10

6K 423 151
                                    

Midem açlıktan büzüşürken öylece iki kişilik yatakta yatıyor, tavan arasının balkon kapısından karanlık gökyüzünü izliyordum. Kaçmamam için sanırım en yüksek odayı bana vermişti. İlk işim balkonu açmaya çalışmak olmuştu tabii ama kapı kilitliydi.

Yemek yemeye inmediğimden açlıktan midem kazınıyordu. Ne yani bi de oturup o pislikle yemek mi yiyecektim hiçbir şey olmamış gibi? Hah, çok beklerdi.
Ters giden hayatımı iyice yerin dibine bastırdığı için teşekkür filan da bekliyor muydu acaba?

Benim aç olmam umrunda değildi anlaşılan ki ne bi ısrar ne de odama gönderilen yemek tepsisi vardı. Anlaşılan sen inatsan ben daha inatım diyordu aklınca. Ama bilmediği şeyse gerekirse burda açlıktan ölürdüm, yine de o yemek sofrasına inip onu tatmin etmezdim.

***
Yemek masasında oturmuş kahvaltılıklara bakıyordum. Hemen yanımda da Murat oturmuş tabağıma masadakilerden dolduruyordu.

Dün açlıktan uyuyakaldıktan sonra sabahta aynı şekilde geçirmeyi düşünüyordum ki Murat Bey odama dalmış, beni kucağına alarak masaya kadar taşımıştı. Şaşkınlıktan ağzımı bile açamamıştım.

"Bunların hepsini bitirmeden kalkmak yok."

"Yemek istemiyorum." deyip masadan kalkıyorum ki kolumu sertçe tutmuş gitmeme engel olmuştu. Bu kol tutma meselesine de iyi alışmıştı artık.

"Al kolum sesin olsun ya." dedim sinirle isyan ederek. Hayvan yavaş da tutmuyordu. Kırılıp elinde kalacaktı en son.

"Oluur," dedi lakayt bir tavırla. Şimdi çıldıracaktım ha.

Beni yerime çekmiş, bileğime bir öpücük kondurarak çatalımı elime tutuşturmuştu. "Şimdi ye şunları. Aç olduğunu biliyorum. Hem kaç kilosun sen? 30 mu?" dedi gülerek.

Beni taşırken zorlanmadığından ona hafif geldiğimi anlıyordum. "Sen tam bi azman olduğundan ben tabii hafif kalıyorum." dedim hırsla. "Ayı!"

Bir kahkaha atmış ve bir eliyle saçlarımı karıştırmıştı. Noluyoruz ya? Elini saçlarımdan ittirip homurdandım kendi kendime.

İçimde tuhaf bir his vardı. Her ne kadar başım belada da olsa yaptığım en sahici kahvaltı olduğunu inkar edemeyecektim. Bir daha onunla ilgilenmeyerek kahvaltımı yapmaya başlamıştım. O kadar inattan sonra açlık kazanmıştı yani.

"Oyun odası alt katta," dedi çayını yudumlarken. Evimde en çok orda vakit geçirdiğimden bunu söylemesi manidar olmuştu. "Bahçeye de çıkabilirsin. Ama unutma her hareketin izleniyor. Evin etrafı çevrili. Kaçmaya çalışırsan dışarıdaki adamlar," dedi ve tereddüte duraksadı birkaç saniye. "Sana benim kadar nazik davranmazlar." diyerek sustu ve bakışlarını kaçırdı. Kaşlarımı çatmış yüzüne bakıyordum ben de.

Ağzımdan sinirli bir gülüş çıktı. Resmen göz dağı veriyordu bana. Bana ne yapacağımı söylemesi iyice sinirime dokunmaya başlamıştı. Onu da en az benim kadar sinir etmek istiyordum.

"Pamir abi, Haldun Bey telefonda. Küçük beyle benim ilgilenmemi istedi bugün." diyerek içeri giren genç çocukla dikkatim dağıldı. Elindeki telefonu Murata uzatır uzatmaz dikkati bana dönmüştü. Ben de onu inceliyordum. Bu sırada bir ampul yandı beynimde. İşe yarar mıydı bilmiyordum ama bakalım Murat bey ne tepki verecekti?

" Çok iyi," dedim sahte bir neşeyle Murata dönerek. "Hadi Pamir abiciğim sen babacığını bekletme." daha da kulağına yaklaşarak sadece ikimizin duyabileceği şekilde fısıldadım. "Biz bu yakışıklıyla eminim hiç sorun yaşamayız."

Bu yaptığım tam bi saçmalık diye düşünüyorken Muratın kaskatı olduğunu ve telefonu sıkan parmak boğumlarının beyazladığını gördüğümde keyifle arkama yaslandım. Çivi çiviyi, Deli deliyi söküyordu anlayacağınız.

Bela Geliyorum Demez (GAY) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin