15

4.7K 356 81
                                    

Gözlerim zamkla yapıştırılmış veya üzerinde tonlarca yük varmışçasına ağırdı. Açamıyordum. Bir süre bilincim açık gözlerim kapalı bekledim. Burnuma keskin bir hastane kokusu geliyordu.

Nerdeyim ve en son ne oldu diye düşünürken aklıma garaj ve ordan kaçışımız geldi. Sonra göğsümdeki müthiş acıyı hatırladım. Bu şuan bu kadar uyuşuk olmamı da açıklıyordu. Ölmemiştim. Ne güzel!

Bir kaç defa zorlukla yutkundum. Boğazım yanıyordu, muhtemelen uzun bir süre ağızdan beslenmemiştim. Su. Sadece su istiyordum.

Yüzümü husursuzlukla buruşturup, "Su" diye fısıldadım. Sesim bile hırıltılı ve basıktı. Beni duyan var mıydı ki! Gözlerimi açıp etrafa bakamıyordum. Makine seslerinden başka bir şey de duyulmuyordu. Tekrar zar zor, su, diye seslendim.

Hemen yanımda bir kaç hışırtı ve su sesinden sonra odada birileri olduğunu anlamış ve zor da olsa gözlerimi yarım bir şekilde açmıştım.

Biri sırtımdan destekleyip dudaklarıma su uzatmıştı. Refleksiv hareketlerle kafamı kaldırıp birkaç yudum aldım. Su, sanki çok soğukmuş gibi boğazımdan geçerken mentol hissi bırakmıştı. Ağzımın kenarlarından birkaç damla da boynuma doğru süzüldüğünde kafamı geri yatırarak bardaktan uzaklaştım. Biri boynumu ve ağzımı kurularken zar zor gözlerimi tam araladım kim olduğuna bakmak için. Oğuz.

"Günaydın," dedi hafif bir sesle bana bakarken. Bir eliyle alnımdaki saçları geriye itmiş ve gözlerime bakarak gülümsemişti.

"Kovuldun sanıyordum," dedim ben de hırıltılı sesimle. İlk aklıma gelenin bu olması da ayrı garipti.

"Bir günde ne kadar çok kovulduğumu duysan şaşırırsın herhalde." dedi gülerek. Yatağın hemen yanındaki kırmızı minderli bir sandalyede oturuyordu.

"Oyun arkadaşımı kaybetmek istemem." dedim ben de hafif tebessümle. Bunu söylediğim an yüzü düşmüştü.

"Bizi korkuttun." dedi. "Ben de kaybetmek istemem."

"Murat nerde?" dedim. Biz dediği an ilk aklıma o gelmişti. Neden burda değil?

Oğuzun yüzü bir an bozulmuştu, yanlış bir şey söylediğimi fark edip "Yani şey, bana ne tabii. Bi de beni kaçıran adamın bekçiliğini mi yapıcam, hah." dedim gözlerimi kaçırarak.

Hafifçe bir kahkaha atmıştı. Şaşkınlıkla tekrar ona döndüğümde imalı bakışlarla bana bakıyordu. Anlamayarak ben de ona bakıyordum. "Beş gündür burdan ayrılmadı. Uyandığında sen tipinden korkma, diye eve gönderdim. Duş filan alıp döner." diyerek tekrar güldü. "Bunun için de kovuldum biliyor musun?"

Dayanamayıp son dediğine ben de gülmüştüm. Demek başımdan ayrılmadı ha!

Karnıma hafif bir sancı girdiğinde kısıkça inleyerek elimi oraya götürdüm. Yüzüm buruşmuştu.

"Karnını desteklemeden gülemezsin bir süre." dedi Oğuz telaşla. "Ben doktoru çağırayım bir şey yapayım." Hızla, gerek yok dememe kalmadan çıkmıştı odadan.

Oflayarak başımı camdan dışarı çevirdim. Camın önünde çok da yüksek olmayan bir kiraz ağacı vardı. Pembe çiçekleri rüzgarla hafif hafif dökülüyordu. Yüzümde huzurlu bir gülümsemeyle bir süre baktım. Hayat her şeyiyle kaldığı yerden devam ediyordu.

Babamın adamları tarafından vurulmam, düşmanı tarafından kurtarılmam, hiç kimsenin olmayışı, kaçırılmam, hepsi olduğu yerde duruyordu. Düşünmeyecektim artık. Düşünsem bile bana seçim sunmuyordu ki kimse.

Aa Cem hadi robot ol, Cem hadi hayalet ol! Aa dur Cem olur mu, hadi gel kaçıralım seni, dur dur, hadi bi de aşık ol! Olmadı ya, bi de vurul ama ölme! Niye her bela beni buluyor!

İki dakikalık huzurum kaçarken tam da odamın kapısı açılmıştı. Ben Oğuz geldi diye düşünüp kafamı çevirmiştim ki Muratı görmemle duraksamıştım. Anında gözlerim dolmuş boğazım yanmıştı. İhtiyaç, nazlanma gibi bir tepkiydi bu. Annemi her özlediğimde hissettiğim gibi. Uzun bir yolculuktan evime dönmüşüm gibi..

Birkaç hızlı adımda hemen yanıma ulaşmış iki yanağımdan tutarak büzüşen dudaklarımdan sertçe öpmüştü. Burnuma yanaklarıma ve en son saçlarıma koklayarak öpücükler bırakmıştı. Bense ağlamaklı halimle izin veriyordum onun özlemini dindirmesine.

"Oh! Yaradana kurban." demişti dudaklarını alnıma yaslayarak. "Senin bu maviler olmadan ben yaşayamıyorum Cem. Nolur öyle gider gibi kapama bir daha." Sitemli sitemli konuşup yanıma oturmuş gözlerini gözlerime dikmişti.

Dediklerini boşverip çökmüş göz altlarına, kızarmış gözlerine ve kambur bedenine baktım. Kıyafetleri her zamankinden farklı özensizceydi. Saçları hafif nemli ve karmakarışık..

"Oğuz haklıymış," dedim iyice süzerek. "Berbat görünüyorsun."

Yalandan bir sinirle gülmüş saçlarımı okşayarak tekrar başımın tepesini öpmüştü. "O dingili kovmadım mı ben ya!" demişti.

Hafifçe karnımı destekleyerek kıkırdadım. Yine karnım acımıştı ama şuan önemli değildi. Ama bu hareketimi fark eden Murat anında endişeye bulanan suratıyla üzerime eğilmiş. "Zorlama kendini." demişti hemen.

"İyiyim," dedim bir nefes bırakarak. "Hatta ne zaman çıkıyoruz burdan? Hastanelerden nefret ederim." diyerek endişesini geçirmeye çalıştım. Benim için daha fazla üzülsün istemiyordum. Berbat bir histi.

"Biraz burdayız mecburen bebeğim." diyerek cevapladı beni şefkatle. "Şuan senin için en güvenli yer burası."

Hemen yanımda duran elini serum takılı olan elimle hafifçe tutmuş ve ciddi ciddi gözlerine bakarak "Teşekkür ederim." demiştim. Beni sahipsiz bırakmadığın için.

Ne demek istediğimi anlamış gibi elimi usulca okşamış "Seni seviyorum." demişti. Kalbim yine içimde taklalar atmaya başlamıştı. Yanımdaki monitörden yüksek sesler geldiğinde oraya kısaca bakmış sonra imalı bakışları gözlerime değişmişti. "Sanırım senin kalp ben de demeye çalışıyor?"

Utanıp elimi çekmeye çalıştığımda bırakmamıştı. Tam ben de cevap verecektim ki kapı açılmış ve içeri Oğuzla birlikte önlüklü bir adam girmişti.

Sevecenlikle gülümseyen doktor hemen yanıma gelmişti. Murat bu arada oturduğu yerden kalkıp birkaç adım geri çekilmişti. Merakla doktora bakıyorduk. Birkaç kontrol yapıp, "Nasıl hissediyorsun bakalım?" diye sormuştu.

"Uyuşmuş gibi?" dedim burukça. Muratın yanında canımın acıdığından bahsetmek istememiştim.

"Hmm o kadar ilaçtan sonra en normali budur. O zaman turp gibisin ha. Güçlü çocuk seni!" dedi saçlarımı karıştırarak.

"Gerçekten iyi mi?" dedi Murat.

"Evet Pamir," dedi ona göz ucuyla bakıp. "Baksana şuna cin gibi."

Doktorun bu heyecanlı ve pozitif yüksek tavrı beni de yükseltmişti. Gülerek adama bakıp kafamı salladım. O da bana göz kırpmış sonra tamamen Murata dönmüştü. "Gel bir bakayım. İlaçları filan yazayım sana." demiş ve odadan çıkarmıştı.

***
Yazar Notu:
Kısa oldu ama ilk hastane sahnesini diğer bölümden ayırmak istedim

Okuyan herkese teşekkürler

Bela Geliyorum Demez (GAY) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin