki karamsar sesleri susturmayı denedim. Ardından Murata baktım. Bana bakıyordu dikkatle. Göz göze geldiğimizde bakışlarını kaçırmamış aksine kafasını yana yatırmış daha güzel bakmaya başlamıştı.

"Eve dönelim." dedim.

"Yapmasana kendine bunu." dedi beni dikkate almayarak. "Bak yine yapıyorsun işte. Sanki o küçük omuzlarında dünyanın yükü varmış gibi onları düşürüyor,bu her an ağlayabilirim ifadenle insanlardan sakladığını mı sanıyorsun? Dünyanın sonu değil Cem!"

Yüzüme doğru bağırmıştı resmen. Daha demin sakin sakin gözlerime bakan o değilmiş gibi. Ama bu yüksek ton içimde bir şeyi fitillemişti sanki.

" Keşke olsaydı! "dedim ben de ilk defa bağırarak. Hayatımda sesimin tonunu bile ilk defa kullanıyordum. İnanılmaz bir güveni vardı bu tavrın." Keşke şu lanet Dünyamın sonu olsaydı tamam mı?! Ben olmasaydım. Sen olmasaydın. Bu araba olmasaydı. Bu güç para her ne sikimse hiçbir şey olmasaydı. Ne hissederdin bir düşünsene!? DÜŞÜN!" Öyle bir bağırmıştım ki boğazım acımıştı, yine de susmadım. "Ben hergün bu hiçliğin içindeyim işte. Her lanet olası gün. Bir gün uyanıyorum 'efendi' diye seslenebildiğim babamla kahvaltı yapıyorum. Bir kişinin bile yüzüme bakmadığı okuluma gidip sabahtan akşama kadar hayalet gibi oturup ders dinliyorum. Sevdiğim," demiştim ki tutamadığım bir hıçkırık kaçtı ağzımdan. Ağlıyordum ama yine susturamadım kendimi." Sevdiğim çocuk, her gün başkalarına gülümserken sırf o mutlu diye sevindiğim küçük anlarda bile tedirgin oluyordum ben. Azıcık mutlu olsam ardından her şey ters gidiyor çünkü. Anlayabiliyor musun ha! Anlayabilir misin?"

Ağlamam daha da şiddetlendiğinde bana uzanıp sarılmaya çalışmıştı. Sertçe göğsünden itip arabadan dışarı attım kendimi. Bana daha fazla acımasını istemiyordum artık.

Hemen ardımdan onun da indiğini kapıyı sertçe çarpmasın dan anlamıştım ama durmadım. Mezarlığın tersi yönünde hızlı adımlarla uzaklaşmaya devam ettim. Arkamdan bir kaç defa adımı seslendi. Bense durmak yerine koşmaya başladım.

Sonra kulak uğuldatan yüksek bir ses duyuldu. Sanki, bilmiyordum ama silah sesi gibiydi. Bir anlık şaşkınlıkla takılıp düştüm ve yüzüstü yere kapaklandım. "Cem yere yat!" diye bağırması Muratın, hemen hemen aynı saniye içindeydi.

Artan silah sesleriyle soyulmuş avuçlarımı kulaklarıma kapattım. Korkuyordum. Bunu tarif edecek hiç kelimem yoktu başka. Normalde hep ölümü düşünürken bu kadar korkuyor olmayı beklemiyordum. Şaşkındım aynı zamanda. Ne oluyordu?

Kırılan cam sesleri ve hatta yerden seken merminin seslerini bile çınlayan kulaklarıma rağmen duyarken acaba öldüm mü diye düşünüyordum. Takip edemediğim kaç dakika geçti bilmiyordum fakat omuzlarıma sarılan sıcak kollarla deli gibi çırpınmaya başladım. Çığlık da atıyor olabilirim, bilmiyorum, kendi sesim kulaklarıma ulaşmıyordu sanki. Gözlerimden hala yaşlar akarken sımsıkı kapatmıştım, sanki gerçeklikten kaçabilirmişim gibi.

Az önce sarılmaya çalışan kimdiyse zorla kollarımı hapsetmişti. Yine de direniyor, çırpınıyordum.

"Tamam güzelim benim," dedi hapsolduğum beden. Düşünemiyordum fakat onda beni sakinleştiren bir şeyler vardı. Sesini duyduğum an ağlamam sakinleşmiş ve çırpınmayı bırakmıştım . "İyisin, sorun yok." demiş ve yanaklarımı tutarak yüzümü kaldırmıştı kendine doğru. Gözlerimi açmış, Muratın endişeli ela gözlerini görmüştüm ilk. Bir yandan öpücükler konduruyor bir yandan da sanki iyi olduğumu bana değil de kendine inandırmaya çalışıyor gibi sürekli "iyisin" diye fısıldıyordu.

Birkaç dakikanın ardından daha sakin hissederken "iyiyim," diye fısıldadım ben de. "Peki ya sen?" dedim korkarak. Yüzümü kurtarıp hızlıca süzdüm bedenini.

"İyiyim," dedi ve uzak kalmam onu rahatsız etmiş gibi tekrar sarılıp burnunu saçlarıma gömdü. "İyiyiz." dedi.
***
Arabada oturmuş, Muratın telefon görüşmesinin bitmesini bekliyordum. Beni sakinleştirene kadar yanımdan ayrılmamış, ağlamalarım iç çekişlere döndüğünde beni arabaya bırakıp kendisi hemen yanında telefonla konuşmaya başlamıştı.

Hala deli gibi ellerim titriyor, vücudum üşüyor ve korkuyordum. Onu gözümün önünden ayıramıyorum bu sebeple. Her hareketini dikkatle izliyor sanki bir anda kaybolacakmış gibi gözümü bile kırpamıyordum. Sürekli aklımdan, ya burda olmasaydı, ya o olmasaydı, diye düşünüp daha çok korkuyordum.

Sonunda telefonu kulağından indirmişti ki etrafımız siyah arabalar tarafından çevrelendi. Korkudan yerime sinmem gerekirken kendimi bir anda arabadan çıkıp Murata doğru yönelirken bulmuştum. Siz bana deli diyebilirsiniz ama Muratın yanı zırhlı arabadan daha güvenli geliyordu artık bana.

Murat sakince dikilip karşıya bakıyordu. Onun sakinliği bana da sirayet ederken bir nebze de olsa hızlanan kalbim normale dönmüştü. Yanına geldiğimi fark ettiğinde beni kolunun altına almış ve "Endişelenme," diye fısıldamıştı kulağıma. "Onlar bizden. Eve dönerken sadece tedbir."

Kafamı uysalca sallamış ve beni ilerdeki arabaya doğru yönlendirmesine izin vermiştim. Arka kapıyı açıp binmem için kolunu omzumdan çekmişti. Soför koltuğunda daha önce görmediğim bir adam vardı, yolcu tarafında Adem, benim hemen yanımdaysa hemşire kız vardı. Arabada boşluk olmadığını ve Muratın beni bırakacağını anladığımda korkuyla ona bakıp arabadan çıkmaya çalıştım. Bana ne oluyordu hiç bilmiyordum. Düşünmeden hareket ediyordum.

"Sakin ol," dedi Murat beni göğsümden geri iterek. Sadece ben ve yanımdaki hemşire duyuyordu muhtemelen onu. Arabadan içeri hafif eğilmiş gözlerime bakıyordu. "Arkadaki arabada olacağım tamam mı, seni bırakmıyorum."

İçimdeki endişe geçmese de yorgunca tamam anlamında başımı salladım ve onu diğer arabaya binen kadar camdan takip ettim. Bindiğini görür görmez ise "Gidelim." dedim şoföre. Hemşire kızda bu sırada yanındaki beyaz çantayı açmış ve tansiyonumu ölçmeye başlamıştı.
****

Eve geldiğimizde tam bir kaos hakimdi. Kapının önü siyah filmli arabalarla doluydu. Takım elbiseli ve silahlı adamlar her yerdeydi. Bu beni daha çok gererken sadece babamı görmek istediğimi fark etmiştim. Sanki onu görsem bu kabustan uyanacaktım hemen. Ona bu denli güveniyor olduğumu fark etmek soğuk su etkisi yaratmıştı yine bende.

Arabadan iner inmez iki koruma ve Ademle beraber odama çıkarılmıştım. Böylece babamla görüşme hayallerimin de suya düştüğünü anlamıştım. Ve bu kargaşanın içinde bir yandan da Muratı düşündüğümü inkar edemiyordum . Acaba ona ne olacaktı?

Bir süre hem kendi vereceğim hesabı hem de Muratı düşünürken, odamın kapısı açılmış ve hemşire kız içeri girmişti. "Sakinleştirici istemişsiniz efendim." diyerek yatağıma yaklaşmıştı.

Ben sakinleştirici filan istememiştim ama yine de bir şey söylemedim. Bu evde iyiliğimi düşünen sadece bir kişi vardı zaten ama o da hemşireyle konuşamayacak kadar meşguldü eminim. O halde nerden çıkmıştı bu iş? Fazla düşünmeyip kafamla onayladım kızı.

Çantasından normalde taktığından daha farklı paketlenmiş bir sıvı çıkartıp seti hazırlamaya başladı. Meraklı bakışlarımı yüzüne çevirip, "Bu farklı görünüyor." dedim.

"İçeriği aynı efendim. Farklı bir firma olduğu için paketleme değişik sadece. İsterseniz bakabilirsiniz."

Uzattığı pakete göz ucuyla bakıp "Her neyse, tamam." demiş geçiştirmiştim. Şuan odaklanabileceğim son şeydi zaten.

Kızın işini bitirmesini boş gözlerle tavanı seyrederek beklemiştim. Onun odadan çıkmasıyla da ne ara olduğunu anlayamadığım bir anda gözlerim kararmıştı.

Bela Geliyorum Demez (GAY) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin