7

6.2K 457 363
                                    

Kahvaltı sofrasında kafamı kaldırmadan önümdeki omleti didikliyor arada bir hiç içmediğim kahvemi karıştırıyordum halbuki içinde şeker bile yoktu.

Babam karşımda oturmuş benim aksime keyifle kahvaltısını yapıyordu. Murat ve Adem kapıda bekliyorlardı. Gelmemelerini söylemiştim ama gözlerini üzerimden ayırmayacaklarmış, e oldu olacak tuvalete de birlikte gidelim diyecektim ki Muratın hayır demeyeceği aklıma gelince susmuştum.

"Düzgün ye şunu," Dedi en sonunda babam. Benimle konuşmasına şaşırarak kafamı kaldırdım ve kısa bir an baktım boş boş.

"Peki efendim." dedim neredeyse içime kaçan bir sesle. Ona baba diyemiyorum. Ben söylemek isterdim elbette ama o ne zaman bu kelimeyi duysa adeta kırmızı görmüş boğaya dönüyordu.

Omletten bir dilim ağzıma atıp uzunca bir çiğneme sonucunda yuttum. Hiç iştahım yoktu ki. Özellikle dün gece aklıma geldikçe daha da bunaltı basıyordu. Göz ucuyla Murata bakıp tekrar kahveme döndüm ve karıştırmaya başladım. Deli herif! Var ya elime verseler boğuverecektim, adı bile cinnet geçirtiyordu artık.

"Surat asman Londra kararımı değiştirmeyecek," diyerek tekrar dikkatimi üzerine çekti babam. "Rezilliğin diz boyu. Senden kurtulabilirdim ama yapmadım, dua et seni besleyip büyüttüm bu yaşına kadar."

Sesindeki nefret içimi sızlatıyordu. Kalbim içeride kasılıp buruluyordu sanki. İçime ateş düşüyor gözlerim doluyordu. Keşke geri alabilseydim zamanı, annem beni doğurmasaydı. O lanet gün hiç yaşanmasaydı. Ya da normal olsaydım mesela. Başımda bunca bela varken bir de üstüne hem cinsime aşık oluyordum. Babam bir yerde haklıydı, ben nasıl bir belaydım?

"Haklısınız efendim." dedim yutkunarak. Ona hep itaat ediyordum. En azından beni koruyup kolluyordu kendince. Bundan da mahrum kalmak istemiyordum. Konuşmasa beni görmese bile ben bir babam olduğunu görmek istiyordum. Sabahları onunla bu tatsız kahvaltıları yapmayı bile sever olmuştum. Ama şimdi o beni gönderiyordu. Kimsesiz ve bir başıma ne yapacaktım hiç bilmediğim o yerde? Onu bir daha görebilecek miydim.

"İyi o halde. Doğru düzgün yemeyeceksen kalk git. Sinirimi bozdun sabah sabah." dedi kışkışlarcasına. Ben o konuşurken dikkatle ona bakıyor her şeyini hafızama kazıyordum lakin o konuşurken bana asla bakmazdı. Anneme benziyor oluşum bile onu tiksindiriyordu, biliyordum. Annemde güzel bulduğu hatların bende olması bile başlı başına nefret sebebiydi sanki.

"Okuldan kaydım silinmiş, mesaj geldi bu sabah. O yüzden bugün eşyalarımı toparlayacağım. Ardından biraz gezmek istiyorum. İzninizle" dedim ve kafam önde kalktım masadan. Bu günlük rutinlerden biydi. Yapacağım şeyleri kahvaltı sonunda ona bildirmek zorundaydım. Genelde hayatım okuldan eve olduğu için bugün bu konuşmayı yapmak ruhumdaki aleve bir kova su daha dökmüştü. Gittikçe sönüyordum sanki.

"İyi" dedi sadece ve çayını yudumlamaya devam etti. O kadar soğukkanlıydı ki ne düşünüyor anlayamamıştım. Hep hissettirdiği nefret bile yoktu. Bi iyiye o kadar anlam sığar mıydı onu bile bilmiyordum.

Bakışlarımı soğuk yüzünden ayırıp hüzünlü gözlerle kapıya döndüm. Adem ilgisizce dışarıya bakıyordu, Muratın dikkati bendeydi ama şeytani aklında ne var düşünmeyecek kadar ağlama isteğiyle dolup taşıyordum.

Peşimde iki kişiyle terk ettiğim salondan hızlıca ayrılıp odama yöneldim. Eşyalarımı toparlayacağımı söylemiştim ama almak istediğim pek fazla şey yoktu. Kıyafetlerimi ve eşyalarımı pekala yardımcılar hallederdi. Sadece sır gibi sakladığım bir kaç fotoğrafı ve kamera koleksiyonumu ben toparlamak istemiştim. Onları da aldığımda bu oda artık sahipsiz kalacaktı.

Bela Geliyorum Demez (GAY) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin